Kültür-Sanat

Emin Antik Sanat Merkezi yılın ilk sergisinde evrensel eserlere yer verdi

Emin Antik Sanat Merkezi, sanatçılar Mihrinaz Söyük Güven ile Celalettin Kartal’ın yağlı boya ve gelenekli tasarımlardan oluşan şapka sergilerine ev sahipliği yaptı. Polonya’da yaşayan Türk sanatçı Kartal’ın evrensel eserleri ile Mihrinaz Söyük Güven’in gelenekli yenilikçi çarpıcı tasarımlarının yer aldığı sergi Ankara Kalesi’nde sanatseverlerin ziyaretine açık olacak.

Abone Ol

NAZ AKMAN/ANKARA- Başkentin kültür sanat merkezi Emin Antik Sanat Merkezi yurt içi ve yurt dışında yaşayan sanatçıların eserlerine ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Yıl boyunca sanatseverleri bir araya getiren organizasyonlarıyla Ankara Kalesi’nin gözde sanat merkezlerinden biri haline gelen Emin Antik Sanat Merkezi, Polonya’da yaşayan Türk sanatçı Celalettin Kartal ile Türkiye’de ilk sergisini açan Mihrinaz Söyük Güven’in tasarımlarını iki farklı sergi ile bir araya getirdi. Yabancı misyon temsilcileri ile çok sayıda sanatseverin katıldığı sergi ay boyunca ziyarete açık olacak. 
Emin Antik Sanat Merkezi Kurucusu İbrahim Terzioğlu sergiye ilişkin açılış konuşmasında “İki sanatçımızın sergisini açmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Hacı Bayram Veli Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi araştırma görevlisi Mihrinaz Söyük Güven’in Türkiye’deki ilk sergisini burada açıyoruz. 23 yıldır Polonya’da yaşayan ve Avrupa’nın pek çok ülkesinde koleksiyonlara giren Türk sanatçımız Celalettin Kartal’ın birbirinden renkli ışıltılı eserlerini sanatseverlerle buluşturuyoruz” diyerek sanatçılar hakkında bilgiler verdi. 
Geleneksel kumaşlardan modern tasarımlar
Mihrinaz Söyük Güven de gelenekli sanatın önemine işaret ederek, “Benim için çok kıymetli bir sergi. Türkiye’deki ilk sergim daha önce Estonya’da sergi açma şansım olmuştu. Geleneksel kumaşları modernize edip onlardan şapkalar tasarladım. Anadolu insanın emeğine saygı göstermek gerektiğini düşünüyorum, öğrencilerimi de bu şekilde yönlendiriyorum. Şapkaları yaptığım kumaşların hepsi dokuma kumaşlar, ilmek ilmek dokunan kumaşlar, bu nedenle kıymetli olduğunu düşünüyorum” dedi. 
Kartal, “Farkında olmadığım bir arayışın içindeyim”
Yurt dışında yaşayan Türk sanatçı olarak gurbet mücadelesini eserleri aracılığıyla yansıttığını ifade eden Celalettin Kartal ise “Resim hayatım, hayatın grileriyle mücadele diyebiliriz. Bir mutluluk tatmin peşinde olduğum açık. Ümit Yaşar Gözüm’ün sanatım hakkında kaleme aldığı yazıda ifade ettiği gibi farkında olmadığım bir arayışın içindeyim. Acaba gerçekten bu mutluluğu tuval üzerinde yaşarken bulabilecek miyim? Bilmiyorum. Ya da bu arayış ne zaman son bulacak. Gurbet kelimesi iki kelimden altı harften oluşur, kulağa hoş gelir. Tam 23 yıldır Polonya’da yaşıyorum, Türkiye’den göç etmemiz 1999 Ağustos depreminden sonra eşimin İstanbul’da kalmak istememesi üzerine gerçekleşti. Bu göç nedeni çok tanıdık bir olay. Gurbetteki insan yalnız insandır, ailen bile sana yabancı olabiliyor bazen. Din ve kültür farklılıkları adetlerin uygulanmasında kendini gösteriyor. Bir boşluğa düşüyorsun, böyle bir zamanda sanatla tanıştım. Sonra iki ressam ile atölye açıp sergileri yakından takip etim, Varşova’nın bir kültür merkezi olması benim en büyük şansımdı. Tuvalle baş başa kaldık, içimde atamadığım duyguları, fantezileri tuvale yansıtarak rahatlamaya çalıştım” diye konuştu. 
“Sanat bir dildir, her insanı kucaklar”
Kartal ayrıca sanatın ifade aracı olarak kullanılmasının insanoğlu üzerindeki önemine de değinerek, “Sanat insanın geniş düşünmesini sağlıyor, her doğan bireyin içinde keşfedilmemiş bir sanat vardır. Bunu en güzel ilk okul çocuklarının resim çalışmalarında görebiliriz. Sanat bir dildir, her insanı kucaklar, Mevlâna misali hiçbir ayrım da bulunmaz. Yine de gurbette bir Türk yabancı olarak mücadele hep zor olmuştur, olacaktır da. Buna örnek galerilerdeki sergi zorluklarını gösterebiliriz. Sanatçı olmanın zorlukları çok ama en zor olanı eserlerini sergileme imkanına sahip olamamak” dedi. 
