Müsavat Dervişoğlu, Ali Babacan'ı ziyaret etti Müsavat Dervişoğlu, Ali Babacan'ı ziyaret etti
İş kazalarında dünyada üçüncü, Avrupa’da birinci olduğumuza işaret eden İş Güvenliği Uzmanı Salaz, “İş kazalarının sosyal boyutu, göz ardı ediliyor” vurgusu yaptı. Çaldıran’da gazetecilik yapan Demir ise, “Ölenler, geride kalanların da kaderini belirliyor” dedi. MUHİTTİN BOTAN / VAN Ekonomik verilere göre Van, ekonomik gelişmişlik düzeyi olarak Türkiye’de sonda yer alan birkaç şehirden biri. Bir sınır kenti olarak tarım ve hayvancılık konusunda güçlü bir potansiyele sahip olmasına, geçmişte sadece tüm Ortadoğu’nun değil, Sovyetler Birliği döneminde ülkenin önemli oranda canlı hayvan ihtiyacını karşılamasına rağmen, bugün kendi ihtiyacı olan canlı hayvan üretimini bile karşılayamayan, turizmde dibe vuran bir kent konumunda. Sanayisi olmayan, geçmişte var olan birkaç tane fabrikası kapatılan Van’da gençler, ekmek parasını kazanmak için batıya giderek inşaatlarda çalışmaktan başka seçeneğe sahip değiller. Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) verilerine göre, iş gücüne katılım oranında Van, yüzde 46,6 ile Türkiye ortalamasında son sıralarda yer alıyor. İşgücünün katılım oranı, toplam işe uygun olan kişi sayısının toplam nüfusa bölünmesiyle bulunuyor. Van’da istihdam oranı, yüzde 37,1. Bu oran, yine Türkiye ortalamasının altında. İşsizlik oranı ise resmi verilere göre, yüzde 20,4. Resmi olmayan veriler de buna eklenecek olursa işsizlik düzeyi çok daha yüksek çıkıyor. Kişi başı yıllık Gayri Safi Yurtiçi Hasılada (GSYH) da Van, Türkiye ortalamasının oldukça altında. Hatta çevresinde bulunan kentlerin gerisinde. Yine TUİK verilerine göre, Van’da GSYH, 27 bin 790 iken bu rakam, Hakkâri için 44 bin 412 TL, Bitlis için 34 bin 855 TL, Siirt için 37 bin 710 TL, Şırnak için 45 bin 031 TL Muş için 34 bin 934 TL, Ağrı için 26 bin 837 TL olarak açıklandı. Belirttiğimiz bu veriler, Van gibi stratejik, ekonominin motoru konumunda olması gereken bir kentin, kendi ekonomik çarkını bile çevirmekten uzak olduğunu gösteriyor. Vanlı gençler son çare inşaat işlerinde çalışmak için batıya göçüyor Van’da çalışacak iş bulamayan, ekonomik darboğaz ile karşı karşıya kalan Vanlı gençler, henüz ömürlerinin baharındayken, ekmek parası kazanma amacıyla batının yolunu tutuyorlar. Ağır işler de dahil olmak üzere hemen her işte çalışan, çok zor koşullarda çalışmalarına rağmen, çoğu zaman derme çatma kulübelerde kalarak, çok zor ortamlarda hayata tutunmaya çalışan Vanlı gençler, olağanüstü koşullarda çalışarak adeta hayatları pahasına aile geçimlerini sağlama gayreti içerisindeler. Bu arada iş kazaları, batıya ekmek parası kazanmak amacıyla giden gençleri yaşamdan, ailelerinden koparmaya devam ediyor. Hemen her gün bir cenazenin geldiği Van’da yılda yüzlerce genç, ekmek parası kazanmak için gittiği batıda, tabut içerisinde evine geri dönüyor. İş kazalarında henüz ömürlerinin baharındayken yitip giden gençlerden geriye kalan eş, çocuk, anne ve baba da ölümden beter oluyor. Van açısından sosyolojik bir travmaya dönüşen iş kazaları, halen ciddi düzeyde ele alınmıyor. Yaşanan iş kazalarının nedenleri, yapılması gerekenlerini B Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı Kadri Salaz, Çaldıran’da uzun zamandır gazetecilik yapan Ayhan Demir ve Mehmet isimli inşaat işçisi ile konuştuk. [caption id="attachment_380542" align="aligncenter" width="1070"] B Sınıfı İş Güvenliği
