Furkan Tunçdemir / Van            

Türkiye'de modern eğitim sisteminin oluşumu, Tanzimat Dönemi'ne kadar uzanıyor. Tanzimat Dönemi’nde başlayan modernleşme süreci, eğitimi de etkileyerek batılı eğitim modellerine geçişin temellerini atar. Bu dönemle hız kazanan batılılaşma hareketi, eğitim kurumlarında aynı dönemde hem klasik eğitim veren medreselerin hem de modern tarzda eğitim veren okulların açılmasına yol açar. Bir taraftan medrese-okul çekişmesini ortaya çıkaran bu durum, bir taraftan da çok başlı bir eğitim sistemi yaratır. Tanzimat Dönemi’ne kadar eğitim kurumları, genellikle medreseler şeklindeydi.

Cumhuriyet Dönemi’nde ise eğitim alanında büyük reformlar gerçekleştirildi. Bunlar; Millî Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) kurulması, karma eğitime geçilmesi, medreselerin kapatılması ve ilköğretimin, kız-erkek tüm öğrencilere parasız ve zorunlu tutulmasıydı. Bu uygulamalarla eğitim hizmetlerine daha geniş bir kesimin ücretsiz erişimi sağlandı. 

Eğitimde sınıflaşma, neoliberal politikalarla derinleşti

Özellikle 1950’lerden itibaren başlayan ekonomik ve sosyal değişimler, eğitimdeki sınıf farklılıklarını görünür kıldı. Özel okulların yaygınlaşması ve eğitimdeki sınıf farklılıklarının derinleşmesi ise esas olarak 1980’lerde başlayan neoliberal politikaların bir sonucu oldu. Artık eğitim bir sektöre dönüşürken gün geçtikçe kalite, kaynak dağılımı, öğrenci ve öğretmen profili gibi birçok farklılaşma, özel ve devlet okulları arasındaki uçurumu daha da derinleştirdi. Beraberinde devlet okullarının altyapısı ve niteliğinde birtakım gerilemeler yaşandı. Bu durum, imkânı olan aileleri özel okullara yönlendirerek sınıfsal adaletsizliği pekiştirdi. Bununla birlikte 1973’te kabul edilen 8 yıllık kesintisiz eğitim, 1983’te denemeleri yapılırken Türkiye genelinde uygulamaya geçmesi ise 90’lı yılları buldu.

22 yılda 17 kez eğitim sistemi, 9 kez bakan değişti 

Son 22 yıllık süreçte ise eğitim sisteminde çok sayıda değişiklik yapıldı ve halen de yapılmaya devam ediliyor. Bu yıllarda 17 kez eğitim sistemi, 9 kez Milli Eğitim Bakanı değişti. 

Zorunlu eğitimin 8 yıldan 12 yıla çıkarılmasını ve eğitim sisteminin 4+4+4 şeklinde kademelendirilmesini öngören İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 6287 No’lu Kanun, 2012’de yürürlüğe girdi ve 2012-2013 eğitim-öğretim yılından itibaren uygulanmaya başlandı. 4+4+4 sistemiyle birlikte düz liseler kapatıldı ve liselere girişte 5 farklı sınav sistemi uygulandı. Bu sınavlar sonucunda Anadolu ya da fen liselerine yerleşemeyen binlerce öğrenci mağdur oldu ve zorunlu olarak imam hatip liseleri, meslek liseleri ve özel okullara yönlendirildi. 

2022-2023 örgün eğitim istatistiklerine göre, 17,5 milyon öğrenci örgün eğitim alıyor. Bu öğrencilerin yüzde 81’i devlete ait okullarda, yüzde 19’u ise özel okullarda eğitim görüyor. Ayrıca 22 yılda eğitim yatırımlarına ayrılan pay, MEB bütçesindeki sürekli azalışla her yıl düşüş gösterdi. Bu oran, 2002’de yüzde 17,18 iken 2023’e gelindiğinde yüzde 9,18’e geriledi. Bu durum, eğitim harcamalarının büyük ölçüde velilere yüklenmesine yol açtı. Bugün Türkiye, OECD ülkeleri arasında devlet tarafından karşılanan giderler baz alındığında öğrenci başına düşen miktar bakımından 36 ülke arasında 34. sırada yer alıyor.

Eğitimde kalite eşitsizliği

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, 2023 yılında yaptığı bir açıklamada, 4+4+4’e geçildiğinden beri kamu okullarına ayrılmayan bütçenin, “teşvik” adı altında özel okullara aktarıldığını ve 2002 öncesi yüzde 2 olan özel okul oranının yüzde 25’lere ulaştığını vurguladı.

Özel okulların, devlet okullarına göre fazlaca avantajları bulunuyor. Ekonomik durumu iyi olan aileler, genellikle özel okulları tercih ederek çocuklarının daha ayrıcalıklı bir eğitim almasını sağlayabiliyorlar. Öte yandan daha yoksul aileler devlet okullarının aynı kaliteyi sunamamasından yakınıyor. Özel okulların genellikle daha iyi kaynaklara, daha küçük sınıflara ve daha nitelikli eğitim kadrolarına sahip olması, çocuklarının geleceği açısından önemli bir avantaj doğuruyor. Bununla birlikte özel okullardan mezun olan öğrencilerin not ortalaması da bir hayli yüksek oluyor. Not ortalaması önemli sınavlarda sıralamayı etkileyen bir faktördür. Not yönünden devlet okullarının daha tutucu yaklaştığı biliniyor.

Altı üniversiteye 105 akademisyen alınacak Altı üniversiteye 105 akademisyen alınacak

Ekonomik durumları daha sınırlı olan aileler, çocuklarını devlet okullarına göndermek zorunda kalıyorlar. Ancak, devlet okullarının kaynak ve imkânları genellikle sınırlıdır ve aileler çocuklarının daha kısıtlı bir eğitim almasını kabullenmek zorundadır.

Özel okulların sunduğu eğitim modeli, genellikle daha bireysel, öğrenci merkezli ve yenilikçi yaklaşımları içerirken; devlet okullarındaki eğitim modeli daha geleneksel ve standartlaştırılmış bir yapıya sahip. Bu, öğrenciler arasında yetenek, ilgi ve öğrenme tarzlarına uyum sağlama konusunda farklılıklar yaratıyor. Bir başka deyişle özel okullarda okuma imkânına sahip çocuklar, uzun süren eğitim maratonunda diğer çocuklara göre birkaç adım önde ilerliyorlar.

Eğitim sistemindeki adaletsizlik, öğrencilerin hayata ve topluma bakışını da etkiliyor. Özel okullarda, genellikle daha ayrıcalıklı bir çevreden gelen öğrenciler, kariyer hedeflerinde -doğru yönlendirilme fırsatıyla- daha belirli yollar izleyebilirken; devlet okullarında yetişen öğrenciler, potansiyellerine göre daha farklı hayaller ve hedeflerle karşı karşıya kalabiliyor.

Editör: Orhan Karadağ