Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında açılan 'ahmak' davasına tepki gösterdi.
Söz konusu davanın cumhurbaşkanı adayları arasında iddialı bir kişiyi siyaseten saf dışı bırakmaya yönelik kurgulanmış bir hukuk faciası olduğunu belirten Yeneroğlu, "İktidarın güçlendirilmiş bir parlamenter sisteme dönme iradesi göstermesi durumunda bizler somut adımlara destek vermeye hazırız" dedi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) gündeme ilişkin basın toplantısı düzenleyen Yeneroğlu’nun konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
"TBMM, toplumsal sorunların tartışıldığı, ortak iyinin arandığı, uzlaşma kültürünün egemen olduğu bir işlev görmekten çok uzaktır. İktidar, kuvvetler ayrılığını reddetmektedir. Cumhurbaşkanı, Anayasa’ya aykırı olarak tüm gücü elinde toplamış, ‘Devlet Benim’ anlayışı ile hem yürütme hem yasama hem de yargı konumundadır. Bunu açıkça ilan etmekten çekinmemektedir. Hepimizin gözü önünde açıkça anayasa çiğnenmektedir. Milletvekili arkadaşlarımıza bile sahip çıkmaktan maalesef çok uzağız. Meclis’in içine düştüğü hali anlamak açısından parlamentoda olması gerekirken Silivri’de cezaevinde bulunan milletvekili arkadaşımız Can Atalay’ın durumu ortadadır. Sadece bu olaya bakıp Türkiye’nin hazin tablosunu görmek, değerlendirmek yeterlidir. Can Atalay sorunu açıkça anayasasızlaştırma sürecinin en önemli parçasıdır. Meclis de bu işe araçsallaştırılmıştır. Can Atalay sorunu hala Meclis’in önünde ve Anayasa Mahkemesi’nin açık kararına rağmen askıda duruyor. Milletin iradesi ve Anayasa bizzat Meclis Başkanı tarafından yok sayılıyor. Bu şartlar altında varlığını devam ettirmeye çalışan bir Meclis’in acilen asli fonksiyonlarına dönmesi demokrasinin daha fazla zarar görmemesi bakımından zorunludur. Bu yasama yılında da bütün mücadelemiz, ülkemizi içine düştüğü bu girdaptan kurtarma çabası olacaktır.
''Soru önergelerinin yüzde 45'i yanıtlanmamıştır"
Milletvekilleri, 28. Yasama Döneminde Haziran 2024 itibarıyla 12 bin 512 yazılı soru önergesi verirken, soru önergelerinin yalnızca 2 bin 76’sı zamanında cevaplanmış, 4 bin 574’ü ise süresi geçtikten sonra cevaplanmıştır. Cevaplanmayan 5 bin 5 yazılı soru önergesi vardır. Yani soru önergelerinin yüzde 45'i yanıtlanmamıştır. Bu rakamlar, yasama organının yürütme organını denetlemesine yönelik kâğıt üzerinde en etkili yollardan biri olan soru önergesinin iktidar tarafından tamamen işlevsizleştirildiğini bizlere göstermektedir. Meclisin iktidarı denetleme yetkisi neredeyse yok denecek düzeydedir. Soru önergelerini en fazla yanıtsız bırakan bakan, Adalet Bakanı. 1820 soru önergesinden Anayasa’nın öngördüğü 15 günde cevaplama süresi içinde sadece bir tanesini cevaplamıştır. 1271 tanesini ise hiç cevaplamamıştır. Anayasanın 98’inci maddesinin açık hükmüne en çok Adalet Bakanı’nın duyarsız kaldığı bir ülkenin hukuk devleti sıralamalarındaki yeri şaşırtıcı olmasa gerek.
"Sayıştay’ın denetim yetkisinin etkisiz hale geldi"
Bakanlıkların Sayıştay raporlarını görmezden gelmesi oldukça sıradanlaşmış halde. Denetim raporuna göre, Adalet Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ve Hazine ve Maliye Bakanlığı Sayıştay’ın önceki yıllarda tespit ettiği bulgulara rağmen hiçbir iyileştirme yapmamışlar. Bu durum, Sayıştay’ın denetim yetkisinin etkisiz hale geldiğini ve kamu kurumları tarafından göz ardı edildiğini göstermektedir. Sayıştay’ın 2023 raporlarında dikkat çeken bir diğer husus ise bazı bakanlıklara dair, örneğin Dışişleri Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı ya da İletişim Başkanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na dair denetim raporlarında hiçbir bulgunun yer almıyor olması. Anlaşılan o ki, özellikle bu bakanlıkların ve kurumların denetlenmesinin üstünkörü yapılmış ya da gizlenmek istenmiş. Üstelik Sayıştay’ın birçok kuruma erişimi de engellenmiş durumda. Ne yazık ki, kamu denetiminde şeffaflık ve hesap verebilirlik neredeyse imkansız halde. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına görev yapan Sayıştay’ın denetimlerinin dikkate alınmaması Türkiye'de kamu denetimi ve hesap verebilirlik konusunda ciddi bir sorundur.
