Cemre Polat
Çankaya Belediyesi Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi, 32. Adalet ve Demokrasi Haftası için düzenlenen bir dizi etkinliğe ev sahipliği yaptı. Uğur Mumcu ve Türkiye’nin aydınları adına gerçekleştirilen programlar, toplumsal sorunların çözümünde dayanışmanın ve mücadelenin önemini vurguladı.
Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD), Çocuk Alanında Çalışan Avukatlar Ağı, Doğal Yaşam Derneği, Şiddetsiz Toplum Derneği, Tüketici Hakları Derneği, Türkiye Gazeteciler Sendikası, Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği gibi birçok sivil toplum kuruluşunun katılımıyla "Biz Susmuyoruz" başlıklı söyleşi gerçekleştirildi.
Adalet ve eğitimde sorunlara dikkat çekildi
Çocuk Alanında Çalışan Avukatlar Ağı’ndan Avukat Özlem Durgut, şiddet dilinin toplumda normalleştiğine dikkat çekerek “Şiddetin kalıcı çözümü için adalet karşısında hesap verilmelidir” dedi. Ayrıca eğitimde özelleştirmenin sosyoekonomik uçurumu artırdığını belirten Durgut, bilimsel ve nitelikli eğitimin önemine vurgu yaptı.
Durgut, “Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, çocukların korunması anlamında en önemli sözleşmelerden biridir. Burada, çocukları istismardan koruma görevi hükümetlere verilmiştir ama ev içinden başlamak üzere ‘terbiye hakkı’ olarak ifade edilen gerekçelerle çocuklar psikolojik şiddete maruz kalmaktadır. Aileler, disiplinin arkasına sığınarak psikolojik şiddeti sistematik şekilde yürüterek çocuklara zarar vermektedir” sözlerini aktardı.
“Aile Yılında, Kartalkaya’da 36 çocuk hayatını kaybetti”
Eğitim kurumlarının özelleştirilmesinin toplumdaki sosyoekonomik uçurumu yükselteceğinin altını çizen Durgut, “Ülkemizde maalesef eğitimin tamamen ticarileştiğini görüyoruz. ÇEDES, Yeni Yüzyıl Maarif eğitim programları gibi çeşitli uygulamalarla çocukların günümüzde ihtiyacı olan bilimsel, evrensel eğitim hakkı sağlanamamaktadır. Nitelikli, evrensel ve bilimsel özellikleri taşıyan eğitim sistemine kavuşmak için mücadele etmek hepimizin görevidir.
2025, ‘Aile Yılı’ ilan edildi, Aile Enstitüsü kuruldu ve Nüfus Politikaları Kurulu oluşturuldu fakat geçtiğimiz hafta Bolu Kartalkaya’da 36 çocuk hayatını kaybetti. Bu durum, ülkede insanların neden çocuk yapmak istemediğinin araştırılmasını sağlayacak itici bir güç olmasını umuyorum” ifadelerini kullandı.
“Doğanın korunması demokrasi meselesidir”
Doğal Yaşam Derneği’nden Yıldırım Kaya ise Uğur Mumcu’nun çevre sorunlarına duyarlılığına dikkat çekerek, “Çevreyi koruma meselesi aynı zamanda bir demokrasi meselesidir” dedi.
Kaya, “Uğur Mumcu, toplumsal bilinç ve çevre sorunlarının küresel bir sorun olduğunu sıklıkla belirtmiştir. Halkın da karar alma hakkını savunarak çevre bilincinin etik bir mesele olduğu, insanların doğayla uyumlu yaşaması gerektiğini belirtmiştir. Uğur Mumcu, çevreyi koruma meselesini demokrasi meselesi olarak gören bir aydındır” diye konuştu.
