6 Şubat 2023’te 11 ili etkileyen Kahramanmaraş merkezli depremleri, bir yılı geride bırakırken birçok depremzedenin sorunları çözülmüş değil. Depremzedelerden birçoğunun barınma, beslenme ve sağlık sorunları devam ediyor. Depremlerden etkilenen illerden biri olan Adıyaman’da resmi rakamlara göre 11 binden fazla insan, yaşamını yitirdi. 22027 binanın ağır hasarlı olduğu kentte, 6906 bina orta hasarlı şeklinde zarar gördü. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Adıyaman Şubesi’nin verilerine göre, kentte 5902 bina yıkılacak, 2318 binaya ise acil yıkılma kararı verildi. Kentte 16 bin 433 konutun yapımı ise sürüyor. Yıkım çalışmalarının henüz tamamlanmadığı kentte, depremde yıkılan birçok binanın enkazı bir yılı tamamlamasına rağmen henüz kaldırılmadı.
Bir yıl geride kalırken Adıyaman Mimarlar Odası Başkanı Abdullah Akbaş ve depremzedeler, mevcut durumu, yaşadıkları sağlık, barınma ve beslenme sorunlarını anlattı.
Konuya ilişkin konuştuğumuz Adıyaman Mimarlar Odası Başkanı Akbaş, deprem sonrası kentteki tablonun iç açıcı olmadığını, kentin yüzde 68’inin zarar gördüğünü vurgulayıp şu değerlendirmeyi yaptı:
“Nüfus ve hane oranına göre en çok zarar gören şehir Adıyaman oldu. Depremin üzerinde neredeyse bir yıl geçmesine rağmen, ağır hasarlı binaların yıkımı hâlâ devam ediyor. Yıkılan binalarda ayrıştırma işlemi yıkımın olduğu yerde yapılmaya devam edip bu durum, sağlığı tehdit eden çevresel kirliliğe neden oluyor. Kent olarak çok ağır yıkımla karşılaştık ve şehrin toparlanması zor olacak. Bu kadar büyük bir yıkımdan çıkmışken olası yeni bir depreme hiç de hazırlıklı değiliz. Adıyaman’da depremden sonra toplumun psikolojisi yerle bir oldu. Kentte ciddi maliyet artışı var, hayat zorlaşmaya başladı. Özellikle inşaat malzemeleri ve işçilik çok pahalı durumda. Kentin yaklaşık 68’i hasar gördü. Adıyaman’da şu an en büyük problem barınma. Hayat konteynerlerde devam etmekte, yağan yağmur sonrasında konteynerlerin çatıları akmakta, su basmaları ve yangınlar gibi problemlerle karşılaşılmaktadır.”
Adıyaman’da toplam 5902 binanın yıkılacağını, 2318 binaya ise acil yıkılma kararı verildiğine işaret eden Akbaş, sözlerine şöyle devam etti:
“Kentte, 22027 bina ağır hasarlı ve 6906 bina orta hasarlı şeklinde zarar gördü. Bunların toplam bağımsız bölüm sayısı 94553 adet. Kentin kuzeyindeki Karadağ mevkii olarak bilinen alanda, 16 bin 433 konutun yapımı sürüyor. Şehir merkeziyle yeni yapılan konutların arasında birleştirici bir aks bulunmuyor. Şu ana kadar bununla ilgili bir hareket düşünülmemiş gibi görünüyor. Bunun acilen planlanması gerekiyor. Yeni yerleşim yeri ile merkezi birleştiremezsek, zamanla oralar da boşalıp tekrar merkeze bir dönüş olacaktır. Yeni yapılan konutlar atıl alanlar olarak kalmaya mahkûm olacaktır. Hızlı bir şekilde sosyal donatılarla birleştirici yapılar olursa, akış rahatlıkla sağlanır. Adıyaman’da toplam 307 bin nüfus eksildi. Bunlar, vefat edenler ve göç edenlerdir. Bu durum çok ciddi bir nüfus kaybı demektir. Organize sanayide işleyişler, 2-3 oranında azaldı. Bu da doğal olarak üretimi azaltıyor. Yerinde dönüşüme teşvik için bazı bölgeleri rezerv alanı ilan ederek emlak konut bina temelleri attı. Vatandaşın yıkılan 100m2lik dükkânına 16m2lik dükkân teklif edilmektedir. Vatandaş bu durumun hak ihlali olduğunu düşünüp itiraz etmektedir.”