"Kalıcı sorunların üstünü örtemezsiniz"
Türkiye’de çok ciddi bir şiddet sorunu var. Son 10 yılda yapılan örtülü aflar nedeniyle cezaevleri doldur boşalt yapılarak boşaltılmaya çalışılsa da ülkede ne şiddet azalıyor ne de cezaevi nüfusunda azalma yaşanıyor. Türkiye’de cezaevi nüfusu son 20 yılda 6 kat artmış. 2 Eylül 2024 itibarıyla Türkiye’deki cezaevlerinde 356.865 kişi bulunuyor. Bu sayı benzer nüfusa sahip ülkelerle kıyaslandığında, cezaevi nüfusunun ne kadar dramatik yükseklikte olduğunu gözler önüne seriyor. Benzer nüfusa sahip olduğumuz Almanya’da cezaevinde yalnızca 56 bin kişi bulunurken, Türkiye’de bu rakamın altı katından fazla mahkûm bulunuyor. Polis memuru Şeyda Yılmaz’ın öldürülmesi, adalet ve ceza infaz sistemindeki temel sorunların önemli bir yansıması. 26 suç kaydı bulunan bir kişinin, cezaevi yerine dışarıda serbestçe dolaşması ve böyle korkunç bir cinayet işlemesi, ceza infaz sisteminde acilen önlem alınması gerektiğini bizlere tekrar göstermiştir. Adalet sisteminin işlevsiz hale geldiği bir ülkede, suçluların cezalandırılmadığı bir düzenin devam etmesi toplumun huzuru ve güvenliği için en büyük tehdittir. Geçici çözümlerle kalıcı sorunların üstünü örtemezsiniz, örtemiyorsunuz da. Hukuk devleti ilkelerine uyulmadığı takdirde, geçici infaz düzenlemeleriyle suçla ve şiddetle mücadele mümkün değildir. Bu sorunlarla samimi bir şekilde yüzleşmediğiniz ve temel toplumsal sorunlara samimi olarak demokratik yöntemler ile çözüm üretmediğiniz müddetçe toplum olarak çok daha ağır maliyetlerle karşı karşıya kalacağımız aşikardır. 9. Yargı Paketi ile adil ve caydırıcı bir ceza ve infaz politikası için çalışalım ve kısa, orta ve uzun vadeli bütüncül yapısal dönüşümü hep birlikte planlayalım.
"Türkiye yakın tarihinde görülmemiş bir ekonomik ve sosyal krizle boğuşmaktadır"
Yine son dönemde gündemi meşgul eden bir başka hukuk skandalı; İBB Başkanı Sayın İmamoğlu’na açılan ‘Ahmak’ davası. Dava uzun süredir istinafta bekletiliyor. Hiçbir aklı başında hukukçunun savunamadığı, siyasi bir tehdit olmaktan öteye gitmeyen, ana muhalefet partisini sıkıştırmaya, cumhurbaşkanı adayları arasında iddialı bir kişiyi siyaseten saf dışı bırakmaya yönelik kurgulanmış bir hukuk faciası. Vaktiyle hukuksuz mahkeme kararlarıyla siyaseten saf dışı bırakılmak istenen Sayın Erdoğan’ın 22 yıllık iktidarından sonra bu kez hukuku muhalefetin kafasında bir sopa olarak kullanmak kendisine nasip oldu. Türkiye yakın tarihinde görülmemiş bir ekonomik ve sosyal krizle boğuşmaktadır. Bu girdaptan çıkışın tek yolu, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altında uygulanan keyfi yönetimi sonlandırıp ivedilikle denge denetim mekanizmalarını ve çoğulcu demokratik kültürü esas alan sisteme geçmek olduğu açıktır. İktidarın güçlendirilmiş bir parlamenter sisteme dönme iradesi göstermesi durumunda bizler somut adımlara destek vermeye hazırız."