Trend Haberler

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda konuşuyor: Gündem Kıbrıs ve sığınmacılar

Abone Ol
Haber Merkezi - Erdoğan, "Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki görüşme sürecini başından beri destekledik. Ancak Ermenistan’ın bu tarihi fırsatı yeterince değerlendiremediğini görüyoruz. Artık herkesin kabul ettiği gibi Karabağ, Azerbaycan toprağıdır. bunun dışında bir statüye atılması asla kabul edilmeyecek" dedi. Erdoğan ayrıca, "Kıbrıs'ın artık federasyon modeli temelinde gerçekleşemeyeceği herkesin kabul ettiği bir gerçektir. Uluslararası toplumu bunu kabullenerek KKTC'nin bağımsızlığını tanımaya, bu ülke ile diplomatik siyasi ve ekonomik bağlar kurmaya davet ediyoruz" ifadelerini kullandı. Erdoğan’ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şu şekilde:  "Savaş, yol açtığı insani trajediye ilave olarak ekonomiden güvenliğe, enerjiden gıda güvenliğine, her anlamda ciddi sorunlar ortaya çıkardı. Suriye ile Kuzey Afrika ve Sahel bölgesinde, vekalet savaşlarının aracı haline dönüştürülen terörizm kırılganlığı, hızla artan uluslararası güvenlik iklimine onarılamaz zararlar veriyor. Küresel Güçlerin ihtiraslarını kullanarak büyüyen terör örgütlerinin faaliyet alanları, teknolojik gelişmelerle kötüleşen sosyo-ekonomik şartlardan da istifade ile adeta bir salgın gibi geniş coğrafyalara yayılıyor. Yabancı karşıtlığı, ırkçılık ve islam düşmanlığının yeni bir krize dönüşme emareleri, son bir yılda endişe verici boyutlara ulaştı. Dünyanın hangi köşesinde yaşarsak yaşayalım iklim değişikliği ve buna bağlı doğal afetler artık günlük hayatımızın bir gerçeği haline gelmiştir. Maraş depremi Türkiye, 6 şubat 2023 sabahı, gerek büyüklüğü gerek etkilediği alan itibarıyla sayın Genel Sekreter’in ifadesiyle yüzyılın en büyük doğal afetlerinden biriyle karşı karşıya kaldı. BM dahil uluslararası toplumun yardım çağrımıza ivedilikle verdiği cevabın samimiyetini, fedakarca sergilenen çabaları ve ülkemize verilen cömert desteği unutmamız mümkün değildir. 50 binden fazla insanını kaybettiği 850 bin yapının kullanılamaz hale geldiği, milyonlarca insanı barındıran şehirlerin adeta yerle yeksan olduğu bu kara gününde ülkemize gösterilen dostluk, bizler için önemli bir teselli kaynağıdır. Dünyanın 100’ü aşkın ülkesinden yardım çağrımıza destek veren tüm dostlarımıza ülkem ve milletim adına teşekkür ediyorum. Depremin yaralarını sarmak, şehirlerimizi bir an önce ayağa kaldırmak için çalışmalarımızı yoğun bir şekilde sürdürüyoruz. Libya'daki sel ve fırtına Birkaç gün önce de güçlü tarihi bağlarımızın bulunduğu Libya, fırtına ve selin yol açtığı ağır yıkımlara ve can kayıplarına maruz kaldı. Felaketin ardından Türkiye olarak 10 bini aşkın insanın hayatını kaybettiği, binlerce kişiden hala haber alınamadığı Libya’ya yardım için hemen harekete geçtik. İlk etapta üç gemi ve üç uçakla, 567 personelin yanı sıra yüzlerce araçtan, binlerce ton ilaçtan, barınma ve sıhhi malzemeden oluşan yardımları gönderdik. Sivil toplum kuruluşlarımız da kendi imkanlarıyla bölgedeki çalışmalara katılıyor. Dünyanın neresinde bir mağdur, mazlum varsa yanında yer alan bir ülke olarak Libyalı kardeşlerimizi de yalnız bırakmadık, bırakmayacağız. Dost ve kardeş ülkelerin de Libya halkına yardım için seferber olacağına inanıyorum. Ülkemiz gibi şiddetli bir depremle sarsılan Faslı kardeşlerimize de geçmiş olsun dileklerimi buradan iletiyorum. Genel Kurul’un bu yılki temasının Türkiye’nin hedefleriyle birebir örtüştüğünü görmekten memnuniyet duyuyoruz. Cumhuriyetimizin 100. yılında hayata geçirmeye başladığımız Türkiye yüzyılı vizyonumuz, bu örtüşmenin en somut ifadesidir. Küresel adaletsizlikleri ortadan