Uzmanı Kadri Salaz[/caption] Ölümler yaşanmasının nedeni, sistemsel… B Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı Kadri Salaz, öncelikle iş kazasının tanımını yapıp “İşyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olaylar dizisine” iş kazası denildiğini söyledi. Türkiye’de yaşanan iş kazalarının yüzde 98’lik kısmının önlenebilir kazalar olduğuna dikkat çeken Salaz, “Yaşanan kazaların yüzde 10’luk kısmı işverenden kaynaklı kazalar, yüzde 80’lik dilimi işçiden kaynaklı sebeplerdir. Geriye kalan yüzde 8’lik kısmının da farklı sebepleri bulunmaktadır” dedi. “İş cinayeti” sözünü doğru bulmayan Salaz, yaşanan iş kazalarının en temel sebebinin, tedbirsizlik olduğunu, gerekli tedbirler alınmadığından gencecik insanların yaşamlarını yitirdiğini, iş kazalarının ağırlıklı bölümünün, inşaat ve madenlerde meydana geldiğini anımsattı. İş kazalarının üç temel sebebinin olduğunu söyleyen Salaz bunları; Sistemler eksiklikler, denetimsizlik, İşverenlerden kaynaklı nedenler ve Çalışanlardan kaynaklı nedenler şeklinde sıraladı. İnşaatlarda yaşanan kazaların yaklaşık yüzde 70’inin yüksekten düşme, yüzde 30’luk kısmının da çalışanın üzerine bir şey düşmesi sonucunda meydana geldiğine işaret eden Salaz, “Şunu biliyoruz ki eğer gerekli tedbirler alınırsa, emniyet kemeri bağlanırsa, kurulan iskeleler yönetmeliklere uygunsa düşme olmayacaktır. Aynı şekilde, çalışanların üzerine yüksekten bir şeylerin düşmesi de eğer baret takılmışsa, ayaklara yönetmeliklerdeki türden ayakkabılar giyilmişse, yine de kazalara mahal verilmemiş olunacak. Ancak ne yazık ki bu konulara dikkat edilmiyor. İskeleler çoğu zaman, maliyetten kaçınma adına yönetmeliklerdeki gibi değil. İşçiler kemerlerini bağlamıyor ve baretlerini de takmıyorlar. Bunun sonucunda da istenmeyen çok sayıda kaza oluyor” açıklamasında bulundu. Türkiye’de yürürlükte olan İş Güvenliği Kanunu’nun kötü bir kanun olmadığını, hakkıyla uygulanması durumunda yaşanan sorunların birçoğunun yaşanmayacağını vurgulayan Salaz, şunları söyledi: “Asıl mesele bu yönetmeliklerin uygulanmamasıdır. Üstten aşağıya doğru ciddi ve disiplinli bir denetimin uygulanması gerekiyor. Sorunun asıl olarak kilitlendiği nokta, denetimsizlik. Avrupa’da sıradan bir ağacın bakımı bile yapılırken üst düzeyde güvenlik tedbirleri alınmakta, herkes tamamen disiplinli hareket ederek işini yapmaktadır. Bizde ise en tehlikeli işlerde bile doğru düzgün tedbir alınmamaktadır. Bu tamamen sistemsel ve denetim mekanizması ile alakalı bir durum. Kurum, işvereni yönetmelikleri esas alarak disiplinli bir şekilde denetlerse, işveren de işçiyi denetler iş kazaları minimuma indirgenir. Almanya, dünyanın en çok maden çıkartan ülkelerinden bir tanesidir. Ama onlarda bizde yaşanan maden faciaları yaşanmıyor. Soma’da yüzlerce madenciye mezar olan maden kazasında ne yazık ki tutuklu kimse kalmadı. Evet, büyük cezalar var, ancak sistemsel sorunlarda öne çıkan şey, cezasızlıktır.” İşçinin, çalışmaktan kaçınma hakkı… Asıl, çalışanın kendisini koruması, tedbirini alması konusunda “son derece ısrarcı” olması, işverenin de bunu denetlemesi gerektiğinin altını çizen Salaz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çalışmaktan kaçınma denilen bir hak var. Yakın ve acil bir durum söz konusu ise çalışan o görevi yapmaktan kaçınabilir. İşçinin bu hakkını kullanması durumunda işi ile alakalı, sözleşmesi ile alakalı herhangi bir sorun yaşamaz. Çalışan riskli, açık tehlikeli bir işi yapmaktan kaçınabilir. Bu gibi durumlara dikkat etmesi gereken çalışanlar maalesef çoğu zaman inşaatların dış cephesinde herhangi