Kültür-Sanat

Frig Vadisi ve artık dünya mirası olan Gordion…

Henüz geniş kitleler tarafından keşfedilmeyen vadi, turizm açısından büyük bir potansiyele sahip. Türkiye’nin 20. varlığı olarak UNESCO dünya mirası listesine giren Gordion antik şehri, Ankara’nın listedeki ilk değeri

Abone Ol

Besim Güçtenkorkmaz
Eskişehir, Kütahya, Afyon ve Ankara’nın Polatlı ilçeleri arasındaki bölümde kalan Frig Vadisi, “Türkiye’nin 2. Kapadokyası” olarak tanınıyor. Friglerin tüf kayalara oyarak inşa ettikleri evler, anıt mezarlar, tapınaklar, kiliseler ve kalelerin görülebileceği Frig Vadisi, çok geniş bir alanı kaplıyor. Öyle ki antik yolları izleyerek oluşturulan Frig Yolu, trekking sevdalıları için ülkemizin üçüncü en uzun yürüyüş yolu. 506 kilometre uzunluğundaki yolun büyük bölümü, işaretlenmiş durumda. Bisiklet ile de gezilme olanağı var. “Kral Yolu” olarak adlandırılan bölümlerde ise, atlı arabaların tekerleklerinin kayalar üzerinde oluşturduğu tekerlek izlerini görmek mümkün. Henüz geniş kitleler tarafından keşfedilmemiş olan vadi, turizm açısından büyük bir potansiyele sahip. Bugünkü adı Yasıhöyük olan Gordion, Frig medeniyetinin başkenti. Geçtiğimiz aylarda, Türkiye’nin 20. varlığı olarak UNESCO dünya mirası listesine giren Polatlı yakınındaki Gordion antik kenti, aynı zamanda Ankara’nın dünya mirası listesindeki ilk değeri oldu. 
Frig’ler, Anadolu’da, Eskişehir, Kütahya, Afyon, Bursa, Ankara, havzasını içine alan bölgede milattan önce 3 bin yıllarında yaşadılar. Tarım, hayvancılık ve el sanatları gibi farklı alanlarda gelişmiş olan Frig medeniyeti, tarihte de bu özelliği ile bir ilk gerçekleştirmiş. Başkentleri, bugünkü adı Yassıhöyük olan, Polatlı yakınlarındaki Gordion şehriydi. Altın çağları, Kral Midas zamanındaydı. En önemli kalıntıları ise Frig Vadisi’nde yer alan Yazılıkaya. Yazılıkaya’nın, Milattan önce 600 yılına ait olduğu tahmin ediliyor. Üzerindeki yazılar, hâlâ tam anlamıyla çözülememiş. Ancak, bu yazılardan anlam çıkartmaya çalışan define avcıları, çıkardıkları anlama göre kayanın sağında-solunda-yanında dinamit patlatarak arama yapmışlar. Böylece bu tarihi esere oldukça fazla zarar vermişler. Yazılıkaya’nın, Frig Vadisi’nde kesişen birçok yolun birleşme noktası olduğu düşünülüyor. Yerleşimden uzak kaldığı ve fazla bilinmediği için Cem Yılmaz, ünlü filmlerinden birisi olan AROG’u, bu vadide oluşturduğu sette çekmiş. Filmin çekildiği yerde hâlâ, AROG yazan tabela da duruyor.
Efsaneler…
Tarihçi Arrianos’un yazdığına göre Kral Midas, aslında fakir bir köylü çocuğuydu. Frigler, Yassıhöyük’te yeni yöneticilerini seçmek için toplanmıştı. Midas, o gün anne ve babasını bindirdiği kağnı ile Gordion’a gitmek istedi. Frigler ise, önceden kendilerine bildirilen bir kehanete uyarak, şehre kağnıyla ilk gelen kişiyi kral yapmaya hazırlanıyorlardı. Midas, böylece tesadüfen kral seçildi. Efsaneye göre, Midas’ın arabasının boyunduruğunda kızılcık ağacından bir kördüğüm vardı. Bu düğümü çözen kişi de Asya’nın hâkimi olacaktı. Düğümü, MÖ 334 yılında Büyük İskender çözmek ister. Çözemeyince kılıcı ile keser, Asya’nın hâkimi olur. Ama efsaneye göre düğümü çözemediği ve kılıcı ile kestiği için hâkimiyetini uzun süre sürdüremez, 33 yaşında ölür.
Eşek kulaklı Midas
Frig krallığı, Avrupa ile Asya arasındaki ticaretin tam merkezinde kaldığı için kısa sürede zenginleşir. Doğu ile batı arasında iyi ilişkiler kuran Kral Midas’ın ünü ise uluslararası boyutlara ulaşır. Avrupalıların bizlerden çok daha iyi tanıdığı Midas ile ilgili, bugün birçok efsane anlatılmakta, mitolojinin önemli unsurlarından birisi olarak değerlendirilmektedir.
