Asgari ücrete Türk-İş'ten ilk tepki: Kabul edilemez Asgari ücrete Türk-İş'ten ilk tepki: Kabul edilemez
İSTANBUL - Eski Kızılay Genel Başkanı Ahmet Lütfi Akar, Kahramanmaraş merkezli depremlerin 11 ilde yıkıma neden olmasının ardından mevcut Kızılay yönetiminin derneklere ve meslek kuruluşlarına çadır satmasına tepki gösterdi. Kızılay’ın elinde ne varsa, afet anında dağıtmak zorunda olduğunu vurgulayan Akar, “Bu bence çok büyük bir ihanettir, çok büyük bir yanlıştır. Diyelim ki bir an kabul edelim, ticarileştiniz ama böyle bunu bekletmek, bunu bir başkasına satmak, bunun için soğukta titreyen yavruların ölmesine, yaralanmasına, hastalanmasına sebebiyet vermek, insanların her bakımdan sarsıntı geçirmelerine sebep olmak son derece yanlıştır. Bunun kabul edilir tarafı yoktur” dedi. Kahramanmaraş merkezli 11 ilde yıkıma neden olan depremlerin ardından bölgedeki barınma sorunu hâlen devam ediyor. Depremlerin ardından afetzedeler yardım eli beklerken, geçmişteki birçok afette sağladığı yardımlarla bilinen Kızılay’ın, sanatçı Haluk Levent’in kurucusu olduğu AHBAP Derneği ile Türk Eczacıları Birliği gibi bölgeye ücretsiz ilaç dağıtmaya giden sağlık kuruluşları dahil birtakım kurum ve kuruluşlara çadır satmasına karşı da tepkiler sürüyor. Tüzüğünde “Genel Merkez Yönetim Kurulu üyeleri, iş ve meslek ile sosyal ve kültürel alanlarda bilgili ve deneyimli, karşılıksız hizmet ve yardımlaşma anlayışına sahip, feraset sahibi, dürüstlüğü ile tanınan ve Kızılay’ın amaç ve temel ilkeleri ile uyum sağlayacak kişilerden oluşur” yazan derneğin, depolarında bekleyen çadırları belirli bir ücret karşılığında satmasına, 2011- 2016 yılları arasında Kızılay Genel Başkanlığı yapan Ahmet Lütfi Akar da tepki gösterdi. Akar, ayrıca Kızılay'ın 12 şirket kurarak holdingleşmesini, ülkenin dört bir yayına yayılmış 550 şubesinin kapatılmasını ve ehliyetsiz kişilerin yüksek ücretlerle dernekte çalıştırılmasını eleştirdi. ANKA Haber Ajansı’na değerlendirme yapan Akar, Kızılay’da göreve 2004 yılında başladığını ve toplamda 12 yıl hizmet ettiğini anlattı. Kendilerini Kızılay’ın gönüllüleri olarak gördüklerini dile getiren Akar, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kızılay hizmeti, o işi anlayan, o işi bilen, o işe vakıf insanlar için hiç bitmeyen bir görevdir. Benim için de hâlen devam ediyor Kızılay’a hizmet etmek. Ülkeme hizmet etmekle eş değer tutuyorum. Dolayısıyla Kızılay hizmeti, kutsaldır bizim için. Bütün bu hizmetlerimizin hepsi, gönüllü hizmetlerdir. Bunu da özellikle belirtmek isterim. Hiçbir şekilde bir ücret almadan, bir şey menfaat temin etmeden, kârlılık amacı gütmeden yaptığımız hizmetlerdir. Doğrusu da budur. Kızılay’ın da anayasası, tüzüğü buna şamildir. Şimdi tabii biraz o zaafa uğradı. Yanlış bir tutumla devam ediliyor ama bunun böyle olmaması icap eder. Türkiye, her an afet olabilen bir ülke. Seller, depremler olur. Belki çok fazla kamuoyuna enterese etmeyen depremler de vardır. Onlara da Kızılay müdahale eder ama kimsenin haberi olmaz. Kızılay, netice itibarıyla toplumumuzun, insanımızın merhamet elidir ve nerede dara düşerse oraya gitmek durumundadır. Gerek başkan vekilliğim ve genel sekreterliğim sırasında, gerekse genel başkanlığım sırasında Türkiye’deki yüzlerce afete müdahale ettik. Bunların içinde seller var, küçük depremler var, Simav depremi var, Erzurum depremi var, Güneydoğu’da depremler var, batıdaki depremler var. Hep onlara müdahale ettik.” “Ücret diye bir mefhum yoktur zaten Kızılay’da” diyen Akar, şöyle devam etti: “Devlet, bir şeyi vatandaşına verip de ücret alır mı; aynı bu Kızılay da iyilik örgütüdür. Onun için teşkilatlanmıştır. Kızılay, 155 yıllık bir kuruluş. 