Oda olarak ciddi bir yoğunluk içerisinde olduklarını bildiren Akbaş sözlerini şöyle tamamladı:
“Vatandaş barınma için yıkılan yerlerini yaptırma telaşına düşmüş durumda. Kentin estetiğini yeniden oluşturmak için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Daha düzenli bir şehir ortaya koymak için hem bölgesel hem de genel tasarımlar yaparak bunları yetkililerle istişare edip kentimizin daha çabuk ayağa kalkmasını sağlamayı amaçlıyoruz, Bunun için mücadelemizi sürdüreceğiz.”
Deprem bölgelerini, “6 Şubat öncesi ve sonrası” olarak tanımlayan depremzede Zübeyde Kaya, mevcut durumu, konteyner kentlerde yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Aradan neredeyse bir yıl geçti hâlâ bulunamayan insanlarımız var. Enkazların kapattığı yolların açılması, enkazların kaldırılması, yıkım ve enkaz taşımada uygulanmayan kurallar, toza büründürülen kentler, havaya karışan toz ve tozun içindeki asbest, halka sağlıklı bir şekilde ulaştırılamayan içme suyu, çadırların kurulması, konteyner kentlere taşınma, deprem konutları, yerinde dönüşüm başvuruları hak sahipliliği, sorunlardan sadece birkaçı. Değişen şey, sürekli yıkılan binalar, çeperde yükselen konutlar ve şantiye sahasına dönen bir şehir. İş yapmayan, halkı ciddi mağdur eden bir belediyecilik anlayışı var.
Konteyner kentlerde tüm hayat, 21 metrekare içinde. Komşu konteyner ile aran bir öksürük ötesi… Dışında da içinde de mahremiyet yok. Plansız yapılan konteyner kentler, az yağan yağmurda dahi su içinde kalıyor. Çocukların bir kısmı okula gitmek istemiyor. Birçok iş yeri yıkıldığı için geçim sorunu giderek artıyor, bunlara bağlı ev içi şiddet vakaları artıyor. Konteynerlerin bir kısmı, kent merkezine uzak. Okula veya işe gitmek isteyen, alışverişe çıkmak isteyenin aracı yoksa her dakika servis ya da minibüs olmadığı için zor oluyor. Konteyner kentler, kadın özgünlüğü düşünülmeden yapılmış. Bazı konteynerlerde kadınlara yönelik çalışma yürüten Sivil Toplum Kuruluşları (STK) var. Depremin ilk haftalarına nazaran yardımlar çok düşmesine rağmen, bazı alanlarda kısmen devam ediyor. Evi yıkılan, ağır hasarlı olanlara kira yardımı yapılıyor. Para hesaplara yatıyor ancak verilen parayla 1+1 evlerin kirasının yarısı bile karşılanmıyor.”
Konut yapımının tamamlanmadığı için sürüncemede kaldıklarını, depremin ilk gününden bu yana sorunların artarak devam ettiğini belirten Kaya, şunları söyledi:
“Bir yıl içinde tamamlanacak diye başlanan konut projeleri zaman içinde çok hızlı evrim geçirdi. Kış başlamadan teslim edilecek denildi olmadı, depremin birinci yılında teslim edeceğiz diyorlar. İlk zamanlar yerinde dönüşüm konusunda temkinlilik vardı, yıkılan çok katlı yapılarda hak sahipliliği, binanın ne şekilde yapılacağı büyük bir muammaydı, hal da birçok soru işareti var. İmara kapatılan alanlar oldu sonra o kaldırıldı. Son zamanlarda da rezerv alanı diye bir şey icat ettiler. Rezerv alanı ile artık tapularında bir anlamı kalmadı, kişinin onayı ve rızası alınmaksızın her şey yapılmakta. Bölgenin özellikleri göz önünde bulundurulmadan bir yapılaşma var. Bu yapılaşma haliyle kendiliğinde tektipleşmeyi getiriyor, bölgenin kültürüne, yaşam şekline göre yapılaşmanın yapılması gerekiyor.
