Bahçeli: Terör örgütü yaftası Esad lobisinin oyunu Bahçeli: Terör örgütü yaftası Esad lobisinin oyunu
Haber Merkezi - MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin haftalık grup toplantısında konuştu. Bahçeli, “Sayıları 15,9 milyona ulaşmış emeklilerimize yapılan yüzde 25’lik maaş artışı gördüğümüz kadarıyla makul ve yeterli bulunmamıştır. Milliyetçi Hareket Partisi açık ve samimi teklifimiz şudur; ilk olarak memur maaşlarına ilavesi planlanan 8 bin 77 liralık seyyanen artışın kök ücrete ve aynısıyla emekli maaşlarına yansıtılması beklentimiz ve talebimizdir” dedi. Bahçeli, İsveç’in NATO üyeliğiyle ilgili olarak da “İsveç, PKK’nın Avrupa’daki mağarasıdır. Kandil Dağı neyse Stockholm aynısıdır. İsveç hükümeti bugüne kadarki köhne ve kötürüm politikalarından 180 derece dönüş yaparsa, bu çerçevede bir ıslah ve terbiye hali müşahhas ölçülerde görülürse, bizim diyeceğimiz bir şey yoktur, nitekim karar Sayın Cumhurbaşkanımızındır” dedi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bugün TBMM grup toplantısında konuştu. Konuşmasının büyük bölümünü ekonomiye ve İsveç’in NATO üyeliğine ayıran Bahçeli'nin konuşmasından satır başları şöyle; “Milletimizin her sorunu bizim sorunumuz, bu sorunlara çere ve çözüm bulacak adreste Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Bu kutlu çatı altında demokratik ve dengeli uzlaşma ortamının köklü reformlara refakat edeceğini, aynı şekilde fikirlerin yarışmasına ve somut teklif mahiyeti almasına mihmandarlık yapacağını unutmamak lazımdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi de milli iradenin tecelligahı olmakla birlikte Türk milletinin istiklal ve beka fikriyatının tarih, kültür ve demokrasi sac ayağında tecessüm etmiş medarı iftiharıdır. Siyaseti dağınık çıkarların temininde, çarpık heveslerin tahkiminde güdük ve hödük emellerin takviyesinde bir vasıta olarak ele alanlar için uzlaşmak tehlikeli bir tavizdir. Türk siyaseti ahlaki ve milli uzlaşma vasatından bir yandan kaçıp diğer yanda korkanların elinde itibar ve irtifa kaybına acıklı şekilde maruz kalmaktadır. Bu kaybın önüne geçmek bu kaybın zarar ve ziyanlarını telafi etmek sahici ve samimi siyaset yapanların öncelikli vazifesidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi 1 Ekim 2023 tarihine kadar çalışmalarına ara vermeden gündemde bulunan kanun tekliflerini sırasıyla kabul ederek milletimizin haklı beklentilerini karşılamak durumundayız. Özellikle 6 Şubat Kahramanmaraş, Pazarcık ve Elbistan merkezli depremlerin neden olduğu ekonomik hasarların telafisi için bazı düzenlemeler yapılacaktır. Bu düzenlemeler can sıkıcı da olsa daha güzel ve gelişmiş bir ülke tablosuna vasıl olmak için dişimizi sabırla sıkmamızın işin doğası gereğidir. Nimet külfet dengesi adaletle kurularak depremin ağır sonuçları inanıyorum ki en aza indirilecektir. Bildiğiniz gibi depremin neden olduğu sosyal, toplumsal, sosyolojik ve psikolojik maliyetlerin yanında kabarık ekonomik faturası yaklaşık 104 milyar dolar düzeyindedir. Devlet deprem bölgesinde seferber olmuştur. Bütün imkanlar harekete geçirilmiş, mağdur vatandaşlarımıza el uzatılmıştır. Bunun yanı sıra depreme karşı güvenli konutların temel atma ve yapım süreçleri teklemeden devam etmektedir. Olağanüstü bu mücadele sürecinin desteklenmesi depremzede vatandaşlarımızın her türlü ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla 2023 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi’ne ilave ödenek eklenmesi söz konusudur. