İsrail, Lübnan'a hava saldırısı düzenledi: Hizbullah noktaları hedef alındı İsrail, Lübnan'a hava saldırısı düzenledi: Hizbullah noktaları hedef alındı
Haber: Erva Gün Birleşik Krallık’ın sığınmacı politikaları uzun bir süredir tartışılıyor. Bibby Stockholm gemisi, “yüzen kafes” olarak adlandırılıp, eleştirilirken İngiliz hükümetinin bir başka politikası da Ruanda planı olarak görünüyor. İngiltere’nin uygulamaya çalıştığı tartışmalı sığınmacı politikası birçok Avrupa ülkesine de örnek teşkil edebilir. Amaç, vergi maliyetlerini azaltmak İngiltere İçişleri Bakanlığından 5 Nisan'da yapılan açıklamada, iltica sistemi üzerindeki artışın vergi mükelleflerine maliyetini azaltmak amacıyla, dev bir geminin sığınmacıların barınması için kullanılacağı duyurulmuştu. İngiltere, ülkedeki yaklaşık 50 bin düzensiz göçmenin konaklaması için askeri tesislerdeki kullanılmayan binalar ile mavnalar üzerine inşa edilmiş yüzen yapılarda göçmenleri ağırlama kararı almıştı. Halihazırda göçmenleri otellerde ağırlayan İngiltere, yüksek maliyet nedeniyle göçmenleri taşıma kararı aldığını açıklarken “Bibby Stockholm” de bu amaç doğrultusunda göçmenlerin yerleştirileceği ilk gemi olarak gündeme gelmişti. İngiliz hükümetinden yapılan açıklamalara göre, halihazırda ülke genelindeki otellerde yaklaşık 51 bin sığınmacı bulunuyor ve bu durum vergi mükelleflerine günde yaklaşık 6 milyon sterline mal oluyor. Sığınma başvurusu yapanların sayısı 175 bin 457 oldu İngiltere İçişleri Bakanlığından geçtiğimiz günlerde yapılan açıklamaya göre, sığınma başvurusu yapıp sonuç bekleyenlerin sayısı 175 bin 457 olurken "ilk karar" olarak belirtilen statü verilmesine yönelik kararı 6 aydan uzun süredir alamayanların sayısı ise 139 bin 961'e ulaştı. Bakanlığın Haziran 2022-Haziran 2023'ü kapsayan açıklamasında, sistemde sonuç bekleyenlerin sayısı son bir yılda yüzde 44 artarken, 6 aydan uzun süredir ilk karar alamayanların sayısındaki artış ise yüzde 57 oldu. Son 1 yılda 55 bin 530 kişi İngiltere'ye kaçak yollarla girdi. Konaklama ve finansal yardımın maliyeti 3,6 milyar sterlin İngiltere Kamu Politikaları Araştırma Enstitüsü'nün (IPPR) hazırladığı rapora göre, sığınma başvuru sonuçlanana kadar konaklama ve finansal yardım alan sığınmacıların ülke ekonomisine maliyetinin 3,6 milyar sterlin olduğu belirtildi. Raporda, ülkedeki geri gönderme merkezlerinde mart ayı itibariyle 1591 kişinin tutulduğu, bu kişilerin devlete günlük maliyetinin ise 113 sterlin (Yaklaşık 4 bin Türk Lirası ) olduğu bilgisi de yer aldı. Günlük maliyet 90 sterlin Sığınma talebinde bulunanların bir kısmının devlet tarafından otellere yerleştirildiği de belirtilen raporda, sadece otellere harcanan paranın 2,3 milyar sterlin olduğu ifade edildi. Bir sığınmacıyı otele yerleştirmenin maliyeti ise günlük 90 sterlin (yaklaşık 3 bin Türk Lirası) olarak açıklandı. 