155 yıldır idealist, gönüllü insanlar tarafından yönetilen; finansmanı kendi içinde, halkın bağışlarıyla, kendisine bağışlanan gayrimenkullerden elde ettiği gelirlerle ve nihai olarak da Atatürk’ün Kızılay’a hediye etmiş olduğu Afyon Maden Suyu işletmelerinden edindiği gelirlerle bütçesini oluşturur, personelinin maaşlarını verir, lojistik malzemeleri temin eder. Eskiyince bunları yenileriyle değiştirir. Daha yeni afete hazır hâlde bekler. Bunun ücretini alma filan gibi durum söz konusu değildir. Bunun için asla ve asla ücret almaz. Asla bunların herhangi birini satmaz, meta hâline de getirmez.” Kızılay’ın şirketleşmesine de tepki gösteren Ahmet Lütfi Akar, şunları söyledi: “Tabii ben 6 yıldır Kızılay’da ayrıyım ve çok detaylı olarak bilgim yok ama basından, oradaki arkadaşlarımızdan edindiğim bilgiye göre, Kızılay 12 şirketli bir holding hâline getirilmiş. Bu son derece yanlıştır. Bir holding, ticari amaç güder, kâr amacı güler. Kâr için her şeyi yapar, nitekim yapıldı. Kâr için mevcut olan çadırlar dağıtılmadı, verilmedi ve satıldı bir şeye. Onlar gitti kurdular. Bu son derece büyük yanlış bir şeydir yani; AHBAP’a satmak, bilmem kime satmak filan. Kızılay’ın elinde ne varsa afette harcamak zorundadır, anında harcamak zorundadır, hem de öyle bekleyerek filan da değil. Şimdi bunlar bekletilmiş anlıyoruz ki bu çadırlar. Öyle ifade edildi. Sayın Genel Başkanın kendisi de ifadelerinde arkadaşlarının bunu yanlışlıkla yaptığını teyit etti. Böyle bir yanlışlık olmaz. Bu tür bir yanlışlığa Kızılay’ın tahammülü yoktur, insanların da tahammülü yoktur. Gerçekten büyük bir afetle karşı karşıyayız. 11 ilimize yayılmış, kilometrelerce bir alana yayılı, 50 bin kişiye yakın insanımızı kaybettiğimiz, 100 bin civarında insanımızın yaralandığı ve tedaviye muhtaç olduğu bir afetten bahsediyoruz.” Afet sürecinde halkın yardım yağdırdığını da söyleyen Akar, şunları dile getirdi: “Hâlen yağmaya devam ediyor. Bizim halkımız yardımı sever ve iyilik perverdir ama Kızılay, çok garip bir şekilde elindeki 2 bin 20 çadırı götürüp kurmamış. Ondan sonra bir başka derneğe satmış. Bu bence çok büyük bir ihanettir, yani çok büyük bir yanlıştır. Diyelim ki bir an kabul edelim, ticarileştiniz, eyvallah, tamam filan ama böyle bunu bekletmek, bunu bir başkasına satmak, bunun için soğukta titreyen yavruların ölmesine, yaralanmasına, hastalanmasına sebebiyet vermek, insanların her bakımdan sarsıntı geçirmelerine sebep olmak son derece yanlıştır. Bunun kabul edilir tarafı yoktur. Yani her şeyin bir kılıfı bulunabilir. Yani şöyleydi, böyleydi, yetişemedik, gelemedik, lastik patladı vesaire filan gibi mazeretler ileri sürülebilir ama ‘Biz bunu başkasına sattık’ mazereti diye bir mazeret asla ve asla olmamalıdır. Bunu ileri süren de Kızılaycılığından şüphe etmelidir.” Eğer AHBAP Derneği çadırları satın