KADEM "Şiddete Seyirci Kalma" kampanyası başlattı KADEM "Şiddete Seyirci Kalma" kampanyası başlattı
Naz Akman/ANKARA Küresel iklim hedeflerine ulaşılmada önemli bir rol üstlenen nükleer enerji, sürdürülebilir kalkınma, enerji ve iklim krizi, 2053 net sıfır emisyon hedefindeki etkisiyle son yıllarda gelişmiş ülkelerin iklim kriziyle mücadelede gündeme aldığı önemli başlıklardan biri. Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Konseyi (UNECE) geçtiğimiz yıllarda nükleer enerji olmadan küresel iklim hedeflerine ulaşılmanın mümkün olmadığını ortaya koyan bir rapor yayınlamıştı. Rapora göre, nükleer enerjinin, Paris Anlaşması ve 2030 Sürdürülebilir Kalkınma hedeflerinin yerine getirilmesine yardımcı bir enerji kaynağı olacağı, son 50 yılda, yaklaşık iki yıllık toplam küresel enerji emisyonuna denk düşen 74 gigaton hacminde karbondioksit emisyonunun nükleer enerji sayesinde önlendiği belirtilmişti. Düşük karbonlu bir enerji kaynağı olan nükleer enerjinin iklim değişikliğine yol açan, fosil kaynaklı yakıtların kullanıldığı enerji kaynaklarına göre karbondioksit emisyonunu önlemede büyük rol oynadığı rapor çıktıları arasında yer almıştı. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Çevre Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkez Müdürü Prof. Dr. Ahmet Demirak, dünya genelinde artan sıcaklıklar, kuraklık ve sellerin etkileriyle her geçen gün daha çok hissedilen iklim krizine yönelik “acil tedbir” alınması gerektiğine işaret ederek bu kapsamda 2053 net sıfır emisyon hedefi, sürdürülebilir kalkınma, enerji ve iklim krizinin nükleerin önemini artırdığını vurguladı. İklim değişikliğiyle mücadeleden yeni nesil teknolojilerin gelişimine, enerji bağımsızlığından istihdama kadar sayısız katkı ile ülke ekonomisinin itici gücü olacak olan nükleer enerjinin sıfır emisyonla, çevreye zararlı sera gazı salımı yapılmadan kesintisiz elektrik üretilebileceğini ifade ederek, Türkiye'nin "2053 net sıfır emisyon" hedefine sağlayacağı katkıyı değerlendirdi. [caption id="attachment_447467" align="alignright" width="300"] Prof. Dr. Ahmet Demirak[/caption] Demirak, “Dünyanın toplam elektrik ihtiyacının yüzde 10’unu sağlıyor” İklim değişikliğine dikkat çeken Demirak, “Net sıfır hedefi, sürdürülebilir kalkınma, enerji ve iklim krizi nükleerin kritik önemini artırıyor. Ağustos 2023 itibarıyla 31 ülkede toplam kurulu gücü 368.000 MW(e)'den fazla olan 410 nükleer güç reaktörü faaliyette. Ayrıca, ilk nükleer reaktörlerini inşa eden ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 3 ülke de dahil olmak üzere 17 ülkede 57 reaktörün inşası sürüyor. Uluslararası Enerji Ajansı (IAE) yayınladığı Dünya Enerji Görünümü 2022’ye göre, nükleer enerji dünyanın toplam elektrik ihtiyacının yüzde 10’unu, düşük karbonlu elektrik arzının ise dörtte birini sağlıyor. Avrupa’da düşük karbonlu elektriğin yarıya yakını nükleerden elde ediliyor. Dünyada yapılan kamuoyu yoklamaları da son yıllarda nükleer enerjinin kabul oranının arttığını gösteriyor. Dünya için endişe duyan genç çevrecilerin nükleeri destekleyen açıklamaları dikkat çekici” dedi. “Nükleer karşıtlığı bilimsel temelli değil, kimlik temelli bir duruş” İklim değişikliğiyle mücadele etmek için tüm düşük karbonlu kaynaklardan yararlanılması gerektiğini belirten Demirak, nükleer enerjinin kullanılmaması halinde uluslararası iklim hedeflerine ulaşmanın mümkün olamayacağının bilinmesi gereken bir gerçek olduğunu vurguladı. Ülkenin enerji arz güvenliğinde ve iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir rol oynasa da dünyada ve Türkiye’de nükleer enerjiye yönelik önyargıların bilim dışı olduğunu söyleyen Demirak, “Nükleer karşıtlığı bilimsel temelli değil, kimlik temelli bir duruş. Kendilerini nükleer karşıtlığı ile bütünleştiren eski çevreciler için nükleer karşıtlığı neredeyse bir kimlik meselesi gibi. Nükleerin çoğunlukla geride bıraktığı sorunları sürekli gündeme getiriyorlar. Dünya, iklim değişikliğinin etkileriyle mücadele ediyor. Deyim yerindeyse dünya yanarken, çevreci olduklarını iddia eden grupların, kurumların yaptıkları açıklamaları hayretle izliyorum. İklim değişikliğini ele almak için mevcut tüm araçları kullanmamız gerekiyor ve nükleer de bunlardan biri. AB’de temiz enerjinin yarıya yakını nükleerden elde ediliyor. Uzmanlar nükleerin son derece titiz ve teknolojik bakımdan çok gelişmiş bir sektör olduğunun altını çizse de bazı kesimler yanlış bilgileri savunmayı sürdürüyor. 