5 bin 570 göçmen çocuk var Bir yakını olmadan ülkeye giren 18 yaş altı düzensiz göçmen sayısının da yüzde 34'lük artışla 5 bin 570'e ulaştığına işaret edilen raporda, bu çocuklara yerel yönetimlerin sahip çıktığı ve bunun ülkeye yönelik yükünün arttığı hatırlatıldı. Raporda sınır dışı etme işlemlerinin maliyetleri de yer aldı. Buna göre bir kişiyi adli ya da emniyet personeli refakatiyle sınır dışı etme maliyetinin ortalama 22 bin sterlin (yaklaşık 760 bin Türk Lirası), gözaltı ve geri gönderme merkezinde tutmanın maliyetinin yıllık ortalama 7 bin sterlin (yaklaşık 240 bin Türk Lirası), İçişleri Bakanlığı hizmetlerine maliyetinin 18 bin sterlin (yaklaşık 620 bin Türk Lirası), yasal masrafların ise ortalama 1000 sterlin (yaklaşık 35 bin Türk Lirası) olduğu açıklandı. Ruanda planı Birleşik Krallık’ın göçmen politikaları uzun bir süredir tartışılıyor. Bibby Stockholm, “yüzen kafes” olarak adlandırılıp, eleştirilirken İngiliz hükümetinin bir başka politikası da Ruanda planı olarak görünüyor. Hükümet, yasa dışı yollarla ülkeye giriş yapan mültecileri, Ruanda'ya gönderme planlıyor. Bu plan Yargıtay ve Yüksek Mahkeme tarafından yasaya uygun bulunmuştu. Ruanda'ya 7 kişiyi taşıyan ilk uçuş ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararıyla durdurulmuştu. Bunun üzerine, İçişleri Bakanlığı, Yüksek Mahkeme'de yeni bir dava açmış, mahkeme de 19 Aralık'ta Ruanda uçuşunun yasal olduğuna karar vermişti. Bunun üzerine kararı, insan hakları savunucuları olayı Temyiz Mahkemesine taşımış, mahkeme de Ruanda planının hükümetin uymakla yükümlü olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olduğuna hükmetmişti. AB’den ‘dayanışma’ politikası İngiltere’nin mültecilere yönelik politikaları ve uygulamaları gündemde sık sık yerini alırken bu sorunla mücadele eden tek ülke de değil. Avrupa ülkeleri mülteci akınını durdurmak için İngiltere’yi örnek alan benzer uygulamaları tartışmaya başladı bile. Yunanistan ve İtalya’nın göçmenlerin Avrupa’ya geçişinde ilk varış noktası olması bu ülkelerin sıkı tedbirler almasına neden olurken sığınma başvurularına ilişkin katı tedbirler almaya başladı. Haziran ayında Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin adalet bakanlarının toplandığı görüşmede, sığınmacı akınına karşı önemli anlaşmaya imza atıldı. Anlaşmaya göre, göçmenler vardıkları AB ülkesinde kayıt işlemleri yapılan sığınmacıların bu ülkeler arasında dağıtımı yapılacak. Sığınmacı almak istemeyen AB ülkelerinden herhangi biri ise varış ülkesine göçmen başına 20 euro tutarında bir katkı payı ödeyerek bundan muaf tutulabilecek. Bu anlaşma ile İtalya’nın ilk güzergâh olarak çok fazla sığınmacı gelmesine yönelik yükünü hafifletmesi planlanıyor. “İngiltere’nin bu politikaları insan haklarını aşındırıyor” Uluslararası göç politikalarında değişen söylemleri ve yeni uygulamaları Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Başak Kale, 24 Saat’e değerlendirdi. İngiltere'nin uygulamış olduğu sığınma sürecini yönetme politikasının yeni bir politika anlayışında başka ülkelere örnek olabileceğini aktaran Kale, “İnsan haklarını temel alan politikaların aşınması konusunda da bir tehlike teşkil ediyor. Ülkeler bu politikalarda hem uluslararası siyasi arenada başat olan aktörlerin politikalarını örnek