Can PULAK
Çok değerlere, çok yeteneklere sahip bir toplumuz. Ama bunların kıymetini pek bilmeyiz.
Öyle insanlar yaşıyor ki aramızda, onların dahi olduklarını, dünya çapın...
Can PULAK
Çok değerlere, çok yeteneklere sahip bir toplumuz. Ama bunların kıymetini pek bilmeyiz.
Öyle insanlar yaşıyor ki aramızda, onların dahi olduklarını, dünya çapında başarılar sağladıklarını farketmeyiz bile. Nobel Kimya ödülü sahibi Aziz Sancar’ı, ödülü aldıktan sonra tanımadık mı? Dünyayı ayağa kaldıran beyin cerrahı Prof. Gazi Yaşargil’i, 70 yaşından sonra farketmedik mi? Radarsız roketin kaşifi olarak bilinen ve onun için Amerika’nın özel kanun çıkardığı İrfan Mavruk’u bileniniz var mı? Plastik Cerrahinin anası, dünya Plastik Cerrahi Uzmanlarına Başkanlık da yapan Prof. Güler Gürsu’yu hatırlıyor muyuz?
Türkiye’deki ilk organ naklini yapan, Dünya Organ nakli Derneğinin Başkanlığına bile seçilen (iftihar edilecek ve ayakta alkışa hak kazanan) Prof. Mehmet Haberal’ı hapse atmadık mı? Dünyanın en büyük şairleri arasında gösterilen Nazım Hikmet’e reva gördüklerimizi anlatmaya dilim varmıyor bile. Kıymetini bilmediğimiz insanlarımızı saymaya kalksam, ömrüm yetmez herhalde. Biz niye böyleyiz, neden hiçbir şeyin kıymetini bilmeyiz, anlayamıyorum bir türlü.
Bu girişten sonra, yine farkedemediğimiz denizcilik dünyamızın bir değerini tanıtmak istiyorum sizlere. Şu anda yaşayan en eski Türk yelkencisi, tekne yapımında mucizeler yaratmış bir dahi. Ressam, iç mimar, modelci, marangoz, fotoğrafçı, bir koltuğa pek çok karpuzu sığdıran, sessiz ve mütevazi bir büyüğümüz.. Yücel Köyağasıoğlu 86 yaşına rağmen hala üreten, hala yaratan, bu yapısıyla hepimize örnek bir insan. Çocukluğu, gençliği hep denizde, Boğazda ve Fenerbahçe’de yapılan yarışlarda geçmiş. 4 yaşında dayısının hediye ettiği boyundan büyük tekneye sahip olmuş. 10 yaşında tekne modelleri yapmaya başlamış. Gördüğü tekne ve gemileri unutmayıp, en ufak detaylarına kadar çizip durmuş.
Fotoğrafa da merak sarmıştı gençliğinde. Sanatsal bakış açısına sahip olduğu için, çektiği her fotoğraf ödül alacak değerler taşıyordu. Allah vergisi bir yeteneğe sahipti. Çizimde, resimde, fotoğrafta, modelde, mimarlıkta, marangozlukta ve tekne yapımında büyük bir usta… Öğrenim hayatı da başarılıydı. Galatasaray’da, Kabataş’ ta okudu. Güzel Sanatlar Akademisine götürdüğü bir model tekne ve resmiyle girdi. İç Mimarlık bölümünü dereceyle bitirdi. Onun bir başka ve herkese kısmet olmayan bir özelliği daha vardı. Çift elle aynı anda, bir elle düz bir elle ters yazma yeteneğine de sahipti. Bu özellik Leonardo de Vinci’de, Picasso’da, Thomas Edison’da ve Michael Faradey’de vardı. Üstelik görsel hafızası, mükemmelin de ötesindeydi.
Yücel Köyağasıoğlu İsveç’te 10 yıl mimar olarak çalıştıktan sonra, 1985 yılında yurda dönüp Bodrum’a yerleşiyor. Burada da boş durmuyor, atölyesinde 22-35 metre arasında değişen, planları da kendisine ait olan çeşitli klasik tipte yelkenli ve motorlu yatlar imal ediyor. Bunların çoğu denizlerimizde sülün gibi süzülüyor, ilk bakışta değerleri hemen farkediliyor. Ama son yıllarda yaptığı en önemli iş, Bodrum’u yelkenli bir okul gemisine kavuşturmaktı. Bu geminin arması dahil tüm planlarını kendisi hazırladı, imalatında başında bulundu. Bodrum halkının bağışları ve dönemin deniz kuvvetleri kurmay Başkanı rahmetli Güven Erkaya’nın yardım ve destekleriyle tamamlanan okul gemisi, denize indirildikten sonra da Köyağası’nın komuta ve eğitim patronajında yüzlerce denizci ve yatçının yetişmesine imkan sağladı.
Bugün Bodrum Belediyesinin desteğiyle ayakta kalmaya çalışan bu okul gemimiz, geçmiş yıllarda Avrupa ülkelerinin okul gemileri arasında yapılan uluslararası bir yarışmada, Yücel Köyağası sayesinde Türkiye’ye birincilik kazandırmıştı. Boğaz’ın akıntılı sularından gelen ve (denizsiz geçen gün benim için kaybolmuş demektir)diyen Köyağasıoğlu’nu tanıtan sergiler, şu anda Bodrum’da ziyaretçilerin akınına uğruyor. Bir kişiyle ilgili aynı anda 5 sergi açıldığını hiç duydunuz mu, duymadıysanız gidin görün. Bu muhteşem sergileri hazırlayan, vefasız dünyamızda Yücel Köyağasıoğlu gibi bir değeri toplumumuza başarıyla tanıtan Zerrin Ulusman’ı da ayrıca kutlamak isterim.
Eli öpülecek insanlarımıza yabancılar sahip çıkmadan önce biz sahip çıkalım…