60'lı ve 70'li yıllarda nükleer karşıtı protestolar sırasında iklim krizi bugünkü kadar endişe verici değildi. Aşırı hava olaylarının sıklığı, yükselen deniz seviyeleri, küresel sıcaklık değişiklikleri karbon nötr bir dünyaya geçilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. IPCC-Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli de nükleerin gerçekten önemli bir araç olduğuna dikkat çekiyor. Gerçekten dünyayı daha yaşanabilir hale getirmek isteyenler varsa eski, klişe duruşlarından vazgeçmeli, bilime ve endüstriyel yeniliklere kulak vermeli. Kısacası, onlara ‘enerji arz güvenliği ve iklim krizi ile mücadele için ‘eski moda’ nükleer karşıtlığından vazgeçin’ çağrısında bulunuyoruz” sözlerine yer verdi. “Yanlış algılara tek çözüm bilim!” Büyük projeler söz konusu olduğunda ekonomi ve çevre arasındaki tartışmaların varlığını sürdüreceğini söyleyen Demirak, nükleer enerjinin çevreye zarar vereceğine yönelik önyargı ve yanlış bilgilerin giderilmesi ve bilimsel gerçeklerin göz ardı edilmemesi gerektiğinin altını çizdi. Nükleer santrallerin faaliyetlerinin sıkı sıkıya denetlendiğini, çevresel standartların korunduğunu ifade eden Demirak, “Zaman zaman ‘çevre kaygısı maskesi’ altında kamu otoriteleri sarsılabiliyor. İklim değişikliği ve çevresel kirlenmelerin nedeni bir dönem nükleer enerji olarak görülmüştü. Bunların hiçbirinin bilimsel dayanağı yok ve ayrıca iyi niyetli olmadığını da düşünüyorum. Nükleer enerji deniz ekosistemine zarar vermek şöyle dursun okyanus kirliliğinin azaltılmasına yardımcı oluyor. Mercan resifleri okyanusların fidanlıkları ve tüm deniz yaşamının yüzde 25'inden fazlası onlara dayanıyor. Nükleer enerji hem düşük karbonlu olması hem de diğer birçok enerji kaynağının aksine su yollarını kirleten kimyasal emisyonlara neden olmaması sayesinde okyanus asitlenmesini azaltmada ve böylece okyanusların biyolojik çeşitliliğini korumada önemli bir rol oynayabilir. Nükleer ve izotopik teknikler ayrıca su ekosistemlerini anlamaya, kirliliği değerlendirme, temizleme ve iyileştirme tekniklerinin etkinliğini doğrulamaya yardımcı olabilir. Bu teknikler ayrıca okyanus asitliğindeki geçmiş değişikliklerin yanı sıra okyanusun karbon depolama kapasitesini ve bunun gelecekte iklim üzerinde yaratacağı potansiyel etkiyi değerlendirmek için de kullanılabilir” açıklamasında bulundu. “Avrupa’da ‘nükleer rönesans’ yaşanıyor” Her geçen gün etkisi daha çok hissedilen iklim krizine yönelik tedbirlerin hayati önem taşıdığını belirten Demirak, Türkiye’nin nükleer enerji konusunda attığı adımların stratejik öneme sahip olduğunu söyledi. İklim ve enerji krizinin çok sayıda ülkede nükleer enerji yatırımlarının yeniden gündeme alınmasını sağladığını kaydeden Demirak, “Avrupa’da ‘nükleer rönesans’ yaşanıyor, yeni yatırımlar planlanıyor, yeni projeler hayata geçiriliyor. Ülkemizde de nükleer santral projelerinde atılan stratejik adımları izliyoruz. Türkiye, Mersin'de inşa edilen Akkuyu Nükleer Güç Santrali (NGS) ile nükleer kulübün üyesi olma yolunda ilk önemli adımı attı. Taze yakıtın sahaya getirilmesiyle ‘nükleer tesis’ statüsü kazanan Akkuyu NGS, Türkiye için bir dönüm noktası oldu. Sinop ve Kırklareli İğneada projeleri için de müzakereler devam ediyor. Küçük modüler reaktörlerin (SMR) sisteme dahil edilmesi konusundaki adımlar sürüyor. Nükleer enerji projeleri Türkiye’nin güçlü geleceği için stratejik yatırımlar. Hem enerji arzının güvenliği hem de iklim değişikliği ile mücadele açısından nükleeri ‘stratejik enerji’ olarak değerlendirmeliyiz” dedi.

Editör: Ahmet Ertüm