Ankara'nın ünlü avukatlarından rahmetli Celal Özdemir’in oğlu Avukat Murat’ın Hilton Otel’de yapılan düğününde program yapan Behiye Aksoy’u radyolarda sık sık dinlemiş fakat hiç yüz yüze gelmemiştim. Ünlü avukat ve müzisyen Halil Aksoy ile birçok kez çeşitli mekanlarda bir araya gelmiş, dost idik.
Behiye Aksoy, 19 Eylül 1929 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiş orta halli bir ailenin kızı olarak ortaokulu bitirdikten sonra sesinin güzelliği fark edilince çeşitli toplantı ve makamlarda program yaparak kendisini geliştirmiş. 1948 yılında Ankara Radyosu’nun açtığı ses sınavlarına girerek 200 kişi içinde birinci gelince stajyer sanatçı olarak canlı yayınlarla sesini tüm Türkiye’ye duyurmaya başlamış. Bu çalışmaları sırasında avukat, ut müzisyeni Halil Aksoy ile tanışıp evlenen Behiye Aksoy’un Ahmet Kazım adlı bir erkek çocukları dünyaya gelmiş.
“Şöhrete giden yol Ankara’dan geçer” diyen ünlü çift, başkent konserleriyle İstanbul gazinolarının patronlarının dikkatini de çekmişler. Ankara Göl Gazinosu’ndaki başarılı çalışmaları sırasında adı bir politikacı ile anılsa da aslı olmayan bu haberlerden sonra Behiye Aksoy, bir bankanın genel müdürü ile olan dostluğu dillere destan olmuş. Benim de tanıdığım banka genel müdürü, umumiyetle 2 gecede bir Meşrutiyet Caddesi üzerinde bulunan “Çatı” adlı mekânı kapatıp Behiye Aksoy ve saz arkadaşlarının eşliğinde sabahlara kadar süren saz söz yapıyordu. Gecelerin sonunda önce beni eve bırakıyorlar, sonra… Sonrasını bilmiyorum.
Behiye Aksoy’un şöhreti İstanbul’da da yayılmaya başlamıştı. Halil Aksoy’dan boşanan şarkıcı gittiği İstanbul’da ünlü film yapımcısı Berker İnanoğlu ile hayatını birleştirdi. Bu evlilik de uzun sürmedi. “Gazinocular Kralı” olarak bilinen Fahrettin Aslan, eline düşen Behiye Aksoy’u kullanıp Zeki Müren’den sonra gazinosunda Behiye Aksoy’u çıkarttı.
Fahrettin Aslan ile üçüncü evliliğini yapan ünlü ses, bu evlilikten de hüsranla ayrıldı. Fahrettin Aslan’ın kaba davranışları yüzünden bir süre sahnelerden uzak kalan ünlü şarkıcı, bu arada “Falcı”, “Kederli Günlerim”, “Deli Deli Tepeli” ve “Taş Plaktan Bugüne” adlı filmlerde sesi ve görüntüsüyle rol aldı. Ne yazık ki filmler pek gelir getirmedi.
Zeki Müren, bir sohbetimizde “Şöhret ağır bir yüktür, herkes taşıyamaz” demişti. Behiye Aksoy da şöhreti taşıyamayanlar listesine dahil oldu. Bir türkücü ile ada-yat gezilerinde çektirdiği fotoğraflar yüzünden hayran sayısını azaltan Behiye Aksoy’un ruhsal yapısı da bozulmuştu. 2001’de Alzheimer denilen tedavisi olmayan bir hastalığa yakalanan ünlü sanatçı, uzun yıllar özel bakım altında tutulduktan sonra 31 Mart 2015’te İstanbul’da hayata gözlerini yumdu.
Yukarıda yaşamından kısa bir örnek verdiğim Behiye Aksoy ile eğlence dolu pek çok gecelerimiz olmuştu. Günlerden bir gün, gazetede magazin sayfamı hazırlamış “Sensiz Saadet Neymiş” şarkısını meşhur eden Yaşar Güvenir’i, Kızılay’daki yeni mekânında dinlemiş daha sonra soluğu evde almıştım. Yorgun bir gün ve gece geçirmiştim. Elimi yüzümü yıkayıp pijamalarımı giyip yatak parfümü sürdükten sonra yatağa balıklama dalmak üzereydim ki evin kapı zili peş peşe çalmaya başladı. Saate baktım, gece 2.45’i gösteriyordu.
“Bu saatte kimse hayrına gelmez” diyerek kapıyı açtığım anda şaşırdım. Yağmurdan saçları yüzüne yapışmış, sırtında paltosu olmayan, ıslanmış elbiseleri ile karşımda duran Behiye Aksoy, ağlayarak “Beni misafir eder misin? Bu vaziyette eve gidip oğlumun karşısına çıkamam” dedi. Hemen içeri buyur ettim. Ayakkabıları hatta çorapları bile kir içindeydi.
Salonda bulunan koltuğa kendini atan sanatçı hüngür hüngür ağlayarak benden özür diliyordu. Ağlayan insana -hele bu bir kadınsa- hiç dayanamazdım. Çekmeceden bir havlu çekip Behiye Aksoy’un saçlarımı kuruladım. Yağmurdan ıslanan elbisesi vücuduna yapışmıştı. Mütemadiyen ve de hıçkırarak ağlıyordu.
Dolabımdan Galatasaraylı eşofmanımı çıkarıp Behiye Aksoy’a verdim. “Üstünüzdekileri çıkartın, hasta olacaksınız. Ben size mutfakta bir kahve yapayım, iyi gelir” deyip yanından ayrıldım. Saçını kurularken alkol de almış olduğuna şahit oldum.
Ben mutfakta kahve pişirirken Behiye Aksoy soyunmuş verdiğim eşofmanları giymişti ama hala titriyor ve gözyaşı döküyordu. “Burada güvendesiniz, istediğiniz kadar kalabilirsiniz. Üşüyorsunuz, sizi yatak odama alayım” deyip ünlü sesin koluna girerek yatak odama götürdüm. Kahvesini içti. Biraz rahatlamıştı ama tekrar ağlamaya başlayınca pijamanın cebinde taşıdığım mendille Behiye Aksoy'un gözyaşlarını sildim.
Yorgun ve üşüyen sanatçının üzerine yorganı serip odadan çıktım. Sanatçının çantası ve pardösüsü bindiği taksi sürücüsü tarafından getirilip kapıcıya bırakılmıştı. Benim bildiğim, Behiye Aksoy İstanbul’a gitmek için banka genel müdürü ile son kez buluşacaktı. Hatta bir özel toplantı düzenlenip şarkıcı yeni hayatı İstanbul’a uğurlanacaktı.
Yağmurlu bir gecede sarhoş şekilde sokağa bırakılmasının nedenini ne yazık ki öğrenemedim. Behiye Aksoy’u da yıllar sonra eşimle birlikte Maksim Gazinosu’nda sahne aldığı bir programda son kez görmüştüm ve dinlemiştim. Sanat Güneşimiz Zeki Müren'e bir kez daha hak verdim. Şöhret ağır bir yüktür. Herkes kolay kolay taşıyamaz…
Behiye Aksoy’un gözyaşlarını sildim
Orhan Gürdil
Yorumlar