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülecek kanun tekliflerini tereddütsüz destekleyeceğimizi; vatanımızın ve milletimizin başta deprem olmak üzere farklı sebeplerden kaynaklanan akut ihtiyaçlarının karşılanması için yapıcı ve müspet irademizi göstereceğimizi huzurlarınızda açıklamak istiyorum. Milletvekillerinden ricam, Genel Kurul çalışmalarına aktif ve eksiksiz şekilde katılmanızdır. Bu hususta grup başkanvekilleri gerekli takip, dikkat ve özeni hassasiyetle göstereceklerdir. Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı olarak milletimizin sesine ses, özlemlerine nefes, hedeflerine de beden olmaya her zaman varız ve hazırız. Biz böylesine bir felaket şuuruna sahibiz ki yeri ve zamanı gelirse dost için ölmesini, düşman içinde dirilmesini biliriz. Ağzı yalan ve palavra ambarına dönmüş olanlara kulak asmayız. Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yıl dönümünde milli birlik ve kardeşlik ruhuyla her meselenin üstesinden geliriz. Bunu da başarmaya azimli ve muktediriz. Ekonominin fırtınalı denizlerden güvenli limana yüzerek demirleyeceğine, günün sonunda insanımızın yüksek refah standardına ulaşacağına, yakın vadede kalkınmış, büyümüş, zenginleşmiş, fiyat ve finansal istikrarıyla gelir ve servet dağılımı adaletini sağlamış bir Türkiye’nin yıldız gibi parlayacağına yürekten inanıyorum. Hayat pahalılığı kaderimiz değildir. Kur, faiz ve enflasyondaki oynaklıklar sağlıklı bir yönetim sistemi, güçlü bir iktidar ve millet desteğiyle gündemdeki ağırlığını inşallah kaybedecektir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, siyasal ve ekonomik istikrarın güvencesidir. Böylelikle ekonomide huzur ve refah sökün edecektir. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında 3 Haziran 2023 tarihinde açıklanıp göreve başlayan ikinci dönem cumhurbaşkanlığı kabinesi Türkiye ekonomisinin maruz kaldığı risk ve tehlikeleri en aza çekmek için kolları sıvamıştır. Biz gelecekten umutluyuz. Çünkü Türkiye’mizi seviyor, milletimize güveniyoruz. El ele verdikçe her zorluğu yeneceğimiz kanaatindeyiz. Hiçbir vatandaşımızı enflasyona ezdirmeme gayesi taşıyan bir iktidar görevinin başındadır. Bizde bu gayenin sonuna kadar yanındayız. Memurlarımıza ve emeklilerimize yapılacak zamlarında destekçisiyiz. Ekonomik şartlar iyileştikçe, ekonomik toparlanma genişledikçe ümit ediyorum ki memur ve emeklilerimizin maaşları çok daha yüksek düzeylere ulaşacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi işçinin, memurun, esnafın, emeklinin, çiftçinin, sanayicinin, müteşebbisin, bakıma muhtaç her insanımızın arkasındadır. 