almasaydı ne olacağına ilişkin soruya da Ahmet Lütfi Akar, şöyle yanıt verdi: “O çadırlar bekleyecekti herhalde. Yani ne olacaktı, onu sormak gerek ilgilisine. Bunu ben Kızılay’da birlikte çalıştığımız arkadaşlarım olarak da bunu asla yakıştıramıyorum onlara, kimseye yakıştıramıyorum. Böyle bir şey asla olmamalıydı. AHBAP’a bir kabahat bulmuyorum. Adamlar çadır arıyorlar. Bence onlar da gidip Avrupa’dan filan getirseler de iyi olurdu. Türkiye’de hazıra konup Kızılay’ın elindeki çadırları alalım da buraya şey yapalım filan… Kendi ellerinde para birikmiş, onu harcamak açısından makul bir düşünce gibi kabul edilebilir. Burada kabul edilebilen esas yöntem, bunun yurt dışından getirilmesidir. Ben görüyorum mesela bir banka gitmiş, Kızılay’dan çatır satın almış. Bir meslek odası çadır satın almış. Böyle bir şey olmaması lazım. O meslek odası, ‘Ben burada şu icraatı yapacağım. Bana bir çadır kurar mısınız’ derdi. Kızılay da kurardı. İşin esası budur. Bir afete hizmet ediyor çünkü oradaki afetzede, enkazın altında daha çıkmamış, bağırtıları geliyor. Sen neyi satıyorsun? Neyiyle uğraşıyorsun? Düğme baştan yanlış iliklenmiş.” “KIZILAY ASLİ GÖREVLERİNDEN SIYRILDI, HOLDİNG İDARE ETMEYE BAŞLADI" Kızılay’ın 12 tane şirketi olduğunu da belirten Akar, şöyle devam etti: “Bu şirketlerin 12 tane yönetim kurulu var. Anonim şirketi olduğu için yönetim kurulları var. Yönetim kurulları başkanı, otomatik olarak genel başkan, bunların hepsinin yönetim kurulu başkanlığını yapıyor. Yani siz o zaman işi gücü bıraktınız, Kızılay asli görevlerinden sıyrıldı, holding idare etmeye başladı. Holding idare etmek de kolay bir iş değildir. Yani bunun için mesai vardır. Demek ki siz mesainizi Kızılay’ın işlerini organize etmek, afet müdahalelerini daha evvelden planlamak, Türkiye Afet Müdahale programında kendisine düşen rolleri iyice ezberlemek, yerine getirmek için gereken tedbirleri almak yerine holdinginizin yarın öbür gün borsaya vereceksiniz ve kâr edip etmediğiyle alakalı konuları ekranlardan izleyeceksiniz. Bunlar yanlış şeylerdir. Kızılay’ın holding olması filanı da asla kabul etmiyorum. Halkımız da bunu kabul etmiyor ve etmeyecek, göreceksiniz. Bunları kapatmak zorunda kalacaklar.” Mevcut Kızılay Genel Başkanı Kerem Kınık’ın tepki çeken bazı açıklamalarıyla ilgili de Akar, şu değerlendirmeyi yaptı: “Yani tabii ben şahısları asla şey yapmam. Yani şahıslar öyle davranır, böyle davranır. Kerem Kınık’la bir yıl, genel başkan yardımcım olarak beraber çalıştık. Çok memnun olduğum söylenemez bu çalışmalardan, ama netice itibarıyla beraber ekmek yedik, su içtik, selamlaştık, hâl hatır ettik filan falan. Şahsıyla alakalı herhangi bir isnatta bulunmak istemem ama Kızılay Genel Başkanı’nın bu konulara vaziyet etmesi lazım. Bunlara vaziyet etmesi lazım. Kızılay Genel Başkanı daha başka ne yapar? Gidip kendi eliyle çadır kuracak hâli, battaniye taşıyacak hâli yok. Bunu yapan gönüllülerdir. Bunların yaptığı en büyük hatalardan biri de şirket kurmuş oldukları kadar, şirketin Kızılay’a getirmiş olduğu zararlar kadar kapatmış olduğu şubelerin de etkisi var. Bunlar iş başına geçtikten sonra Türk Kızılay’ıNın 600- 700 kadar şubesi vardı. Bunların 550 tanesini kapattılar. Hiçbir gerekçesi yok.

Editör: Ahmet Ertüm