Güncel

“Erkek şiddetinin sebebi ruh sağlığı bozukluğu değildir"

Türkiye'de son dönemde birbiri ardına işlenen kadın cinayetleri, bu olayların arkasında yatan nedenleri tartışmaya açtı. Kadın hakları savunucuları, devletin şiddeti önleyici politikalar üretmek yerine erkek şiddetini psikolojikleştirerek meşrulaştırdığını vurguladı. Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği Kadın Komisyonu Gönüllüsü Aslı Aydemir, “Erkek şiddetinin sebebi ‘ruh sağlığı bozukluğu’ değil patriyarkadır” dedi.

Abone Ol

Cemre Polat

Ülkenin dört bir yanında yaşanan kadına şiddet vakalarındaki artış, kadınların güvenliği konusunda hala büyük adımların atılması gerektiğini gösteriyor. Bu vakalar arasında psikolojik rahatsızlıklar ileri sürülerek savunma yapılması ise kamuoyunda büyük tepki topluyor. Kadın hakları savunucuları, bu suçların meşrulaştırıldığını ve adaletin sağlanmadığını vurguluyor.

Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi’nin 1 Temmuz - 30 Eylül 2024’ü kapsayan raporuna göre, 3 ayda 636 kadın erkek şiddetine maruz bırakıldı ya da hayattan koparıldı. Kadınların çoğu faillerini dahi tanımazken kız çocuklarına yönelik şiddetin artışı da dikkat çekti. 636 kadının 117’si katledilirken, 110 kadın şüpheli şekilde hayatını kaybetti. Bu kadınların 163’ü fiziksel şiddet gördü, 147 kadın seks işçiliğine zorlandı. Öte yandan 42 kadın istismara, 3 kadın ise cinsel saldırıya maruz kaldı.

Önceki hafta İstanbul Taksim'de bir kadının iki erkek tarafından saldırıya uğraması ve Semih Çelik isimli erkeğin Edirnekapı'da iki kadını katlederek intihar etmesi sosyal medyada gündem oldu. İki vakada da faillerin uyuşturucu bağımlısı oldukları iddia edildi. Katil Çelik’in cinayetleri uyuşturucu etkisinde işlediği, psikolojisinin bozuk olduğu ileri sürüldü.

Bakanlık’tan erkek şiddetine “psikolojik bozukluk” meşruiyeti

Erkek şiddetine karşı mücadele etmesi gereken Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş ise uyuşturucu ile mücadeleyi ön plana sürdü ve "Şiddet Uygulayanlara Yönelik Psikososyal Müdahale Modelinin Geliştirilmesi" projesini kamuoyuna tanıttı. Katledilen kadınların haberlerini aileye psikososyal destek sağlama vaadiyle paylaştı.

Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği (TODAP) Kadın Komisyonu, konuya dair “Erkek şiddetinin gerekçesi ne madde bağımlılığı ne de psikopatolojilerdir. Erkekler patriyarkadan güç alarak her gün kadınların emeklerine, bedenlerine, kimliklerine el koyuyor; kendinde şiddet uygulama hakkı görüyor. Kadın cinayetlerinin, erkek şiddetinin önüne geçmenin yolu sistemli erkek şiddetini psikolojikleştirmekten değil; patriyarkayla mücadeleden, devletin şiddeti önleyici ve engelleyici politikalar üretmesinden geçiyor. Psikososyal çalışma, sistemli örgütlenen erkek şiddetini yok edemez” açıklamasında bulundu.

“Psikososyal çalışma, sistemli örgütlenen erkek şiddetini yok edemez”

TODAP Kadın Komisyonu Gönüllüsü Aslı Aydemir, kadına yönelik şiddetin arkasında yatan en temel sebebin cinsiyetçiliğin hakim olduğu, erkeklerin lehine eşitsiz bir toplumsal düzende yaşamak olduğunu söyledi. Aydemir, “Bu düzene ‘patriyarka’ diyoruz. Aile içinden okullara, adliyelere devletin her kurumu içinde kadının bir özne olarak değil, erkeğin bir ötekisi olarak nesneleştirildiği, cinsiyet ayrımının katı sınırlarla belirlendiği bir düzen bu.

Erkek şiddeti türlü biçimlerde kendini gösterirken bu şiddetin başka erkeklerce sahiplenildiğini görüyoruz. Erkeklerin şiddet faili olmasının ve bu şiddeti sahiplenmekten çekinmemelerinin akla gelebilecek her türlü kadın düşmanı politikalardan güç aldığını söyleyebiliriz.

Son zamanlarda infaz düzenlemeleri sebebiyle bir cezasızlık politikası güdülüyor, bu bir sebep. Bunlara temel olan anlayışın bir sonucu olarak İstanbul sözleşmesinden çıkılması, cinsiyetçiliğin her kurumda desteklenmesi ve güçlendirilmesi söz konusu. Kadın hareketi, feminist mücadele güçlendikçe kadınların kazanımlarına yönelik saldırılar da bu dönemde artmış oldu” dedi.