1 Temmuz 2023 itibariyle tüm kamu görevlilerimizin maaşlarında ilk 6 aylık enflasyon farkına ek olarak, yılın ikinci yarısı için toplu sözleşmeden kaynaklanan oranla toplam yüzde 17,55’lik zam ve seyyanen net 8 bin 77 liralık artış yapılacaktır. Gönül isterdi ki bu maaş yükselişi daha da fazla olsun. Ancak bütçe imkanları bellidir. Türkiye ekonomisinin türbülanstan çıkma sürecinin zorlukları ortadadır. Kamu çalışanlarımızla ilgili gelişmeler böyleyken sayıları 15,9 milyona ulaşmış emeklilerimize yapılan yüzde 25’lik maaş artışı gördüğümüz kadarıyla makul ve yeterli bulunmamıştır. Milliyetçi Hareket Partisi açık ve samimi teklifimiz şudur; ilk olarak memur maaşlarına ilavesi planlanan 8 bin 77 liralık seyyanen artışın kök ücrete ve aynısıyla emekli maaşlarına yansıtılması beklentimiz ve talebimizdir. İkinci olarak; perakende kanunda haksız rekabeti önleyecek değişiklikler yapılması, sosyal güvenlik üst limiti gelir vergisi dilimleri ve kıdem tazminatıyla ilgili düzenlemeler işçi, işveren yararını dikkate alacak şekilde gözden geçirilmelidir. Enflasyondaki düşüşe eş zamanlı olarak işçilerimize ve asgari ücretle geçinen kardeşlerimize yapılan iyileştirmelerle beraber, memur ve emeklilerimizin maaşlarının artırılması satın alma gücünü nispeten koruyacaktır. Milletimizin her güzel insanına ne yapsak eksik ne versek azdır. Döviz fiyatlarındaki dalgalanmalardan, haksız fiyat artışlarıyla istifadeye kalkışan fiyat etiketlerini güncellemek bahanesiyle acımasızlığa ortak olan, vatandaşlarımızın kesesine, devletimizin kasasına göz koyan fırsatçılarla da amansız şekilde mücadele edilmelidir. Hiç kimse ahlaksız bir kazanç hırsının yanlarına kalacağını sanmamalıdır. Vatandaşlarımızın ekmeğinden aşıranlara kesinlikle göz açtırılmamalıdır. Harç ve vergilerdeki yeni düzenlemeler karşısında ‘kaşıkla verilip kepçeyle alınıyor’ diye yaygara koparan müflis siyasetçileri de iyi niyetten yoksun, samimiyetten uzak, ekonomik gerçeklerinden tamamen kopuk olduğunu hem not hem de teyit ediyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi’nin Türkiye ekonomisi hakkında söyleyeceği pek çok şey vardır ve bunlar temelsiz değildir. Bu kapsamda parti olarak ekonomik büyüme, sosyal gelişme ve milli bütünleşme temelinde geleceğin ekonomi vizyonunu 20 uzman ve akademisyenimizin iştirakiyle hazırlayıp kamuoyunun bilgisine sunduğumuz hafıza kaybına uğramamış her insanımızın malumudur. CHP’de çarşı karışmış, İYİ Parti’de sular ısınmış bizi ne ilgilendirir. Yüzde 1 oy bile alamayan partiler grup kuruyormuş bizim ne işimiz olur. Birbirlerini dolandırıp tek ayak üstünde satıyorlarmış. Alan biz değiliz, satan biz değiliz. Bizim ne alakamız var. Biz millete bakarız ‘ne diyor ne istiyor varlığını ve devamlılığını nasıl koruyor’ diye. Biz devlete bakarız ‘ne yapıyor, hangi zorluklarla savaşıyor’ diye. Biz ‘vatana bakarız ihtiyaç baş gösterirse belki feda oluruz’ diye. Biz ‘al bayrağa bakarız yan bakan çıkarsa gözünü oyarız’ diye. Belçika, Kanada, Danimarka, Fransa, İzlanda, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, Portekiz, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri arasında 4 Nisan 1949 tarihinde Washington’da imzalanan Kuzey Atlantik Antlaşması yalnızca askeri ve güvenlik boyutuyla değil, siyasi ve ekonomi müktesebatıyla da dünya dinamiklerini birçok cepheden etkilemiştir. Anlaşmanın ikinci maddesinde taraf ülkelerin uluslararası ekonomi politikalarındaki bütün aykırılıkları izaleye çalışacakları vurgulanarak bir yönüyle küresel kapitalizm güvenlik şemsiyesi altına alınmıştır. 