bir tedbir almadan o iskelenden diğerine Tarzan gibi atlayıp durmaktadır. Bunun sonucunda da ne yazık ki tehlikeli son ile karşılaşılmaktadır. İşveren de, kendi iş yerinde iş kazalarına mahal vermeyecek tüm tedbirleri almakla, gerekli denetim ve kontrolleri mutlaka yerinde ve zamanında yapılmakla yükümlü. Bunlar; çalışanların iş güvenliği konusunda eğitilmesi, periyodik sağlık kontrollerinin yapılması, iş güvenliği açısından gerekli tedbirlerin alınıp alınmadığının kontrol edilmesi vs. Gerekli tedbir ve denetimlerin yapılmamasından sonra işverenden kaynaklı diğer bir sorun da işin maliyetini düşürmek maksadıyla kalitesiz malzemelerin kullanılmasıdır. İşi ucuza getireyim derken, çok daha ağır bir fatura ile karşı karşıya kalabiliyor. Özellikle dış cephelerde kullanılması gereken iskelelerin belli bir niteliği vardır. İskelenin işçiyi koruma niteliğine sahip olması gerekiyor. Ancak bu gibi iskelelerin maliyeti yüksek olduğundan pek tercih edilmiyor. Ancak şu unutuluyor; iş kazasında hayatını kaybeden bir işçinin yaratabileceği sonucu hesaba katmıyor.” “İş kazalarının sosyal boyutu, göz ardı ediliyor” Yaşanan iş kazalarında Türkiye’nin dünyada üçüncü, Avrupa’da ise birinci sırada olduğunu belirten Salaz, “Maalesef Avrupa’daki tek birinciliğimiz, iş kazalarındaki birinciliğimizdir. Her yıl yaklaşık 3 bin kişiyi iş kazalarında kaybediyoruz. Çok ağır yaptırımlar olmasına rağmen, denetimsizlikten kaynaklı yönetmelikler hakkıyla uygulanmıyor. Bu alanda ciddi bir boşluk var. Bizler bu boşluğu doldurmaya çalışıyoruz. Ancak gerekli caydırıcı cezaların olmaması durumunda bu alanda gencecik insanlar ölmeye devam edecektir” diye konuştu. İş kazalarının sosyal boyutunun göz ardı edildiğinin altını çizen Salaz, açıklamalarını şöyle tamamladı: “Yaşamını yitiren işçilerin ezici çoğunluğu evli. Buralarda gerekli iş olanakları olmadığından batıya inşatta çalışmak için batıya gitmek durumunda kalmaktalar. İşçilerden iş kazası sonucunda yaşamını yitirenlerin geride bıraktıkları bir aile var. Babasız kalan çocuklar, tek başına çocuk büyütmek durumunda kalan anneler dolayısıyla kadınlar var. Bu çocuklar babasız büyümek zorunda kalıyorlar. En önemlisi de bu çocukların belki de ezici çoğunluğu, babalarının kaderini yaşayacak olması. Çünkü zaten maddi imkânsızlıklardan babaları batıya, inşaatlarda çalışmak için gitmek zorunda kaldı. Aynı maddi imkânsızlıkların çok daha ağırını o çocuklar da yaşayacaklardır. Bunun sonucunda belki de çok daha erken yaşta kendileri de batıya inşaatta çalışmak için gidecek, belki de onlar da babaları ile aynı sonu paylaşacaklardır. Geride kalan ailede, hem anne hem de çocuklarda psikolojik bir travma yaşıyor. Dolayısıyla olay sadece bir iş kazası olarak ele alınırsa, bu son derece yetersiz kalacaktır. Nitekim şimdiye dek bu şekilde ele alındığından, birkaç gün sosyal medyada konu gündeme gelmekte, olay taziyesinin bitmesinden önce gündemden düşmektedir. Bunun için olayın bir iş kazasının ötesinde, sonuçları ile birlikte ele alınması gerekiyor.” “Ölenler, geride kalanların da kaderini belirliyor” Van’da inşaat kazalarında en fazla Çaldıranlı gençler yaşamını yitiriyor. Neredeyse ayda birkaç cenazenin geldiği Çaldıran’da uzun zamandır gazetecilik yapan Ayhan Demir, şu değerlendirme ile başka bir drama dikkat çekiyor: “Ölenler, bir nevi geride kalanların da kaderini belirlemiş oluyor. Zaten yoksulluktan dolayı batıya en zor işlerden olan inşaat işlerinde çalışmaya gidiliyor. Azıcık iş imkânı dahi olsa belki de