kaldıran, ekonomik eşitsizliklerin üzerine giden, barış, güvenlik, istikrar ve refah üreten, etkili, kapsayıcı ve insanlığı kucaklayıcı; velhasıl tüm insanlığın hayrına bir uluslararası sistemin tesisi çağrımız giderek daha çok yankı buluyor. "Dünya beşten büyüktür" Genel sekreterin geçen günlerde yaptığı ikinci dünya savaşı sonrası kurulan kurumların bugünün dünyasının yansıtmadığı tespitine biz de katılıyoruz. Bu tespit bizim, "Dünya beşten büyüktür" çağrımızı ifade ediyor. Güvenlik Konseyi, artık güvenliğinin teminatı olmaktan çıkmış, beş ülkenin siyasi stratejilerinin çarpışma alanı haline gelmiştir. Rusya-Ukrayna savaşı Kıbrıs’ta yaşana son hadiseleri, bu içi boşalmış, adalet ve güven telkin etmeyen kurumsal yapının bir tezahürü olarak değerlendiriyoruz. Barış ve istikrarın güçlendirilmesine yönelik sayısız inisiyatife öncülük etmiş bir ülke olarak sayın Guterres'in yeni gündem oluşturulması çağrısına önem veriyoruz. Bu anlayışla Rusya-Ukrayna savaşını, başından beri "Savaşın kazananı, barışın kaybedeni olmaz" teziyle hem Rus hem Ukraynalı dostlarımızı masada tutmaya gayret ediyoruz. Savaşın, Ukrayna'nın bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü temelinde, diplomasi ve diyalogla sona erdirilmesine yönelik çabalarımızı arttırarak sürdüreceğiz. Tahıl anlaşması vurgusu BM ile başlattığımız Karadeniz girişimi ile dünya piyasalarına 33 milyon ton tahıl ürünü sevk edilmesinin sağlayarak, küresel açlık krizi tehlikesinin önüne geçtik. Şahsi gayretlerimiz neticesinde girişim, üç kez uzatıldı. Girişimin 17 Temmuz itibarıyla çıkmaza girmesi, dünyayı yeni bir krizle yüz yüze bıraktı. Küresel açlık tehlikesiyle karşı karşıya bulunan coğrafyalara uzanan bu insani köprünün bir şekilde idamesi için temaslarımız sürüyor. Öncelikle bir milyon tahılın Afrika ülkelerine sevkini öngören planı bu bakımdan önemsiyoruz. Amacımız, çevremizdeki çatışma ve ihtilaflar karşısında dünya barışına ve refahına mümkün olan en büyük katkıları sunmaktır. Suriye de gündemdeydi Artık 13. yılına giren Suriye’deki insani trajedi, köken ve inanç fark etmeksizin bölgedeki herkesin hayat şartlarını daha da zorlaştırıyor. Suriye’nin hem siyasi birliğinin hem sosyal bütünlüğünün hem de ekonomik yapısını tehdit eden gelişmelere karşı ilkeli, yapıcı ve adil tutum ortaya koyan yegane ülke konumundayız. Güneyimizdeki krizin halkın meşru beklentilerini karşılayacak kapsamlı, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözümle sona erdirilmesi giderek daha önemli hale geliyor. Ülkemizde 14 milyon insanımızı etkileyen 6 şubat depremlerinin yıkıcı etkisi Suriye’de de kendini göstermiştir. Özellikle Kuzey Batı Suriye’de zaten sıkıntılı olan insani durum daha da kötüleşmiştir. Tam da böyle bir dönemde, BM’nin bölgedeki sınır ötesi insani yardım operasyonunun kesintiye uğraması, talihsiz bir gelişmedir. Türkiye olarak Suriye’nin kuzeyinde, zor şartlarda hayat mücadelesi veren 4 milyonu aşkın insanı elbette kaderine terk etmeyeceğiz. Sığınmacılar Sınırlarımız ötesinde inşasına öncülük ettiğimiz konutlar tamamlandıkça sığınmacıların buralara geri dönüşü hızlanacaktır. Ancak Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğine en büyük tehdit bu ülke üzerinde hesabı olan güçlerin güdümündeki terör örgütlerine verilen açık destektir. bir yandan pkk terör örgütünün diğer yandan mezhep ayrışması üzerinden organize edilen radikal grupların cenderesi altında bunalan Suriye halkı isyan noktasına gelmiştir. nitekim son dönemde bunun çeşitli sonuçları ortaya çıkmaya başladı. Biz, Irak’ın siyasi birliğini toprak bütünlüğünü yeniden imar çalışmalarını tahkim eden ülkeyi oluşturan unsurlar arasında ayrım gözetmeyen bir anlayışla hareket