Trend Haberler

Mahfi Eğilmez'in kaleminden: Acı Reçete

Abone Ol
Acı Reçete başlıklı yazısı şu şekilde;

"Fiyatlar niçin enflasyondan daha hızlı artıyor? Yanıtlamamız gereken ilk soru budur. Çünkü bu soru gerçeği ama saçma bir durumu gösteriyor. Tüketici fiyatları enflasyonu (TÜFE) dediğimiz şey sonuçta en çok tüketilen mal ve hizmetlerin fiyatlarının, bu mal ve hizmetlerin aile bütçelerinde işgal ettiği ağırlığa göre hesaplanmış bir katsayıyla çarpılarak dâhil edildiği bir sepetin değerinin sürekli artması demektir. Bizde hangi mal veya hizmetin fiyatına bakarsanız bakın sepetin gösterdiği yüzde 38,21’lik yıllık artışı bulmak mümkün değil. Geçen yılın gıda fiyatlarına baktığımızda yüzde 100’ün üzerinde artışlarla karşılaşıyoruz. Konut fiyatları, kiralar, otomobil, benzin, ulaştırma, okul ücretleri, apartman veya site aidatları yüzde 38,21’in üç katına varan artışlar gösteriyor. Bunun için araştırma yapmamıza gerek bile yok, hepimiz bunu yaşayarak görüyoruz. ENAG grubu da yıllık enflasyonu yüzde 108,58 hesaplıyor. ENAG’ın tüketici enflasyonu hesabı TÜİK’in TÜFE hesabından 2 kat kadar daha yüksek. Yani ENAG’ın hesabı bizim yaşayarak deneyimlediğimiz fiyat artışlarına çok daha yakın bir durumu gösteriyor. O zaman sorunun yanıtını şöyle verebiliriz: Fiyatlar, enflasyondan daha hızlı artmıyor, enflasyon hesabı doğru yapılmıyor. Yani gerçekte saçma bir durum yok, saçmalık, ölçüm ve hesaptan kaynaklanıyor.

Yanıtlamamız gereken ikinci soru fiyatların niçin (gerçek) enflasyona göre olması gereken düzeyden de öteye gittiği sorusudur. Bunun yanıtı aslında ilk sorunun yanıtında gizli. Eğer bir ülkede açıklanan enflasyon verisi gerçeği yansıtmıyorsa yani enflasyon açıklanandan daha yüksekse ya da en azından insanlar öyle olduğunu düşünüyorsa, o zaman fiyat artışları enflasyondan daha yüksek olur. Satıcılar, gelecekte yaşanacak gerçek enflasyon artış payını bugünün fiyatına eklemeye başlıyor. Öyle olunca da ortaya fahiş fiyat denilen fiyatlar çıkıyor. Geleceğin enflasyonunu bugünün fiyatlarına geçirmeye neden olan şey satıcının aç gözlülüğü değil, kendini koruma güdüsüdür. Bunu yapmadığı takdirde sattığı maldan elde edeceği parayla yeni mal alma imkânı olmayacağını düşünüyor.

Geleceğin enflasyonunun bugünün fiyatına yansıtılmasını önlemenin yolu fiyatları denetlemek ya da satıcıya ceza vermek değil, ekonomi politikasında bir hata olup olmadığını, varsa hatanın nerede olduğunu araştırmak ve hatayı düzeltmeye çalışmaktan geçiyor. Hatanın nerede olduğunu bulmak o kadar zor değil, zaten yıllardır bunu göstermeye çalışıyoruz. Bütün mesele hatayı düzeltecek önlemleri alacak cesarete sahip olmak. Geleceğin enflasyonunun bugünün fiyatlarına yüklenmesini önlemek için yapılması gereken şey insanların beklentilerini düzeltmek. Bunun da yolu doğru ekonomi politikasını uygulamaya koymaktan geçiyor. Doğru ekonomi politikası sadece faizi azar azar artırmak ve vergileri yükseltmek değildir. Bunlar, geçmişte yapılan yanlışları, seçim nedeniyle bol keseden dağıtılan paraları toparlamaya yarar ama ne yazık ki beklentileri düzeltemez. Dışarıdan bir yerlerden para bulmakla da bu sorunlar düzeltilemez, bunlar geçici iyileşmeler sağlayabilir. Beklentileri düzeltmek için yapılması gereken şey yapısal reformlardır. Beklentileri düzeltmenin başka yolu ne yazık ki yok.

Önce gerçek enflasyonu hesaplayıp kabul etmek gerekiyor. Ki alınacak önlemlerin ne olduğu ortaya çıksın. Hemen ardından hukukun üstünlüğünün ve yargının bağımsızlığının sağlanmasından başlayarak, güçler ayrımına, vergi dilimlerinin yeniden ayarlanmasına, eğitimin yalnızca bilime dayandırılmasına kadar bir dizi yapısal reformun yapılmasını öngören bir programın açıklanması gerekiyor. Eğitim reformuyla ekonominin ne ilgisi var diye sormayın, başımıza ne geldiyse bilim dışı eğitimden geldi. Yanlış ekonomi politikası uygulamamızın ve bu duruma düşmemizin de nedeni yanlış eğitim. (Yapısal reformların ne olduğunu defalarca anlatmama karşın yine de merak edenler olursa bu konudaki şu yazıma bakabilirler: https://www.mahfiegilmez.com/2019/01/yapsal-reformlar-kitab.html#more)

Yapısal reformlarla birlikte Merkez Bankasının faizi yavaş yavaş gerçek enflasyon düzeyine yükseltmeye başlaması gerekiyor. Bunun bir üst sınırı olmamalı. Merkez Bankası’nın, faizi ne kadar yükselteceğini önceden yavaş yavaş topluma aktarması, beklentileri düzeltmek için uygun olur (eğer yapısal reformlar yapılmayacaksa faizi yükseltmenin fazlaca bir yararı olmaz.)

Bu dönem döviz açısından sıkıntılı olacağı için IMF’ye gidilmesi de bir seçenek olarak mutlaka düşünülmeli. Hiçbir yerden IMF’den alınacak destek kadar ucuza borç bulma imkânı yok. Buna ek olarak birçok yatırımcı ve borç veren IMF’nin program uyguladığı ülkeye para yatırır. IMF bize acı reçete uygulatır diye düşünülüyorsa acı reçete zaten vergi artırımları ve düşük ücret artışlarıyla uygulandı ve IMF gelsin gelmesin uygulanmaya devam edilecek. Çünkü bugüne kadarki yanlışları düzeltmenin yolu ne yazık ki başka yolu yok."