Çok soğuk bir kış geçiriyoruz.
Eller soğuk, ayaklar üşümüş, kulaklar donmuş, dudaklar morarmış vaziyette geziyor insanımız. Kimi işine yetişmeye çalışıyor, kimi hastaneye, çarşı, pazara, kimi de evin...
Çok soğuk bir kış geçiriyoruz.
Eller soğuk, ayaklar üşümüş, kulaklar donmuş, dudaklar morarmış vaziyette geziyor insanımız. Kimi işine yetişmeye çalışıyor, kimi hastaneye, çarşı, pazara, kimi de evine ulaşmaya gayret ediyor akşamları. İşsiz güçsüz takımı kahvelerde ısınıyor, geçim sıkıntısı çekenler ucuz ekmek kuyruğunda, duraklarda minibüs ve otobüs bekleyenler, yerlerinde zıplayarak savaşıyorlar soğukla.
Soğuklar yetmedi, bir de elektrik faturaları çarptı vatandaşları. Elektrikteki artışa zam denemez, suratlarda patlayan çok şiddetli bir tokat sanki. Sarsılmadık kimse kalmadı bu tokatla. Elektrikle ısınanlar daha da perişan oldu. Gelecek faturayı düşünenler, battaniyelere sarıldılar titreşerek. Hep ayağımızı yorganımıza göre uzatamamak sebep oldu bunlara. Elimizdeki serveti hovardaca harcayınca, paramızı betona, gösterişe, şatafata sarfedince, plansız-programsız yürüyünce, başımıza gelmeyen kalmadı işte. Tribünlerden gelecek alkış, sandıklara yığılan oylar karın doyurmuyor, boş fileleri doldurmuyor,üşüyen bedenleri ısıtmıyor ki..
Deneme tahtasına çevirdik güzelim ülkeyi. Tecrübeyi, bilimi, ilimi bir kenara ittik, yeni Türkiye yaratıyoruz diye akıl almaz işler ve yanlışlar yaptık. İyi yetişmiş insanların yerine, liyakatsiz ve ehliyetsiz kadroları getirince, ciddi devlet düzenini iyice sarstık. Ekonomi bu, kuralları belli, bu kuralları kafamıza göre değiştirmeye kalkınca, Amerika’yı yeniden keşfedermiş gibi davranınca, ipin ucunu iyice kaçırdık. Doları da fırlattık, enflasyonu da azdırdık. Ne İsa’ya, ne Musa’ya yaranamadık anlayacağınız. Böyle olacağı belliydi demek kolay. Bundan sonra ne yapmalıyıza bakmalı, kavgayı ve gürültüyü bir yana iterek, tecrübenin ve ortak aklın sesine kulak vermeliyiz.
Soğuklar dedim de, dört metrekarelik hücrelerde soğuktan titreşerek çile çektirilen 80-90’lı yaşlarda paşalarımız geldi aklıma. Onların bu ülkeye fenalık yapacaklarına, devlete zarar vereceklerine, yasaları çiğneyeceklerine beni kimse inandıramaz. Yapsalardı değil, akıllarından geçirselerdi bile, şu anda hapiste olmazlardı. Aksine tutsak ama vatanperver ihtiyar paşalarımız, ömürlerini bu ülkenin, devletin ve insanlarının iyiliği için tükettiler. Ben o günlerin yakın tanığıyım ve o caddelerden geçirilen tankların, öteden beri her yıl yapılan eğitim ve tatbikat sürüşleri olduğunu iyi bilirim. İhtilale teşebbüs öyle 3-5 tankla yapılmaz. Nasıl yapıldığını, hem de bu iktidar döneminde hepimiz gördük ve yaşadık.
Ben hukukçu değilim, hangi ceza kanununun hangi maddesine göre karar verildi bilemem. Bunu tartışmak hem haddim, hem hakkım değil. Ama şuna adım gibi eminim ki, bu soğuklarda hücrelerinde titreşen paşalar bu devlete, bu millete kötülük yapmaz ve yapmadılar. Anayasayı ve yasaları her gün ihlal edenler, sıcacık yuvalarında bir gün hesap vermeyi akıllarından bile geçirmeden yaşarlarken, ömrünü ve nefeslerini devletimize tüketen yorgun ve çok yaşlı paşalarımız, demir parmaklıklar arkasında çile çekiyor. Bunu hazmedemiyorum işte.Hepsi de hasta ve hastalıklı olan o paşalarımıza ısrar ve inatla rapor vermeyen adli tıp kurumumuza ne demeli?İnanıyorum ki, onların da bizim gibi vicdanları var. Kaldı ki, bizden fazla bir de Hipokrat yemini etmişler.
