Haber Merkezi - TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildikten sonra geçen 9 Kasım’da Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”a karşı tepkiler sürüyor. Kentsel dönüşüm bahanesiyle yurttaşların mülkiyet gaspına neden olacağı görüşü savunuluyor.
Yasanın geçmesinin ardından Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bağlı Kentsel Dönüşüm Başkanlığı, Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinin en çok yıkıma ve can kaybına kent olan Hatay’ın Antakya ve Defne ilçelerinde 207 hektarlık bölgeyi içeren 8 mahallenin rezerv yapı alanı ilan edildiğini duyurdu.
"Mülkiyet hakkına kısıtlama getirmek Anayasa'ya aykırı"
İstanbul Barosu’nda da bugün yasaya karşı basın toplantısı düzenlendi. Toplantının ardından ANKA Haber Ajansı’na konuşan Hatay Barosu Başkanı Cihat Açıkalın, yapılan değişikliklerin Anayasa’da güvence altına alınan mülkiyet hakkına müdahale niteliğinde olduğunu değerlendirdiklerini söyledi. Açıkalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Hukuken üstün hak olan mülkiyet hakkı, Anayasa’yla güvence altına alınan haklardan olan mülkiyet hakkına yasal düzenlemeyle sınırlama, kısıtlama getirmek, Anayasa’nın ruhuna aykırı. Anayasa’ya aykırı bir uygulama olmuştur. Dolayısıyla bununla ilgili biz siyasi partilere de bir çağrı yaptık. Özellikle muhalefet partilerine çağrı yaptık. Anayasa’ya aykırı bu yasanın iptaliyle ilgili Anayasa Mahkemesi’ne yasal başvurunun iptal davasının açılması gerekir. Hatay özelinde, ilk uygulandığı yer Hatay olduğu için biz yurttaşların mülkiyet hakkının korunması bakımından karara karşı idari yargı yoluna yarın itibarıyla başvurmuş olacağız ancak işin kaynağı bir yasal düzenleme olduğu için yasal düzenlemenin iptaliyle ilgili de beklentimiz Meclis’te muhalefet partilerinin, başta ana muhalefet partisinin Anayasa Mahkemesi’ne konuyu götürmesi.
"İdarenin tüm iş ve işlemleri yargı denetimi kapsamında kalmalı"
Hukuki açıdan karşılaştığımız en büyük problemlerden biri bilgilendirme konusunda yaşanıyor. Bilgilendirme dışında bir diğer konu da yeni yasal düzenlemeler; oradaki işleyişi hızlandırma adına yapıldığı iddia edilen yasal düzenlemelerin aslında hukuken hem Anayasa’ya hem evrensel değerlere, kent yaşamına çok da uygun düşmediği... Yurttaşların başta barınma, ulaşım olmak üzere, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı olmak üzere birçok hakkının ihlal edildiğini görüyoruz. Başta rezerv alanı ilanıyla ilgili düzenleme olmak üzere çıkarılacak yasal düzenlemelerde hem Anayasa’nın ruhunu hem toplum beklentilerini, ihtiyaçlarını karşılayan bir çalışma yapılması; orada yasa koyucuları yasa koyarken idarecilere sınırsız yetkiler tanımaması en büyük dileğimiz. Çünkü idarenin tüm iş ve işlemlerinin yargı denetimi kapsamında kalması gerektiğini düşünüyoruz biz. Hukuk devletinin en önemli ilkesi budur. Yürütmenin ortaya koyduğu faaliyetler mutlak doğrular değildir çünkü. Bunların denetim mekanizması yargı mercileridir. Yargı makamlarının denetimine açık şekliyle düzenlemelerin olması en büyük dileğimiz, beklentimiz.”