“Gazetecilik mesleği saldırı altında”
ÇGD Başkanı Kıvanç El, basın özgürlüğünün tehdit altında olduğuna dikkat çekerek, “Gazeteciler yalnız bırakılırsa toplum haber alma hakkından koparılacak” dedi. Fikir ve ifade özgürlüğünün yok olduğunu vurgulayan ve gazetecilik mesleğinin geldiği noktayı “sözün bittiği yer” olarak niteleyen El, “Son yıllarda neye ‘olmaz’ dediysek oldu. Gazeteciler tabii ki soruşturulabilir ama gerekçe olmadan değil. Yaptığımız bir haberle birilerini rahatsız ediyorsak gözaltına alınıyoruz. Bu haberler kamunun haber alma hakkı için yapılıyor. Soruşturmayı geçiren gazeteci gibi görünse de aslında halkın hakkı engelleniyor. Hedef gazeteci gibi görünse de hedef, toplum. Gazeteciler yalnız bırakılırsa ne yazık ki toplum, en demokratik hakkı olan haber alma hakkından koparılmış olacak” diye konuştu.
“Uğur Mumcu, gazetecilerin altında olduğu tehlikeye o zaman işaret etmişti”
Emekliler Meşalesi Derneği’nden Şirzak Mugan ise Uğur Mumcu’nun verdiği mücadeleye dikkat çekerek, “Birlik olmalı ve kararlılıkla cumhuriyetimizi savunmalıyız” çağrısında bulundu. Mugan, “Bugün gazetecilerin altında olduğu tehlikeyi Uğur Mumcu o zaman işaret etmişti. Biz, aydın geçinenler, birlik olamadık. Olayın ciddiyetini anlayamadık. Gidenlere şiirler, anma günleri, ağıtlar hazırladık, korktuk ve sindik. ‘Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz’ sloganı günümüzün sloganı olmalıdır. Birlik olursak, gücümüz ve kararlılığımız sayesinde kimse cumhuriyetimizle böyle fütursuzca oynamaya cesaret edemez” dedi.
“Hayvana şiddet insana şiddettir”
Hayvanların Yaşam Hakları Konfederasyonu’ndan Haydar Özkan, hayvana yönelik şiddetin insana şiddeti tetiklediğini ifade ederek etkin kısırlaştırma çalışmalarının önemine vurgu yaptı: “Hayvanları öldürmek çözüm değil, doğumu önlemek zorundayız.”
Özkan sözlerine şöyle devam etti:
“Şiddet sarmalı ülkemizin her yerinde. Şiddete ilk maruz kalanlar ise hayvanlar. Hayvana şiddet, insana şiddettir. Bugüne kadar üstlerine düşen sorumlulukları yerine getirmedikleri için, şu an hükümet yetkilileri ‘kısırlaştırmayı etkin çözüm olarak görmüyoruz’ diyorlar. Belediyeler bakımevlerini yaptırmış ve kısırlaştırma yapmış olsaydı sokaklarımızda bu kadar hayvan olmayacaktı. Bu garabet yasa asla çözüm olmayacak ve katliam devam edecek. Çözüm doğanı öldürmek değil, doğumu önlemek. Bu ülkede 32 veterinerlik fakültesi var. Bu çocuklar, hayvanları yaşatmak için hekim oluyor, onlara zorla hayvanları öldürtmek utanç vericidir.”
“Bu ülkenin kadınları yaşayabilmek için mücadele veriyor”
Kadın ve Mücadele Derneği’nden Hikmet Molu ise kadınların hayatta kalmak için mücadele etmek zorunda kaldığını belirterek, İstanbul Sözleşmesi’nin önemine vurgu yaptı. “Toplumun özgür ve adil olabilmesi için kadın haklarının savunulması şarttır” diyen Molu, “Bu ülkenin kadınları sadece yaşayabilmek için bile mücadele etmek zorunda kalıyor. Kadın hakları, bir toplumun adalet ve demokrasi anlayışını gösterir. Bugün, kadınların yaşam haklarını sonuna kadar savunmak zorundayız. Aksi halde asla özgür ve adil olamayız. Kadın hakları insan hakkıdır. İktidar sahiplerine sesleniyorum: Kadınlar sizin düşmanınız değil! Tüm kurumları, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak İstanbul Sözleşmesi’ni uygulamak için göreve davet ediyorum” sözlerini aktardı.