Melih GÜMÜŞBIÇAK

Tarihimizde 6. ve üst üste 3. kez olmak üzere Avrupa Futbol Şampiyonası Finallerini garantilemenin keyfini yaşıyoruz. Oysa çok değil bir ay önce evimizde Ermenistan ile zorla 1-1 berabere kaldığımızda ve hemen ardından Belçika’da dostluk maçında Japonya’ya 4-2 yenildiğimizde hepimiz karalar bağlamıştık. 
Doğrusu Almanya’daki EURO 2024’e gitme ümitlerimizi büyük ölçüde yitirmiştik. Peki bu kısa sürede ne oldu da bugün son maçlara kalmadan Almanya’ya gitmeyi garantilemenin keyfini yaşıyoruz. Bu soruya cevap bulabilmek için biraz geriye gitmemiz gerekiyor. Kaybedilen ve istenilen düzeyde olamadığımız maçlar sonrasında kendi aralarında konuşarak halletmeleri gereken fikir ayrılıklarını mikrofonlar ve medya üzerinden demeç savaşlarıyla dile getiren teknik direktör ile futbolcular arasındaki bağ kopmuş demektir. İşte Milli Takımımız için de böyle bir durum söz konusuydu. Kuntz, her ne kadar futboldaki alt yapıdan üst yapıya kadar plansızlıklarımızı, yanlışlarımızı ve durumumuzu bir Alman bakış açısıyla doğru tespitlerle dile getirmiş olsa da bu durum futbolcularıyla ve hatta ülkenin çok büyük bir bölümüyle bağını kopardı.
Kuntz tercihiyle çok eleştirilen “futbol aklı“ bir karar vermeliydi. Ve bu çok hızlı olmalıydı. Teşhis doğru konulmalı ve tedaviye hemen başlanmalıydı. Ülke futbolundaki sistem sorunlarını çözmek uzun işti. Ama sahaya çıkan futbolcuya özgüvenini kazandıracak, saha skorlarının da yardımıyla Milli Takım ile futbolseverlerin arasındaki bağı yeniden kuracak bir şeyler yapılabilirdi. “Futbol aklı” yine çok eleştirilen, riskli bir tercih yaptı: Montella. İtalyan teknik adamın işi çok zordu. Gelir gelmez grubun favori takımı Hırvatistan ile deplasmanda, bize her zaman kök söktüren içeride hiç yenemediğimiz Letonya ile Konya’da oynadık. Birbirinden çok farklı iki takım ve belki de taban tabana zıt iki maç planı.
Montella bu iki karşılaşmaya da neredeyse aynı onbirle başladı. Tek fark İrfan Can ile Yunus’un yer değiştirmesiydi. Her iki karşılaşmayı da kazanan Milli Takımımız grup maçlarının bitmesine iki maç kala Almanya biletini cebine koymuş oldu. 
Bu iki maçın öncekilerden farkı hakkında teknik-taktik analize girmeyeceğim, ama şunu bir kez daha gördük ki günümüz futbolunda hem saha içinde, hem de saha dışında “hız” çok önemli. Saha içinde yeteri kadar özgüvenli oyuncuların daha hızlı düşünüp, çabuk karar verip pas ritmini hızlandırmaları sonuç için ne kadar önemliyse; saha dışında “futbol aklı”nın da teşhisi yapıp tedaviye başlaması o kadar önemli.
Acaba Kuntz, Montella’nın “ Sevgili Türk halkı, milli futbolcularımızın potansiyellerinden asla şüphe etmeyiniz. Ben ve ekibim yalnızca onların becerilerini en iyi şekilde kullanmaları için uğraş verdik. Bizlere daha büyük sevinçler yaşatacaklarından eminim” sözlerinden kendisi için bir mesaj çıkartmış mıdır?
Sonuç olarak üst üste üçüncü kez Avrupa Şampiyonası Finallerine katılma hakkını kazanmak, ülke futbolunu yönetenlere biraz zaman kazandırmış oldu.  Asıl iş yeni başlıyor. “Futbol aklı” bakalım bundan sonra neler yapacak?