Emin Antik Sanat Merkezi Danışma Kurulu Başkanı, Felsefeci Yazar Ümit Yaşar Gözüm de açılış konuşmasında “İki serginin açılışını yapıyoruz. İçinde bulunduğumuz bu iki salonda yurt dışı deneyimiyle beraber sanata odaklanan Celalettin Kartal, ne zaman sonlanacak bu arayış diye bir soru sordu. Sanatta ve düşüncede arayış ancak asri mezarlıkta sonlanıyor. Dolayısıyla bunun sonu yok, arayışın bitmemesi gerekiyor ki mükemmelin peşinde kedinizi heba etme, üretme, yaratma yetisini geliştirip kullanasınız. Bu noktada kendisinin arayışının sonsuza kadar gitmesini diliyorum. Celalettin Kartal mekândan bağımsız figüratif dışavurumcu bir algının sanatçısıdır. Nesneleri mekân dışında resme aktarıyor, bunu yaparken de zaman zaman dibine kadar kübik algı yaratıyor zaman zaman da kendi dışavurum algısını geliştiriyor. Mihrinaz hocamızın sergisi ise gelenekli bir sergidir. Yapmış olduğu sanat gelenekli bir sanattır. Bu gelenekli sanat içinde kendi yaratısını Anadolu’daki dokumaların bir kısmından oluşan dekoratif bir sergiye eşlik etti, bu da onun Türkiye’de sanat yolculuğunu başlangıcıdır. Akademisyenlerimizden istirhamım geleneksel çağ ötesi, arkaik çağdan bu yana gelen anlamındadır, gelenekli ise bir geleneği olan o dönemden veya sonraki dönemden başlayıp bugüne gelen bugün toplumun istediği vizyonu ve misyonu içeren bir yaratma tekniğidir” diye konuştu. 
Gözüm, “Kartal, renk için renk ilkesine hapsolmadan dışa vurumcu soyutlamalarda doğayı ve insanı betimliyor” 
Kartal’ın sanat anlayışı üzerine detaylı bir yazıya imza atan Gözüm ayrıca “Kartal, fovist sanatçıların renk için renk ilkesine hapsolmadan dışa vurumcu soyutlamalarda doğayı ve insanı betimliyor çoğunlukla. Resmine konu ettiği figürler insan ve doğanın varoluşuna yönelik soruları temsil ederler. Doğumun ve ölümün eşiğinde gezinen ölü doğa resimlerinin bize anlattığı şey resmin bir köşesine gizlediği yaşamın sonsuzluğu, doğanın ve canlı yapının vazgeçilmez parçası olduğudur. Resimlerinin film şeridi göz ucumdan geçişinde izleyici yaşamın anlamı üzerine düşünmeye davet ettiği sonucunu çıkarmaktan alamıyorum kendimi. Kimiz nereden gelip nereye akıyoruz coşkun bir nehrin suları gibi sorusu izleyicinin kendisini bulacağı bir serüvene çağırıyor. Giderek kendine özgü tarzın ilk sinyallerini vermeye başladığını düşünüyorum. Doğayı ve nesneleri gördüğümüzün üstünde ve içerisinde göremediğimiz ama hissettiğimiz bir ruhunun olduğuna göndermeler yapıyor” değerlendirmesinde bulundu. 
“Sanatçı yapıtlarında duygu, düşünce ve anlatımı dışa vurma amacı güdüyor”
Gözüm devamla, “Kartal, kadın resimlerine şiirsel bir güzellik, seçkin bir ruh üflemek istercesine oynatıyor fırçasını. Figüratif resmin estetik form ve konularından sayılan kadın ve kedi resimleri görme duyusunun çok ötesinde içlerinde yaşadıkları ruh hallerini, değişken düş güçleriyle bütünleştiriyor sanatçı.  Bir başka yanı tuvalin tablonun düzlüğünde hacimlerin iç içe geçtiği portre ve manzaralar karşısında üçüncü boyut hissi uyandırıyor izleyicide. O doğayı olduğu gibi değil iç dünyasının görmek istediği şekliyle yansıtıyor resimlerine. Sanatçı yapıtlarında duygu, düşünce ve anlatımı dışa vurma amacı güdüyor. Işığını renklerden alan tekniğinde renk skalasının oluştuğunu, burada güçlü düş gücünü renkli noktalarla devreye soktuğunu görüyoruz. Uzamdan ve mekandan bağımsızlaştırdığı nesnelere üçüncü boyut hissi yaratma isteği kompozisyonun önüne geçmiyor. Zıt renklerin aynı figürdeki ahengi, kontrast oluşturma cesareti resmin görsel değerini yükseltiyor. Sıkı bir gözlem ve bütünsellik hissi verir çalışmaları. İzleyici onun gerçekteki doğası ile ölü doğaları karşısında kısa bir anlam şoku yaşar. Ancak hemen ardından kendi dünyasından izlerin tanımlamalarına geçer. Bu yanıyla Kartal’ın tanrıyı ve şeytanı içine yerleştirmediği bütünsel bakışının izleyici algısında önemli payı olduğunu düşünüyorum. Bu duyguyu kendine özgü tekniğiyle tuvalde bıraktığı büyük lekeler ve fırça darbeleriyle yaşatır izleyiciye. Her resim masal dünyasının gizemli bahçelerine açılır. Kendine yeni bir dünya arayışındaki sanatçı resimlerine meraklı bakışların eşlik edeceği serüvenini Polonya ve Türkiye’de sürdürüyor” ifadelerine yer verdi.