“Erkek şiddeti bireyselleştiriliyor, şiddeti sürdüren toplumsal ve kurumsal düzen aklanıyor”

Şiddetin "ruh sağlığı bozukluğu" veya "madde bağımlılığı" ile meşrulaştırılmasının erkekler lehine olan toplumsal düzenin ve cinsiyetçiliğin sürdürülmesi için işlevsel bir zemin oluşturduğunu ifade eden Aydemir, “Kız çocuklarına, kadınlara yönelik sözlü tacizden cinsel saldırılara kadar failin erkeklik olduğu, cinsiyetçilik olduğu saklanıyor. Erkek şiddeti bireyselleştirilerek, şiddeti sürdüren toplumsal, kurumsal düzen aklanıyor. Şiddeti gerçekleştiren bireyi magazinleştirerek konuşuyoruz, böylece kamu kurum ve otoritelerinin sorumluluğu mevzubahis edilemiyor” diye konuştu.

“Toplumsal düzen tarafından korunan tüm erkekler şiddet faili olabilir”

Şiddet failinin ruh sağlığını konu ederek ya da bir madde etkisi altında bunu yapabileceğini söyleyerek gündelik hayatın her alanında neredeyse olağanlaştırılmış şiddetin görmezden gelindiğini söyleyen Aydemir, “Erkekler kendi erkeklikleri üzerine düşünmüyorlar. Bir ruh sağlığı bozukluğu ya da madde bağımlılığıyla aklını yitirmiş bir erkek bunu yapabilirmiş gibi. Hayır, gayet sıradan gündelik hayatta selam verdiğimiz pek çok erkek, kurumlar ve toplumsal düzen onları korudukça şiddet faili olabilir. Özellikle şu son dönemde kadınlar, yani ülkenin yarısı bu tedirginlikle yaşıyor” sözlerini aktardı.

“Bu açıklamalar failleri aklıyor, sorumluluları koruyor”

Aydemir, “Bu açıklamaların geçerli olduğu durumlar olsa bile uyuşturucu maddelerin yaygınlığı, ruhsal tedavi gören insanların takibi ve önleyici, koruyucu hizmetlerin yeterliliği sorgulanmalı. Kadın madde bağımlılarını ya da ruh sağlığı yerinde olmayan kadınları fail olarak çak az görüyoruz ya da hiç görmüyoruz. Doğrudan yaşadığımız ya da şahit olduğumuz bu şiddet erkeklik sorunu. Bu açıklamalar, failleri aklıyor, sorumluluları koruyor” diyerek, vakaların akıl sağlığı sorunlarına indirgenemeyeceğini ifade etti.

Toplumsal farkındalığın artırılması konusunda kadınların önderliğinde, kadın kazanımlarının savunulduğu bir mücadele yürütülmesi gerektiğini söyleyen Aydemir, “İstanbul Sözleşmesi bir kazanımdı ve geldiğimiz noktada bu sözleşmeden çekilindi. Çünkü bu sözleşmenin cinsiyetçi toplumsal yapıya karşı temel oluşturma ve cinsiyet ayrımını ortadan kaldırma potansiyeli var. Cinsiyet eşitliği mücadelesini de pek çok kadın hayatın en küçük alanlarında bile sürekli veriyorlar” dedi.

“Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, cinsiyetçiliği destekliyor”

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın şiddet uygulayanlara yönelik psikososyal müdahale modeli hakkında “Erkek şiddetini yapısal olarak görmekten uzak ve psikolojikleştirmeye dayalı bir model gibi görünüyor” değerlendirmesinde bulunan Aydemir, “Cinisyetçiliğe bir kamu kurumu olarak katkı sunup, sonra bunun doğurduğu sonucu bireyin psikososyal koşullarına müdahale ederek çözebilmeyi iddia etmek gerçekçi değil. Kadın ve erkeğin eşit olduklarını, kadın, çocuk ve hayvanların hiyerarşik bir düzende erkeklerin güdümünde, erkeklerin istek ve arzularına uymakla yükümlü olmadıklarını kavramak ve bunu bütün sosyal politikaların merkezine yerleştirmek, şiddeti azaltmada daha etkili olacaktır” dedi.

“Kadınları korumak zorunda kalmamalıyız”

Şiddeti önleme konusunda hangi adımları atması gerektiğine dair düşüncelerini paylaşan Aydemir, “Kadınların korunmak zorunda oldukları anlayışını değiştirmek gerekiyor. Erkek şiddetinin engellenmesi öncelikli olmak zorunda. Kadınları korumak, hayatlarının kısıtlanmasını doğruyor.

Bir kadının beyanda bulunmasından başlayıp verilen cezanın infazına kadarki tüm süreçte erkek şiddetinin ciddiyetle ele alınmasını zorunlu kılan yasal düzenlemeler gerekli, 6284 ile uzaklaştırılan ereğin izlenmesi, iyi hal indirimlerinin kaldırılması, kadına yönelik şiddetin cinskırım olarak nefret suçu olarak değerlendirilmesi gerekiyor” diye konuştu.

İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmasına cinsiyetçi, homofobik söylem ve politikalarla meşruiyet kazandırdıldığını söyleyen Aydemir, son olarak “Kadın düşmanlığı sonucunda sözleşmeden çıkıldı. Yaygın ideoloji bu olunca kadına, kadın haklarına yönelik saldırılardan erkekleri geri tutmayan bir alan açıldı. Sözleşmeye geri dönülmesi bu anlayışın hegemonyasını kıracağı için önemli” sözlerini aktardı.