Cihat Öztürk / Gaziantep
Yaşadıkları sorunlar, genç avukatların mesleği bırakmasına neden oluyor. Demokrasi İçin Medya olarak hazırladığımız yazı dizisinin ikinci bölümünü yayınlıyoruz. Bu bölümde avukatlığı bırakan Cahit Encü, serbest avukat Fatma Çağlak ve hukuk fakültesi son sınıf öğrencisi Muzaffer Fatih ile konuştuk.
Bir yıldır avukatlığı aktif olarak yapmadığını aktaran Cahit Encü, toplumun avukatlığa bakış açısının sorunlu olduğuna işaret etti. “Çantalı hırsızlar” olarak anılmalarının, mesleği bırakmasında önemli rol oynadığını belirten Encü, sorunları şöyle özetliyor:
“Savcı ve hâkimlerin, avukatlarla kendilerini eş görmediği, kendilerinden altta gördüklerini fark ettim. Dosyaları inceletmiyorlar. Bizlere, ‘Siz dışarıda durun, dosyayı bitirelim, şahsın cezasını verelim. Bize yol göstermeyin, yargılamada yardımcı olmayın savunma yapmayın biz gördüğümüzü yargılayıp bitirelim’ diye bir algı yer edinmiş.
Mahkemelerde gördüğüm bir başka sorun, adil yargılanma hakkının ihlal edilmesi. Geç gelen adalet, adalet değildir. Mesleki dayanışma yok. Avukatlar, birbirlerinin haklarını savunma noktasında birlikte hareket etmiyordu.
Mesleğimi faal olarak yürütmeyi düşünmüyorum. Ofisimi askıya aldım. Aile mesleğini devam ettirmeyi düşünüyorum. Bir ofisin giderini karşılayamadığım ve bağlı çalışabilecek yer olmadığı için bu mesleği icra edemeyeceğimi düşündüm. Çünkü bağlı çalışan yerlerde arkadaşlarımın asgari ücretin altında kazançlar sağladığını gördüm. Asgari ücretin altında kötü koşullarda çalışmamız kabul edilebilecek bir durum değil.”
Avukatlık sınavı, ciddiye alınmalı ve belirleyici olmalı
Konya’da 4 yıldır serbest avukatlık yapan Fatma Çağlak, mesleğin eski günlerine kavuşacağına inananlardan. Bazı uygulamaların avukatlık mesleğine yeniden itibar kazandıracağını düşünen Çağlak, umudunu şöyle dile getiriyor:
“Avukatlık mesleği, günümüz itibariyle belki de en zor günlerini geçiriyor. Fakat bu meslek, insanlık tarihinin en eski mesleklerinden birisi olup insanlık her zaman bir hak savunucusuna ihtiyaç duyacaktır. Ama bir anda tabiri caizse mantar gibi her yerde hukuk fakültesi açılmışsa, sıralamalar bir anda binlerce kişi geriye düşürülmüşse, aynı hızla da hukuk fakültelerinin kapatılması ve belli bir sıralama zorunluluğu getirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Ayrıca hukuk fakültesinden mezun olmak nasıl ki tek başına hâkim, savcı olmak için yeterli değilse aynı şekilde avukat olmak için de yeterli olmamalıdır. Bu nedenle de yapılacak avukatlık sınavının ciddiye alınması ve belirleyici olması gerekmektedir. Bu gibi değişiklikler avukatlık mesleğini eski itibarına kavuşturacaktır.”
“Taşra diyeceğimiz küçük şehirlerdeki barolara kayıtlı avukat sayısı, bir anda 10 yıl öncesinin katbekat fazlası. Sayıdaki ani ve kontrolsüz artış avukatların kazancında ciddi manada düşüşe ve parçalanmaya neden oldu” diyen Çağlak, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Bu duruma ek olarak özellikle genç meslektaşlar arasında iş alma kaygısı görülüyor. Emeğinin karşılığı olmayan bir hayli düşük ücretlerle dosya alımına neden olduğu için baroların öneri niteliğinde yayımladığı vekâlet ücretleri hayal gibi kaldı. Sigortalı olarak çalışan meslektaşlar da asgari ücretlerle ve hatta çok daha altına çalışmak zorunda kalıyorlar. Maalesef günümüz itibariyle avukatlık piyasası kan ağlıyor diyebileceğimiz bir durumda.
Avukat hakları söz konusu olduğunda ise baroların, eski etkin ve inatçı duruşlarını kaybettiklerini düşünüyorum. Adeta dernek haline gelen baroların, kendi kendilerini her geçen gün pasifize ettiklerine inanıyorum. Bu nedenle de söz konusu avukat hakları olduğunda ne barolardan ne de yarısı avukat olan meclisten ses çıktığına şahit oldum. Avukatlar kendi göbeklerini kendileri kesmek zorunda olan, müvekkillerinin yanı sıra kendi haklarını da savunmak zorunda kalan meslek gruplarıdır.”
Avukatlığın, birçok meslek gibi mesai bittikten sonra biteceği, hayatını kazanmasına yardımcı olacağını zannettiğinin altını çizen Çağlak, sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Sandığımın aksine, bu mesleğin 7/24 hiç durmadan ve daima iç içe olman gereken, her gün öğrendiğin ve daima yeterli olamadığın bir meslek olduğunu gördüm. Geride bıraktığım 4 yıllık süreç hiç kolay geçmedi. Hatta hayatımın en zor dönemleri diyebilirim. Fakat her ne olursa olsun dün de bugün de yarın da bu mesleği çok seveceğim ve bu mesleğin hak ettiği değeri görmesi için elimden gelenin fazlasını yaparak çalışacağım. Bu meslek ve tüm hukukçular için, tek beklentim adil, tam bağımsız bir yargıyla yargılanma hakkı. Ayrıca bu mesleğin en kısa sürede kendini toparlayacağını yarının bugünden çok daha güzel olacağını biliyorum.”
“Okullarda pratik deneyim sunacak müfredat değişikliği lazım”
Hukuk fakültelerindeki sorunlardan birisini, “teorik eğitimin pratik uygulamadan uzak olması” şeklinde tanımlayan hukuk fakültesi son sınıf öğrencisi Muzaffer Fatih, şunları söylüyor:
“Öğrencilerin staj yapma fırsatları, çok sınırlı ve bu da mezun olduklarında işyerinde karşılaşacakları pratik sorunları çözmelerini zorlaştırabiliyor. Bu nedenle, okullarda daha fazla pratik deneyim imkânı sunacak müfredat değişikliği yapılması lazım. Çok sayıda hukuk fakültesinin olması, mezun olduktan sonraki iş bulma sürecini etkiliyor. Rekabet, eski nesillere göre çok daha fazla. Bu kadar fazla fakülte, niteliksiz yetişen birçok hukuk fakültesi mezunu demektir.
Bu yıl Hukuk Mesleklerine Giriş sınavı geliyor. Avukat olabilmek için önceden fakülteden mezun olup yasal stajınızı tamamlamanız yeterliydi. Artık bir sınava gireceksiniz ve stajınıza başlayıp sonrasında avukat olabilmek için bu sınavda başarılı olmalısınız. Bu sınav biraz mezun yoğunluğu azaltacak gibi duruyor ama nitelikli bir hukuk eğitimi alınması ve öğrencinin pratik iş hayatına daha uyumlu bir şekilde mezun olabilmesi için hukuk fakültesi sayısının azaltılması gerekiyor."