Emine Erdoğan ve Aygül Caparova, Kırgızistan'daki Türkiye Maarif Vakfı'nı ziyaret etti Emine Erdoğan ve Aygül Caparova, Kırgızistan'daki Türkiye Maarif Vakfı'nı ziyaret etti
Sürhan Altınkanat Genel seçimler yapıldı. Seçimlerden sonra her şey çok daha iyi olacak düşüncesi zihinlerimizde hakimdi. Yeni kurulan hükümet ile geleceğe umutla bakılıyordu. Refah seviyesi yükselecekti. Alım gücümüz artacaktı. Enflasyon düşecekti. Üretime yönelip, ülke kalkınma adına güzel adımlar atacaktı. Memur, emekli ve çalışan daha rahat yaşacaktı. Eğitimde başarılı adımlar atılacaktı. Ev sahipleri ve kiracı problemleri çözülecekti. Zam ile uyanıp, zam ile yatmayacaktık. Deprem yaraları yeni kurulan hükümet tarafından sarılacaktı. İnsanların akıllarına seçim sürecinde hep bu söylemler empoze edildi. Peki öyle mi oldu? Maalesef bu söylemler seçim vaadi olarak akıllarda kaldı. Keşke o kadar ile kalsaydı. Seçimlerin ardından zamlar katlanarak arttı ve artmayada devam ediyor. Emekliler enflasyona ezdirildi. Resmen yaşam savaşı veriyorlar. Bakanlar “Çalışmalarımız devam ediyor, yıl sonuna kadar halledeceğiz” açıklamalarında buluyor. Zaten normal koşullarda Ocak ayında zam yapılacak. İnsanları o tarihe kadar oyalama çabasındalar. Fakat anlaşılamayan bir nokta var emekliler artık nefes alamayacak durumdalar. Deneme tahtasına dönen çocuklar… Eğitim anlamında yeni adımlar atılmaya başlandı. Bir önceki veya ondan önceki Bakanın vermiş olduğu kararlar başarılı olmadı, yanlış kararlardı diye düşünülüyor olunacak ki, geleceğimiz olan çocuklarımızı oyuncak gibi oradan oraya sürükleyen yeni kararlar veriliyor. Çocuklarımız gençlerimiz deneme tahtasına döndürüldü. Eminim faydalı olan yapılmak isteniyor buna canı gönülden inanıyorum. Fakat lise son sınıflarda açık lise imkanı sunan bir önceki Bakanın kararları bu şekilde olmaz denip değiştirildi. Sonuç yüzlerce, binlerce ne yapacağını bilmeyen, boşlukta kalan veli ve öğrenciler. Geleceğimiz olan, Teknofestler yapıp gurur duymamıza vesile olan bu gençleri bu tarz kararlarla boşluğa sürüklemekte ayrı bir tartışma konusu olarak gündemde yerini aldı. Adamı olmayan,imkanı olmayan ailelerin çocukları boşta kaldı. Zamların önü arkası kesilmiyor… Zam yağmuru tabiri caizse doluya döndü. Zamlara şaşıran insanlar artık fiyatlarda indirim yapıldığında şaşırır hale geldi. Aşırı zamlardan, kredilerin kapanmasından dolayı piyasa kilitlenme noktasına geldi. Düzelecek gibi adımlarda maalesef atılmıyor. Büyük bir umutla yurt dışından ülkemize gelen Hazine ve Maliye Bakanımız ülkeyi bu hale Halk getirmişcesine zam üstüne zam açıklamaları yapıyor ve yaptığı açıklamalarla düzelmenin bu şekilde olacağını bizleri inandırma çabasına girmiş gibi gözüküyor. Enflasyonun, maddi sıkıntıların yükü sadece halktan çıkartılmaya çalışır şekilde bir yol izleniyor. Zengin daha zengin olmaya, orta gelirli diye tabir ettiğimiz kesim iyice yoksulaşmaya devam ediyor. Ev sahipleri mi, kiracılar mı mağdur? Geçtiğimiz yıl ev kiraları yüzde 25 zam ile sınırlanmıştı. Bu yıl da uzatıldı. Bunun yansımalarını haber kanallarında ve çevremizde duyar olduk. Birbirleri ile sorun yaşayan, tehditler savuran, hatta öldürecek kadar ileri giden olayları yaşar hale geldik. Mahkemeler doldu taştı. Buna çözüm olarak ne yapıldı? Hükümet arabulucuya gitmeden mahkemeye gidilmeyecek kararı aldı. Sonuç olarak her zaman olduğu gibi durum görmezlikten gelinip, tozlar halının altına süpürüldü, süre uzatılmış oldu. Hazine arazileri imara açılıyor… Yeni göreve başlayan Çevre Şehircilik ve İklim değişikliği Bakanımız deprem bölgesindeki yaraları sarmak ve sonrasında olası yaşanacak depremlere karşı bir takım projelerle haber kanalında bir dizi açıklamalarda bulundu. Bu açıklamarda en çok dikkat çekilen kısım Hazine arazilerinin imara açılmasıydı. Savaşarak alınan vatan topraklarını satmaktan başka yapılacak bir çözüm yok muydu? Bir çok ilimizde bu sebeplerden dolayı kendi vatanımızda, kendi toprağımızda yabancı durumuna geldik. Bir çok ülkeye kafa tutan Türkiye’de yaşanan, bir türlü düzelmeyen ve düzeltilmek istenirken daha da içinden çıkılmaz hale gelen bu sıkıntılar “Nereye gidiyoruz” sorusunu bizlere sorduruyor.

Editör: Ahmet Ertüm