alabilirken hem de bazı uluslararası norm ve standartların aşınması açısından da anlayışı değiştirebilir” dedi. Kale, İngiltere sığınma politikaları açısından her zaman tartışmalı politikalara imza attığını söyleyerek, “Daha önce özel firmalara sığınma başvurusu yapan kişileri hapishane olarak kullanılmış mekanlarda dışarı çıkamadan yaşamaya zorlamak, sığınma başvurusu yapan kişileri insan hakları ihlallerin görüldüğü Ruanda gibi ülkelere göndererek başvuru sürecinde orada tutmak, oradaki hükümetleri masraflar için para ödemek gibi Avrupa Konseyi üyesi bir ülkeye yakışmayan ve 1951 Cenevre Sözleşmesine de aykırı bazı davranışlar sergiledi” şeklinde konuştu. “Hayat pahalılığına çözüm göç politikasına müdahale” "Bibby Stockholm" gemisinin mülteci sorununda sergilediği yaklaşımı değerlendiren Kale, İngiltere’nin ciddi bir ekonomik durgunluk içerisinde olduğunu söyleyerek hayat pahalılığının arttığını dile getirdi. Kale, “Merkez bankası sürekli faiz oranlarını yükseltiyor. Bu da ipotek oranlarına yansıyor. Ekonominin iyiye gitmesini sağlamak için değişikliklerin hızla ve yapısal olarak yapılamaması en kolay müdahale edilebilir gibi görünen göç ve sığınma politikasına müdahaleyi gündeme getiriyor” ifadelerini kullandı. Bu alanda ciddi değişikliklere gidildiğini de belirten Kale, “Sağlık hizmetlerinden yararlanan göçmenlerden para alınması, sığınmacıların işlemlerinin yapılması için Ruanda’ya gönderilmesi, gemilere konulması gibi bu politika bütününün bir parçası. Bu çeşit uygulamalarla uluslararası göç yazınında bahsi geçen çekim faktörlerini azaltmayı umuyorlar -pull factors- İngiltere’nin daha az çekici hale gelmesini umuyorlar” değerlendirmesinde bulundu. “Ukrayna krizi, öncelikleri değiştirdi” Avrupa ülkelerinin göçmen sorununda tavır değişikliğine gidip gitmediğini yorumlayan Kale, Özellikle Ukrayna krizi AB üye ülkelerinin ve diğer ülkelerin sığınma ve mülteci politikalarındaki öncelikleri gözler önüne sermesi acısından önemli oldu. Konu bir Avrupa ülkesi olunca ve Rusya gibi güvenlik riski oluşturacak bir ülkeyle bağlantılı olunca mültecilere karşı oldukça olumlu bir tavır sergilendi” dedi. Kriz bölgelerinden gelen mültecilerin ikincil plana atıldığını aktaran Kale, Öncelik Ukrayna mültecilerine verilince kriz bölgelerinden gelen sığınmacılar için dışsallaştırma politikasının uygulanmaya yoğunluklu olarak devam edildiğini görüyoruz. Buna da devam edileceği açık” yorumunda bulundu. Türkiye-İngiltere arasında geri kabul anlaşmaları Mülteci politikalarında Türkiye’nin de tartışmaya taraf olduğu değerlendirmesinde bulunan Kale, İngiltere’nin Türkiye ile geri kabul anlaşması için konuşmalar yaptığını söyledi. Birleşik Krallık’ın AB’den çıkmasıyla  Türkiye’nin AB ile yapmış olduğu ve şu anda askıda olan geri kabul anlaşmasının kendileri için geçerli olmadığını da söyleyen Kale, “Kendileri ayrı bir anlaşma yaparak İngiltere’ye gelmiş olan düzensiz göçmenleri Türkiye’ye geri göndermeleri ve karşılığında Türkiye’nin maddi destek alması kabul edilemez bir durum” değerlendirmesini yaptı.