Bu ülkede kanunlar var, adalet var diyen Adalet Bakanı gitti. Yıllarca söylemedi bu lafları da, giderayak aklına gelmiş olmalı. Gitmeden iki hafta önce, soğuktan hücrede titreşen paşalarımızdan bazıları, elektrikli soba talebinde bulundular. Önce elektrik fiyatları arttı diye, talepleri uygun görülmemiş.Belki yeni bakan insafa gelir de,elektrikli sobalara izin çıkar.Paşalarımıza reva görülenleri düşündükçe,aklıma Osman Kavala geliyor bu kere.Onun da bu ülkeye zarar vereceğine,dış güçlerle işbirliği yaparak iktidarı zorlayacağına ve ceza görecek bir işe kalkışacağına inanmam.Taksim gezi olaylarına destek verince,yönetimin hışmına uğradı ve bu kızgınlığın faturası ona yüklendi. Osman çok iyi eğitilmiş, dünya görüşü olan, varlıklı bir aileden gelmiş, genç yaşında büyük şirketlerin başına oturmuş, başarılı bir iş adamı. Ayrı dünya görüşlerine sahip olmamıza rağmen çok sevdiğim, beğendiğim, örnek ve çok efendi bir dostumdur.
O da 4,5 yıldır hapiste yatıyor. Bir davasından beraat etti, tam tahliye olacakken yeni bir davası var diye, içerde yatıyor hala. Avrupa İnsan hakları Mahkemesi, onu suçsuz bularak serbest bırakılmasına karar verdi. Bizim Anayasa Mahkememiz, hemen salıverilmesini istedi. Ama ilahların (içerde yatacak) inat, ısrar ve kini sürüyor ve bitecek gibi de görünmüyor. Osman Kavala’nın vatanseverliğinden, ülkesine bağlılığından ve aşkından hiç şüphem yok. Hatta bu duygularda, milliyetçi bildiğimiz çok kişiyi rahatça geride bırakır. Gelin onun vatanseverliği ile ilgili bir hatıramı paylaşayım sizlerle…
Elime imkan geçtiği yıllar, devlette görev almışım ve deli gibi çevrenin korunması, değerli ve güzel bölgelerimizin koruma altına alınması için savaşıyorum. Dönemin Başbakanı rahmetli Özal’la Özel Çevre Koruma Kurumunu kurmuşuz. İşe Göcek’ten başladım, Fethiye-Köyceğiz-Dalyan’ın koruma kararını çıkartmış, planlarını çizdirmeye başlamışız.Tam bu sırada Dalyan’ın cerattalarıyla ünlü muhteşem İztuzu Plajında, Osman Kavala Alman’larla ortak büyük bir otel yatırımına başlayacak.İzinleri bizim koruma kararından önce alınmış. Temel atma töreninin yapılmaması için direndim, yalvarmadığım yer kalmadı ama başaramadım. Tören yapıldı, temel atıldı, Türkiye’nin en güzel kumsalı tahrip olacağı için çok üzgünüm, ağlamaklıyım ve perişan durumdayım.
Birkaç gün sonra rahmetli Özal’ın o meşhur Yunanistan gezisi başladı. Başdanışmanı olarak organizasyonundan sorumlu olduğum o gezideki heyette, işadamlarının içinde Osman Kavala da vardı. Atina’da otelde bir akşam Osman’ı buldum. Ona durumu anlattım, vatanseverliğine hitap ettim. Bu yatırımdan vazgeçmesi için yalvardım adeta. Vazgeçerse, ona aynı değerde bir başka Turizm bölgesinde yer verilebileceğini hatırlattım. Öyle asılmış, öyle baskı yapmıştım ki, sonuçta Kavala (Peki ağabey, çok büyük masraflar ettik ama madem o kadar güzel bir yeri mahvedeceğiz, ben de vazgeçiyorum)dedi. Sözünü tuttu ve temel safhasında inşaatı durdurdu. İztuzu böyle kurtuldu ama devlet Osman’a aynı değerde bir yeri veremedi, borçlu kaldı yani. İşte Osman’ın vatanseverliğinden bir örnek sizlere…
Şimdi bu Osman’ı (Soros’un artıkları) diye suçluyorlar. Sorsanız iktidara oy veren çoğunluğa (Soros ne?)diye, (Çanakkale yakınında bir yer olmalı)cevabını alırsınız. Oysa Soros, dünyada açık toplum Vakıflarına 32 milyar dolardan fazla bağışta bulunan Macar asıllı 91 yaşında bir Amerika’lı milyarder. Günümüzde servetinin 10 milyar dolar olduğu biliniyor. Her neyse, şu soğuk günlerde hücrelerinde titreşerek çile dolduran yaşlı paşalarımızla Osman Kavala’ın en kısa zamanda serbest bırakılmaları ümit ve dileğiyle…