Latin tarihçi Ovidius’un göre Midas, dağın yamaçlarında dolaşırken tanrı Apollon ile çoban Pan’ın ezgi yarışması yaptıklarına şahit olur. Apollon Lir, çoban Pan ise Kaval çalmaktadır. Midas, çoban Pan’ın kavalı ile tanrıdan çok daha güzel müzik yaptığını söyler. Tanrı Apollon buna kızar ve  “güzel müziği ayırt edemeyen kulak, insan kulağı olamaz, sana eşek kulağı yakışır” diyerek Midas'ın kulaklarını eşek kulağına dönüştürür. Midas, eşek kulaklarını herkesten saklamak için, büyük bir şapkayı hiç çıkartmadan giymek zorundadır artık. Ancak, saçlarını kestirirken, berberi kulaklarını görür. Berber, bu gizemi yıllarca saklar. Ancak bu sırdan kurtulmak için, bir gün toprakta bir çukur açar ve sırrını bu çukura söyleyip, üzerini toprakla örter. Ama ağaçlar ve otlar sırrı duymuşlardır. Yel estikçe, dallarından çıkardıkları seslerle, Midas’ın eşek kulaklı olduğu yayılır Frig ülkesinde. 
Misdas’ın altınları ve mezarı
Tanrı Dionysos, bir gün tüm halkına yemek verir. Bu yemeğe sadece yaşlı Frigyalı Silenos, evinden bile çıkamadığı için gidememiştir. Bunu duyan Midas, yaşlı Silenos’u sarayına getirtir ve 10 gün çok güzel ağırlar. Sonra onu Tanrının huzuruna götürür. Tanrı, Midas’ın bu yaptıklarından çok memnun olur. Midas ise bu yaptığı için Tanrıdan bir armağan dilemektedir. Tanrı, armağan olarak Midas’a, dokunduğu her şeyin altına dönüşmesi yeteneğini kazandırır. Artık, Midas’ın ellini yıkadığı su, yediği yemek, ağzına götürdüğü ekmek altına dönüşmektedir. Midas, günlerce aç kalır ve sonunda hatasını anlayarak bağışlanmayı diler. Tanrı, bugünkü Sakarya nehrinin bir kolu olan Sart çayı kaynağında yıkanmasını söyler. Midas yıkanır ve dokunduğu her şeyin altın olması özelliğini üzerinden atar. Ama artık, Sart çayı altın üretmektedir. Geçerken dokunduğu dallar, otlar altın olmaktadır. Böylece Frig krallığı sonsuz bir zenginliğe kavuşur. Ancak sonsuz zenginlik, mutluluk getirmez. Kimmerler, Frig krallığını istila etmek ister. Midas, şehrin düşeceğini anlayınca, kale surlarından atlayarak intihar eder. Ölümünden sonra Frig’ler onun için çok büyük bir cenaze töreni düzenlerler. Önce ahşap bir oda hazırlanır ve Midas’ın cenazesi buraya getirilir. Ahşap odaya sadece çok yakınları girer. Odadaki bakır kaplarda yemek hazırlanır. Masa etrafında toplanan yakınları, hazırlanan bu yemeği yerler. Tabakları, masayı ve yemeğin kalanının yer aldığı 3 bakır kazanı bırakarak ahşap mezardan çıkarlar. Ahşap odanın üzerini önce taşlarla, sonrasında kum, toprak ve çakıl ile örtmeye başlarlar. Örttükleri çakıl ve kumun yüksekliği, 55 metreye, eni ise 350 metreye ulaşır. Bu mezar kapatma sistemi, Friglerin alışagelmiş yöntemidir ve adına “Tümülüs” denilen mezardır. Midas’ın mezarı, dünyanın en yüksek ikinci tümülüsüdür. Birincisi ise, Manisa Sardes’te bulunmuştur. Frigler, günümüze 250 kadar tümülüs mezar bırakmıştır. Midas’ın mezarının diğer tümülüslerden tek farkı, mezarın merkezinin ahşap olmasıdır. Dünyanın ahşap kullanılan ilk mezarı Midas’ın mezarıdır. Midas’ın mezarına, Zonguldaklı maden işçilerinin çabası ile yakın dönemde tepeden içeri girilerek ulaşıldı. Mezar içinde bulunan eşyalar, bugün Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde, diğer Frig eserleri ise, mezarın hemen yanındaki Gordion Müzesi’nde sergilenmektedir. Tümülüs ise ziyaret edilebilmekte ve özel olarak açılan dehlizden Midas’ın ahşap mezar odasına kadar yürüyerek gidilebilmektedir. Yapılan araştırmalar sonucunda, bakır kaplardaki yemek artıkları incelenerek, Midas’ın son yemeğinin ne olduğu da uzmanlar tarafından belirlenmiştir. Buna göre, mezar odasında kurulan masada, Midas için yenilen son yemekte acı et güveci, mercimek lapası yendi ve ballı bira içildi.
Gordion
Antik şehir Gordion’da ise kazılar hâlâ sürüyor. 1963 yılında 15 bin metrekarelik alanda kurulan Gordion Müzesi, Kral Midas’ın mezar tümülüsünün hemen yanında yer alıyor. Her ne kadar çok ziyaret edilmese de, bölgenin UNESCO dünya mirası listesine girmesi ile değerini ve işlevini hızla arttıracağı düşünülüyor. Müzede, Frig yazıtlarını yanı sıra, kullanılan dönemin kap kacakları ve mezar kalıntıları görülebilir.