birçoğu batıya en zor işlerde çalışmaya gitmeyecekler. Yani başka seçenekleri olmadığından gitmek zorunda kalıyorlar. Ailede iş yapabilecek kişi de ölünce, geride kalan ailesinin adeta kolu kanadı kırılıyor! Çünkü geride onlara bakabilecek kimseler kalmıyor. Yakın akrabalar var, ama onlar da nereye kadar bakacaklar. Batıya, ailesinin geçimini sağlamak, çalışmak için gidenlerin çoğunluğunun gencecik ve yeni evli insanlar. İnşaattan düşüp de yaşamını yitirince, geride kalan çocuklarının da kaderi belirlenmiş oluyor! Çok büyük zorluklarla büyüyen çocuk, iş yapabilecek duruma gelince, o da babası gibi batının yolunu tutuyor ve o da inşaatlarda çalışmak dışında başka bir seçeneğe sahip olmuyor. Çocuğun okuma şansı çok zayıf. Okusa da nereye kadar okuyabilecek? Üniversiteye gitse, bırakalım aile geçimini, kendi masraflarını kim karşılayacak? En önemlisi de tüm gözler, onun bir an önce büyüyüp para kazanarak aileye bakmasındadır. Bundan dolayı daha küçüklükten itibaren bir an önce büyüyüp ailesine bakmak için şartlanmış, şartlandırılmıştır. Bu durumda olan çok sayıda aile var. Kendilerine ulaştık ve bu durumu haberleştirmek istedik, ancak belli nedenlerden dolayı pek yanaşmıyorlar. Haber konusu olmak istemiyorlar. Belki de var olan toplumsal koşullardan ve ilişkilerden dolayıdır da! Ancak konuşabilen pek çıkmıyor. Dram çok büyük, fakat daha da dramatik olan, insanların çıkıp trajedilerini bile konuşamamalarıdır.” Yerelde iş imkânları geliştirilmeli Demir, sorunun nasıl çözülebileceğine ilişkin şunları söylüyor: “Sorunun temel kaynağı, yerelde insanların çalışıp para kazanabilecekleri bir imkânlarının olmaması! Tarım ve hayvancılık ise bir geçim kapısı olmaktan çıkmış vaziyette! Başka bir iş kapısı da yok zaten. Geriye tek seçenek kalıyor, batıya gitmek! Sorunun köklü çözümü isteniyorsa, yerelde iş imkânlarının geliştirilmesi gerekiyor! Bunun olması durumunda sorun çözülecektir! Başka bir çözüm ise, iş güvenliği konusunda insanların eğitilmesi ve işverenler için ağır cezai müeyyidelerin getirilmesidir. Bunun için de denetimlerin sıklıkla yapılması lazım. Gerekli önlemler ve denetimler yapılabilirse, ölümler büyük oranda azalır.” “En kolay harcanan kesimiz” Görüştüğümüz inşaat işçileri ise yaşanan kazalardan kendilerinin sorumlu tutulmasına karşı çıkıyorlar. Çok zor koşullarda çalıştıklarını, ücretlerini bir türlü zamanında alamadıklarını belirten işçiler, “Ağır işlerde çalıştırılıyoruz, çoğu zaman kefenimiz cebimizde geziyoruz, ancak buna rağmen ücretlerimizi zamanında ödenmiyor. Bizler en kolay harcanan kesimiz” ifadelerini kullanıyorlar. Vanlı Mehmet isimli inşaat işçisi, önce ismini açıklamak istemiyor ardından sadece ismini söylüyor. Kendisi de memlekette iş bulamadığı için batı illerinde çalışmaya gitmiş. Yılda sadece birkaç kez memlekete giderek ailesi ve çocuklarını görebiliyor. Mehmet, şunları anlatıyor: “Bizler sadece aile, çoluk çocuk özlemi ile değil, memleket özlemi ile de yaşıyoruz. Çocuklarımız büyüyor, ancak büyüdüklerinde bizler yanlarında olmuyoruz. Bir babadan almaları gerekenleri alamıyorlar. Bir yerde babasız büyüyorlar. Bu işin bir tarafı. Bir de diğer tarafı var; çocuklarımızı istediğimiz gibi büyütemiyor, yetiştiremiyoruz. Biz bir iş kazasında hayatımızı kaybetmezsek de bu çocuklar yine bizim gibi inşaatçı olacaklar! Başka seçenekleri yok, çünkü memlekette yapabilecekleri bir iş yok! Ne yazık ki bizler sırf ailemizi geçindirmek için böyle en ağır işlerde çalışmak durumunda kalıyoruz.”

Editör: Ahmet Ertüm