"ÇED raporları yönetmeliklere aykırı olarak valilik kararıyla kaldırıldı"
Depremin ardından halk sağlığına yönelik Hatay’da açılan diğer davalardan da süreçlerinden de bahseden Açıkalın, şu bilgileri aktardı:
“Örneğin enkaz kaldırma, moloz depolama faaliyetlerinin de halk sağlığı bakımından sorunlu olduğunu tespit ettik. Bunlarla ilgili de hem idari hem adli suç duyurularımızı yaptık. Açığa depolama olarak nitelendirdiğimiz sulak alanlara, yerleşim yerlerine moloz dökülmesi, başta asbestli maddeler olmak üzere insan sağlığını tehlike altına alabilecek 85 bine yakın zararlı kimyasalların havaya salınması ve halk sağlığını doğrudan etkilenmesi, olumsuz yönde etkilemesi, kalıcı hastalıklara yol açması riskiyle karşı karşıyayız. Yine bu süreçte mermer ve taş ocaklarına ÇED raporu alınmasına dair uygulamanın yönetmeliklere aykırı olarak valilik kararıyla kaldırıldığına şahitlik ettik. Bununla ilgili de bir idari dava açtık, hâlâ devam etmekte. Bu da yine doğrudan halk sağlığını olumsuz etkileyen bir karar, bir uygulama oldu.
"Deprem sonrası süreç hukuki açıdan sağlıklı ilerlemiyor"
Hukuki açıdan deprem sonrası sürecin çok sağlıklı ilerlemediğini düşünüyoruz. Tabii baro olarak bizler hem bu kentte yaşayan birer yurttaş olarak hem bu kentin hukukunu temsil eden, halkın hakkını savunan bir meslek grubu olarak karşılaştığımız bu hukuksuzluklarla ilgili sürekli yasal süreçleri başlatıyoruz. Hem yasal sürecin ağır işlemesi hem bazen de zeytinlik alanlara ilişkin aldığımız yürütmenin durdurulma kararı gibi Dikmece’de, yargı kararlarına uyulmaması şeklinde tutumlarla karşılaşıyoruz. Hukuk devletinde olmaması gereken uygulamalar. Özellikle depremden bu kadar ağır etkilenen insanların bulunduğu bir bölgede, hukuken toplum yararına alınan mahkeme kararlarının uygulanması en büyük dileğimiz.”
"Aldığımız kararları uygulatmama sorunuyla karşı karşıyayız"
Hatay Barosu Başkanı Cihat Açıkalın, davaların süreçlerine ilişkin de şunları söyledi:
“Enkaz ve moloz kaldırma ile ilgili idare mahkemesinden bu hafta bir karar bekliyoruz. Karar aşamasında dosya, tahmin ediyorum ki yasa ve yönetmelik dikkate alınarak orada da o talebimiz de kabul edilecek. Dilerim ki Dikmece’de olduğu gibi olmaz, karar uygulanır bu defa. Bir de böyle bir problemimiz var bizim. Aldığımız kararları uygulatamama gibi bir sorunla karşı karşıyayız. Onun dışında yine ÇED raporunun alınmasına muafiyet getirilen valilik kararına karşı da ilk derece mahkemesi, ikiye bir oyla oy çokluğuyla davamızı reddetmişti ancak oradaki muhalefet şerhi ve dava dilekçemiz birlikte değerlendirilerek Adana İstinaf Mahkemesi’ne itiraz başvurusunda bulunduk. Orada da yine baronun talebi doğrultusunda, halk sağlığının korunması konusunda hukuken davanın kabulü gerekir diye düşünüyoruz. Beklentimiz bu yönde beklemek.”
"Hatay'da temel insani ihtiyaçlar konusunda bile hala çok gerilerdeyiz"
Açıkalın, bölgede yaşamaya devam eden depremzede yurttaşların sorunlarına da dikkat çekerek “Yaklaşan kış koşullarında başta geçici barınma olmak üzere vatandaşın taleplerinin, ihtiyaçlarının karşılanması gerekir. Aradan 10 aylık bir süre geçti. Temel insani ihtiyaçlar konusunda bile hâlâ çok gerilerdeyiz Hatay olarak. Bunların karşılanması konusunda beklentimizi, dileğimizi ifade etmek isterim” çağrısını yaptı.