Depremin ilk günlerinde yapılan hatalar kesintisiz devam ediyor, tek noktadan emir komuta zincir şeklinde sürdürülen bir mekanizma ile sorunları çözmek mümkün değildir. Bizi öldüren; ihmalsizlik, tedbirsizlik ve sermayeydi. Eğer yeniden bir inşa olacaksa ekolojinin göz önünde bulundurulacağı doğaya uyumlu, tarım arazilerine dere yataklarına değil, uygun zeminlere inşa edilmeli. Deprem bitmiş olsa da depremin yıkıcı sonuçları, etkisi de daha bitmedi. Burada yaşayan insanlar daha ciddi sorunlar yaşıyor. Bunu göz önünde bulundurmak gerekir.”
Depremden bu yana gidişatın değişmediğini, yıkımların devam ettiğini, mağduriyetin sürdüğünü, yardımların kesildiğini aktaran Suzan Şan ise, yaşadıklarına ilişkin şunları anlattı:
“Havalar soğudukça, yaşam zorlaşıyor. Kadınlar en çok zorlanan kesimler arasında. Sabah kalkıp çocuklarını okul için hazırlayan kadınlar, tüm günlerini bir türlü bitmeyen çünkü her fırsatta dağılan, kirlenen küçük ama yükü devasa o demir yığınına çeki düzen vermeye çalışıyorlar. Şiddetin her türlüsü ile karşı karşıya kalan konteyner kentte kadın gerçekliği var. Psikolojik şiddet bunların başında geliyor.
Kısmen içme suyu altyapısı onarıldı. Hazır su satışları hiç olmadığı kadar fazla, buna da para yettirebilirsek. Beslenme ile ilgili temel ihtiyaçlar konusunda yardımlar kesildi. Yardımlarla bağımlı bir kitle yaratılma tehlikesi var. Konteynır kentler, büyük bir ajitasyon merkezleri haline gelmiş durumda. ‘Suyunuzu, elektriğinizi bedava veriyoruz, kira almıyoruz daha ne yapalım’ diyorlar. Devlet yapmak zorunda olduğu her şeyi, lütuf gibi göstermekte.
Şehir dışında küçük bir bahçede, küçük bir prefabrik evde yaşıyorum. Her sabah, oğlumu okula gitmesi için yaklaşık iki kilometre yol giderek okul servisine bırakıyorum. Öğlen okul çıkışı yine aynı şekilde gidip alıyorum. Gidiş gelişlerimde yol üzerinde yaklaşık 1600 kişilik kocaman bir konteyner kent var. Sabah telaşını, koşuşturmasını görebiliyorum. İşe giden anne-babalar, okula giden çocukların o zor koşulları kentin dışından bile görülebiliyor. Benim gibi çocuğunu okul çıkışı karşılayabilen bir ebeveyn yoksa çocuk anne baba işten dönene kadar kalabalığın içinde yalnız kalıyor.
Yıkıntının diğer mağdurları çocuklar… Çocuklar, şiddet, istismar gibi birçok tehlike ile karşı karşıya. Hukukçu arkadaşların bu tarz birkaç deneyimi olduğunu biliyorum. Kadınlara ve çocuklara yönelik, iyileştirme programları hazırlanmalı. Depremin üzerinden bir yıl geçti. Biz hâlâ unutamadık. Sonrasında yaşanan çaresizliğimizi hiç unutamadık, depremi kimse unutmamalı.
Toplumsal bir gerçekliğimiz var. Kabul görmüşlük var. Susan, utanan, yaşadığını gizleyen bir kabul görmüşlük. Çocuklarımız o kalabalıkta yalnız. Bir yıl geçti ve henüz teslim edilen bir ev yok. Ama evlerin hızla yükseldiğini de görebiliyoruz. Seçim öncesi en azından bir kısmının teslim edileceğini düşünüyorum. Ama kuralar nasıl çekilir, kimlere dağıtılır, süreç nasıl işler yaşayıp göreceğiz. Umarım hakkaniyetli bir dağılım olur. Nesnel bir sıralama yapılır umarım.”
Maraş depreminden etkilenen Adıyaman’da bir yıl sonra…
Geçen yıl Şubat’ta gerçekleşip 11 ili etkileyen Kahramanmaraş merkezli depremler, bir yılı geride bıraktı. Resmi rakamlara göre 11 binden fazla insanın yaşamını yitirdiği, 307 bin nüfusun eksildiği Adıyaman’da sorunları çözülmeyen birçok depremzede, barınma, beslenme ve sağlık sorunlarıyla hayata tutunmaya çalışıyor
Bunlar da ilginizi çekebilir