ediyoruz. Hayata geçireceğimiz kalkınma yolu projesiyle inşallah bölgesel entegrasyonu daha da güçlendireceğiz. Bölgede her başları sıkıştığında DAEŞ bahanesine sığınanlar artık ifşa olmuştur. DAEŞ ile fiilen en büyük mücadeleyi vermiş, bu örgüte en büyük kayıpları yaşatmış ve arkasındaki gerçekleri çok iyi bilen bir ülke lideri olarak açık konuşmak istiyorum. Suriye ve Irak başta olmak üzere orta Doğu Kuzey Afrika ve Sael’de kendi siyasi ve ekonomik çıkarları için DAEŞ ve benzeri örgütleri paravan olarak kullananların riyakarlıklarından bıktı, usandık. Bu bölgelerdeki tehdit sadece DAEŞ değildir. Asıl tehdit, vekalet savaşlarının aracı olarak kullanılmak üzere beslenen terör örgütleridir. Paramiliter gruplardır. Paralı askerlerdir. Sırf kendi siyasi ve ekonomik çıkarları için terör örgütleriyle çalışmaya devam eden ülkelerin terörden ve bununla bağlantılı sorunlardan şikayet etmeye hakkı yoktur. böyle bir dünyada ister çatışma bölgesinin hemen yanında yer alsın ister çok uzakta okyanuslarla çevrilmiş bir karada yaşasın hiç kimse güvende değildir. İşte bunun için diyoruz ki; BM’nin öncülüğünde dünyanın güvenliğinin, huzurunu, refahının sağlamakla görevli kurumları hızla yapılandırmalıyız. Coğrafyasıyla demografisiyle dünyadaki kökenleri, inançları temsil yeteneğine sahip bir küresel yönetim mimarisi inşa etmeliyiz. Netice olarak; tüm kalbimizle bir kez daha diyoruz ki "Dünya beşten büyüktür." Daha adil bir dünya mümkündür. KKTC Doğu Akdeniz’in barış, refah ve istikrarın egemen olduğu coğrafyaya dönüşebilmesi ancak tüm tarafların hak ve hukukuna saygı gösterilmesiyle mümkündür. bizim kimsenin hakkında gözümüz yoktur. Kimsenin de haklarımızı yok saymasına müsaade etmiyoruz, etmeyeceğiz. Kıbrıs meselesinin ortaya çıkmasının 60. yıl dönümündeyiz. Kıbrıs Türk tarafı, Kıbrıs meselesinde adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüm bulunması için daima samimi gayret göstermiştir. Kıbrıs'ın artık federasyon modeli temelinde gerçekleşemeyeceği herkesin kabul ettiği bir gerçektir. Uluslararası toplumu bunu kabullenerek KKTC'nin bağımsızlığını tanımaya, bu ülke ile diplomatik siyasi ve ekonomik bağlar kurmaya davet ediyoruz. Adadaki BM barış gücünden de sergilemekle mükellef olduğu tarafsızlığa titizlikle riayet etmesini bekliyoruz. Zaten itibarı zedelenen bu gücün Kıbrıs’ta yeni bir itibar kaybıyla karşı karşıya kalmasını istemeyiz. köklü tarihi ve gönül bağlarına sahip bulunduğumuz Yemen’deki durum derinden yaralamaktadır. bu sorunun en kısa sürede Yemen’in milli birliği ve toprak bütünlüğü içerisinde çözüme kavuşturulması en büyük temennimizdir. Ermenistan-Azerbaycan Güney Kafkasya’da barışın, huzurun ve işbirliğinin tesisi yolunda, önümüzde tarihi bir fırsat bulunuyor. Bu fırsatı değerlendirmek için Ermenistan ile iyi komşuluk ilişkileri ve tam normalleşmeyi hedefleyen bir süreç başlattık. Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki görüşme sürecini başından beri destekledik. Ancak Ermenistan’ın bu tarihi fırsatı yeterince değerlendiremediğini görüyoruz. Artık herkesin kabul ettiği gibi Karabağ, Azerbaycan toprağıdır. bunun dışında bir statüye atılması asla kabul edilmeyecek. Ermeniler dahil herkesin Azerbaycan topraklarında barış içinde yan yana yaşaması öncelikli hedefimiz olmalıdır. Tek millet, iki devlet şiarıyla hareket ettiğimiz Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü koruma yönünde attığı adımları destekliyoruz. Kadim medeniyetimizin köklerinin uzandığı ve aynı kültürü paylaştığımız Orta Asya ülkeleriyle işbirliğimizi güçlendiriyoruz. Türk devletleri teşkilatının bölgesel ve küresel düzeyde giderek daha etkin bir aktör haline dönüşmesinden memnuniyet duyuyoruz..."