Can PULAK
Siyasette alkış, takdir, destek çok mühimdir. Bu yüzden siyasetçiler, prim yapacak işlere ağırlık verir, genelde tribünlere oynarlar. Reform adı altında (olmayac...
Can PULAK
Siyasette alkış, takdir, destek çok mühimdir. Bu yüzden siyasetçiler, prim yapacak işlere ağırlık verir, genelde tribünlere oynarlar. Reform adı altında (olmayacak dualara amin) dedirtseler de millete, şiddetli alkışa ve beğeniye odaklanırlar hep…
Sağlık politikası, eğitim dünyası, sosyal güvenlik, yargı, ekonomi hep tribünleri hareketlendiren, milleti heyecanlandıran alkışı bol konulardır. Yola bu alkış ve desteklerle çıkılır, reformlar gerçekleşmese yada tanınamayacak hale gelse bile, gerisi nutuklar ve bol cilalı laflarla sürdürülür. Son yıllarda bunun sayısız ve çok çarpıcı örneklerine rastlıyoruz. Rastlıyoruz çünkü, bir reform yapılacaksa eğer, bunun uzmanlarından ve tecrübeli meslek mensuplarından bilgi almak ve paylaşmak yerine, aklımıza eseni kimseye danışmadan hayata geçirmeye çalışıyoruz. Öyle olunca da, toplumun en önemli meselelerini arapsaçına çeviriyoruz.
Şu Sağlık meselemize bir bakın Allahaşkına. Yola nasıl ve hangi amaçlarla çıkıldı, şimdi ise nereye varıldı? 20 yıl önce hastane kapılarında bekleşirdi, acil servislerin önünde sabahlardı millet. Bir doktora görünebilmek için olmadık zorluklara göğüs gererdi hastalar. Eksiğimiz vardı, teknik imkanlarımız fazla değildi, modern cihazların sayısı çok kısıtlıydı belki ama o dar imkanlarla bile bugünkünden daha iyi tedavi olur, doktorumuza derdimizi anlatacak vakit bulabilirdik. Şimdi paramız yoksa eğer ve özel hastanelere gidemiyorsak, devlet hastanelerinde ve sağlık ocaklarında 3 dakikada işimizi halletmek zorundayız. Güya reform yaptık, milletin işini kolaylaştırdık. Artık her isteyen istediği doktora görünebilecek, evlerine yakın yerlerde açılacak sağlık ocaklarına gidebilecekti.
İyi güzel de, doktoru işletmeci yaptık, görev yaptıkları binaları onlara kiraladık, hizmet personelinin maaşlarıyla, temizlik ve elektrik- su paralarını da onlara ödetmeye başladık. Belki inanmayacaksınız ama düzen böyle maalesef. Sağlık ocaklarında iğne, enjektör, eldiven, tahlil kaplarını filan bile işletmeci doktorlar ceplerinden satın alıyorlar. Devlet doktorun, hemşirenin, sağlık memurunun parasını ödüyor. Aile hekimlerinin tamamına yakını sözleşmeli. 3-4 bin hastaları var. Bazı branşlarda iyileştirmeler yapmışlar. Doktora ortalama 13-14 bin lira maaş, baktıkları hasta sayısına göre 8-10 bin lira ek gelir veriyorlar. Yani ayda 23-24 bin lira geçiyor ellerine. Ancak prim miktarları emekliliğe yansımıyor. Geçen yıl(günde 70 hastaya bakana 5000 lira teşvik vereceğiz) demişler vermemişler. Bu yıl 6000 liraya çıkarmışlar rakamı ama onu da hala almamışlar. Üstelik saldırıya, hakerete uğruyor, dövülüyor, bıçaklanıyor, öldürülüyor. Doktorların tepkileri, yollara düşmeleri, ara sıra işi bırakmaları bu yüzden.
Yardımcı sağlık personelinin durumuna gelince, onların hali daha da felaket. Dalga geçer gibi 300 lira teşvik vereceğiz demişler, bunu bile lafta bırakmışlar. Oysa en az 1000 lira vermek gerekiyor. Devlet doktoru ve sağlıkçıyı böyle oyalayınca, onlar da istifa etmeye, görevlerini bırakıp özel hastanelere ya da yurtdışına gitmeye başlamışlar. Bugün ilçe hastanelerinin çoğunda beyin, kalp, onkoloji gibi çok önemli branşlarda doktor bulunamıyor. Sadece doktor değil, ilaç bulmak da iyice zorlaştı. Doktorları işletmeci, eczacıyı katip haline getiren sistem iyice çatırdamaya başladı. Bakmayın şehir hastanelerine filan, sağlık politikası çöktü de yetkililer farkında değil…
Eskiden şehirlerde birkaç hastane olurdu. Bunları kapadılar, şehir hastanelerini özel sektöre yaptırdılar, bunları da şehirlerin ulaşılması en zor yerlerine koydular. Güya moderleştirdiler sistemi. Gariban vatandaş randevu için internetten e-nabıza girecek, oradan randevu alacak da, doktora görünecek. Ölme eşeğim ölme. Aylarca randevu bekleyenler, randevu sırası gelmeden ölenler, randevu için internetle boğuşmaktan mevcut hastalıklarına bir de siniri ekleyenler, dertlerini anlatacak makam bulamıyorlar şimdi.
Bunca eleştiriden sonra, sistemin nasıl düzelebileceğine ilişkin formülleri de sıralayalım peş peşe. Çok doktorla, çok sağlık personeliyle, çok hastayla konuştum .Bu konuşmaların ışığında beliren iyileştirmeleri şöyle özetleyebilirim..
-Devlet aile hekimliğini bütünüyle üstlenmeli, sağlık ocaklarını rahat çalışır hale getirmelidir. Uzman doktorlardan alınacak raporlarla, pandemi döneminde olduğu gibi ilaçlar eczanelerden kolaylıkla alınmalıdır. SGK ve Sağlık Bakanlığı bu kararı alırlarsa, aile hekimleri de sürekli reçete ve ilaç yazmaktan kurtulurlar. Böylece sistem çok rahatlamış olur. Devlet eğer para işini çözemiyorsa, o takdirde aile hekimlerine akşam iki saat özel hasta bakma imkanı versinler. Bir de sahil bölgelerinde emekli ve yazlıkçıların yığılma, ilaç yazdırma gibi yarattıkları sorunlar var. Bunlar Mayıs’ta gelip Ekim’e kadar tatil bölgelerindeki evlerinde kalıyorlar. Ama kayıtlarını büyük şehirlerden getirmedikleri için, aile hekimliklerinde yaptırdıkları işlerin paraları, kayıtlı oldukları şehirlerdeki doktorlara gidiyor. Bu da büyük bir haksızlığa yol açıyor.
Aile hekimliği sistemi iyi çalıştırılsa, aslında çok faydalı ve verimli bir sistem. Ama mevcut işleyişi ile ne hastaya nede doktora yaramıyor. Yani ne İsa’ya nede Musa’ya yarayan garip ve yoğun şikayetlere yolaçan bir hale geldi. Evvelden (doktor bana bir çare)derdik. Hatta şarkısı bile vardı bunun. Oysa şimdi (doktor sana bir çare) bulmaya geldi sıra… İnşallah buluruz.