74 yıllık mazisi olan NATO Soğuk Savaş’ın iki kutbundan birisini teşkil etmiştir. Bilindiği üzere, Türkiye’nin Kuzey Atlantik Anlaşmasına Katılım Protokolü 17 Ekim 1951’de Londra’da tanzim edilmiş, mezkûr anlaşma ve protokolün kabulüyle ilgili kanun teklifi 18 Şubat 1952 Pazartesi günü TBMM’de onaylanmış, 19 Şubat 1952 tarihli Resmi Gazetede de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Türkiye’nin NATO’yla ittifak kültürü 71 yıllık gelgitli bir maziye dayanmaktadır. Ne var ki köprülerin altından çok sular akmıştır. Ne dünya eski dünyadır ne de Türkiye 1950’li yılların Türkiye’sidir. Bir defa bu yalın ve yakın gerçeğin telaffuz sorumluluğu bihakkın omuzlarımızdadır. Türkiye, NATO hukuku çerçevesinde üstlendiği askeri, stratejik ve siyasi misyonları harfiyen yerine getirirken aynı hakkaniyeti, aynı hassasiyeti maalesef ittifak ortaklarından görmemiştir. Bugüne kadar hiçbir görevden, hatta hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan Türkiye’nin milli güvenliği hemen hemen her seferinde göz ardı edilmiştir. Finlandiya’nın katılımıyla NATO üyesi ülkelerin sayısı 31’e çıkmıştır. Şimdi üyelik peronuna İsveç yanaşmıştır. Bu ülkenin üyeliğine karşı Türkiye’nin haklı ve meşru itirazları vardır. İsveç’in terörle arasına mesafe koymaktan ısrarla imtina ettiği malumlarınızdır. Üstelik İsveç hükümetinin Kur’an-ı Kerim’e yönelik şerefsiz ve vandal saldırıları sürekli alttan aldığı, görmezden geldiği, sıkışınca da durumu kurtarmak için cılız kınama mesajları yayımladığı bilinen bir husustur. Türkiye dayatmaları sineye çekecek kabile devleti değildir. NATO’nun açık kapı politikasının maksat ve mahiyeti de milli bekamızdan, egemenlik haklarımızdan, iç ve dış güvenlik mülahazalarından daha mühim, daha öncelikli olamayacaktır. Geldiğimiz bu aşamada cevabını aradığımız sarsıcı soru şudur: Milli varlığımızı doğrudan tehdit eden kanlı terör örgütlerine kucak açan, bunların terörist devşirmesine ve haraç toplamasına kendi başkentinde göz yuman mahut ülkeyle bir güvenlik mimarisinin bünyesinde nasıl buluşacağız? Böylesi bir acizliğe nasıl göz yumacağız? Bunu nasıl hazmedeceğiz? Sadece ABD istedi diye, F-16’yla ilgili parmak sallanıyor diye zillete tamam mı diyeceğiz? İsveç, PKK’nın Avrupa’daki mağarasıdır. Kandil Dağı neyse Stockholm aynısıdır. İsveç hükümeti bugüne kadarki köhne ve kötürüm politikalarından 180 derece dönüş yaparsa, bu çerçevede bir ıslah ve terbiye hali müşahhas ölçülerde görülürse, bizim diyeceğimiz bir şey yoktur, nitekim karar Sayın Cumhurbaşkanımızındır. Kaldı ki, İsveç askeri unsurları fiilen NATO operasyonlarına dahil olmaktadır. 26 üyesi NATO ülkesi olan Avrupa Savunma Birliği içinde İsveç de yer almaktadır. İsveç’in dolaylı yollardan NATO korumasına alındığı, ABD’nin Avrupa’daki ana üstlerinden birisi olduğu meydandadır. 19 Haziran 2023 tarihinde ABD’ye ait 2 adet B-1B Lancer uzun menzilli stratejik bombardıman uçağının İsveç’e konuşlanması tesadüf değildir. Kuşkusuz NATO’nun da Türkiye’nin ahlaki ve hukuki tezlerini, milli güvenliğiyle ilgili duyarlılık ve taleplerini gözetmesi ihmali ve inkarı olmayan bir sorumluluğudur. Bir defa ABD başta olmak üzere, NATO üyesi bazı ülkelerin PKK/YPG’yle irtibat ve ilişkileri kabul ve izah edilemez boyutlardadır. ABD’li yetkililerin, PKK/YPG terör örgütüyle “taktiksel ve dönemsel ittifak” içinde olduklarını açıklamaları kaygı ve utanç verici bir ilkellik, NATO ittifak ahlakına şirret bir suikasttır. ABD, terör örgütüyle ittifak halindeyse, Türkiye’yle yaptığı ve kurduğu ittifaka ne diyeceğiz? Bunu nasıl ifade edeceğiz? Bu yaman çelişki NATO’nun itibar ve inandırıcılığını, ABD’nin dostluk ve müttefiklik iradesini yıllar içinde aşındırmıştır. Biz, gündüz şapkalı gece külahlı ne dost istiyoruz ne de ittifak ortağı arıyoruz. Müttefik olacaksak mertçe olalım, adam gibi olalım, karşılıklı hak ve çıkarlara sonuna kadar da saygılı olalım. 12 Eylül’de söylenen ‘bizim çocuklar başardı’ itirafını unutmadık. 15 Temmuz gecesi tepemizde uçuşan NATO uçak ve helikopterlerini, bunları kullanan alçak ve ahlaksızları unutmadık. Türkiye’yi içeriden çökertmek, milli bağları çözmek, devlet ve millet varlığını çürütmek için NATO oyunlarını ve küresel emperyalizmin komplolarını asla hatırımızdan çıkarmadık. 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan vahşet ve ihanetin henüz NATO namına kuşkulu ve tartışmalı pek çok noktası olduğunu da biliyor ve gerilen sinirlerimizle yumruğumuzu sıkıyoruz. FETÖ’cü alçaklar, Fransa’da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin önünde miting yaparken NATO müttefiklerimizden gık çıkmadı. Teröristbaşı Gülen’in Pensilvanya’dan yaka paça alınıp ülkemize iadesi bugüne kadar bir türlü gerçekleşmedi. Hala FETÖ’nün kripto damarının siyaset, bürokrasi, eğitim, ekonomi, medya ve diğer alanlarda dip dalga halinde faaliyet içinde olduğunu bilmeyen, duymayan, görmeyen kalmadı. FETÖ’yü başımıza bela eden azgınlaşmış Türk ve İslam düşmanlarıdır. Aynısını PKK/YPG için de söylemek mümkün ve mutlaktır. Bizim nezdimizde PKK neyse FETÖ odur. Ve bu iki hunhar terör örgütünün acımadan, gözünün yaşına bakmadan kökü kazınmalıdır. Gerekirse NATO üyesi bir kısım ülkeyle yüzleşmek, hesaplaşmak, sayfaları ıstırapla damgalanmış kara kaplı defterleri açmak kaçınılmaz bir mecburiyet olarak gündeme gelebilecektir. 15 Temmuz 2016’da vatan kurtarılmıştır. 15 Temmuz 2016’da devlet kurtarılmıştır. 15 Temmuz 2016’da mukaddesat kurtarılmıştır. 15 Temmuz 2016’da işgal ve istila hevesleri hainlerin ve haşhaşilerin kursağında bırakılmıştır. NATO heyecanlı bir futbol müsabakasını seyreder gibi ihaneti seyretmiş, hatta zemin hazırlamıştır. Bizim NATO’ya bakışımız bellidir. Esasen hiç değişmemiştir. Dünya’nın NATO’dan ve ABD’den ibaret olmadığı bilinmelidir. Fakat Türkiye’nin stratejik tercih ve kararlarının da arkasında duracağımızı, Litvanya zirvesini tek yürek halinde takip edip ülkemizin çıkarları neyi gerektiriyorsa onun yanında olacağımızı üstüne basa basa ifade ediyorum.”