Güncel

Akşener: Bu devletin imamına kim, neden ve nasıl baskı yapıyor?

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Meclis'teki grup toplantısında gündeme ilişkin yaptığı değerlendirmelerde dün akşam TBMM Genel Kurulunda kabul edilen İsveç'in NATO'ya katılımını sert bir dille eleştirdi. Akşener, “İktidar ile hizalanmayacağız.” diyenlerin; “AK Parti’yle, aynı bildiriye imza atmayız.” diyenlerin; iktidarla birlikte, aynı vahim yanlışa, şaşırtıcı bir uyum içerisinde, el kaldırışlarına şahit olduk" diyerek tepki gösterdi.

Abone Ol

Haber Merkezi - İYİ Parti lideri Meral Akşener, TBMM'de haftalık grup toplantısında konuşuyor. Akşener'in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:

"Ülkemizin elindeki koz uçup gitti"

Sözlerimin başında; Dün, Gazi Meclisimizde gerçekleşen, çok önemli bir oylamaya, değinmek istiyorum. Biliyorsunuz; İsveç’in, NATO’ya katılım protokolü; İYİ Partimizin, “hayır” oyuna rağmen; Cumhur İttifakı ve CHP oylarıyla, maalesef kabul edildi.

Ve böylece; Milli güvenliğimiz için, talep ettiğimiz hususlar; henüz yerine getirilmemiş; muhataplarımız tarafından, kabul edilebilir adımlar, henüz atılmamış olduğu halde; ülkemizin elindeki, çok önemli bir koz; adeta bir muammayla, elimizden uçup, gitmiş oldu… 

Ancak, öyle bir oylama yaşadık ki; Adeta, bir turnusol kâğıdı niteliğindeydi… Bir tarafta; madde madde şartlar açıklayıp, bol keseden atanların; içerde efelenip, dışarda sus pus olanların; daha önce, nicesine şahit olduğumuz, tornistanlarını izledik.

Diğer taraftaysa; “İktidar ile hizalanmayacağız.” diyenlerin; “AK Parti’yle, aynı bildiriye imza atmayız.” diyenlerin; iktidarla birlikte, aynı vahim yanlışa, şaşırtıcı bir uyum içerisinde, el kaldırışlarına şahit olduk. Dün de gösterdik ki her türlü baskıya dayatmaya rağmen dimdik duran bir İYİ Parti var.

"Siz bu milletle, dalga mı geçiyorsunuz?"

Gerçeklerin, bir gün mutlaka, ortaya çıkmak gibi; çok güzel bir huyu vardır…” Nitekim; bunun yeni bir örneğine de, birkaç gün önce; milletimize yıllardır, utanmadan yalan söyleyen TÜİK’in; basına yansıyan, itiraf niteliğindeki, fevkalade çarpıcı bir tespitiyle, şahit olduk.  Neymiş? Vatandaş, açıklanan enflasyonun, 2 katını “hissediyormuş”… 

Yani; TÜİK’in, yüzde 64,7 olarak açıkladığı, 2023 yılı, tüketici enflasyonu; Yine TÜİK’in yaptığı, hesaplamalara göre; vatandaşlarımızca, yüzde 129,4 olarak “hissediliyormuş”… Güler misin, ağlar mısın?... İstatistik kurumu değil; meteoroloji enstitüsü mübarek…

Üstelik, aradaki farkın sebebi de; böyle ciddiyetsiz bir tespitten beklenenin aksine; balkanlardan gelen, yüksek enflasyon dalgası; veya, döviz kurlarındaki, yüksek nem oranı değil; Tüketim alışkanlıkları ve harcama kalıplarıymış…

Yani sorun, TÜİK’te değil; 85 milyon olarak, bizzat bizlerdeymiş… Sorun, TÜİK’in, uydurma rakamlarında değil; bizim, tüketim alışkanlıklarımızdaymış… Sorun, iktidarın, yanlış ekonomi politikalarında değil; bizim, harcama kalıplarımızdaymış…

Allah aşkına; siz bu milletle, dalga mı geçiyorsunuz? Kardeşim; İnsanlarımız, demir mi yiyor? Çimento, tuğla mı yiyor? Et, süt, yumurta yiyor. Ekmek yiyor, peynir yiyor, sebze yiyor. Tutup da, “Milletin tüketim alışkanlıkları yanlış.” demek; Millete, “Ekmek bulamazsan, git tuğla ye.” demekle aynı şeydir. Bir büyük ciddiyetsizliktir, bir büyük saygısızlıktır.

"En düşük emekli maaşını, bir an önce, asgari ücret seviyesine çıkartın"

Tam 3 yıldır; iktidara bu soruyu soruyoruz! Tam 3 yıldır; bu garabete, bir an önce, son verilmesini istiyoruz! Tam 3 yıldır; “Emekli maaşlarını, asgari ücretle eşitleyin.” çağrısını yapıyoruz. Ama bu 3 yılın sonunda; Bırakın, iktidar tarafından bir adım atılmasını; emeklilerimiz için, her geçen gün, daha da kötüleşen bir tabloyla, karşı karşıyayız.

2002 yılında, en düşük emekli maaşı, asgari ücretin, 1.3 katıyken; bugün, yüzde 60'ına düştü…10 yıl önce, asgari ücret, 850 lirayken; en düşük emekli maaşı, 1050 liraydı. Bugün ise; asgari ücret, 17 bin liraya çıktı; ama en düşük emekli maaşı, 10 bin lirada kaldı.

Daha 10 yıl önce; asgari ücretin, yüzde 24 üzerinde maaş alan emeklilerimiz; bugün, asgari ücretlinin, neredeyse yarısı kadar maaş alıyor. Memlekette açlık sınırı, 14 bin 431 lirayı bulmuş; Yoksulluk sınırı, 47 bin 9 lira olmuş; İktidar ise; en düşük emekli maaşını, 10 bin lira yapmakla övünüyor… Gerçekten ibretlik…

Sayın Erdoğan; Emeklilerimizin üzerindeki ağır yükü, derhâl kaldırın. En düşük emekli maaşını, bir an önce, asgari ücret seviyesine çıkartın. En düşük emekli maaşında yapılan artışlardan, tüm emeklilerimizin, faydalanmasını sağlayın. Kök maaş işinden, derhal vazgeçin. Yüksek ücret üzerinden ve yüksek günle prim ödeyenleri, daha fazla cezalandırmayın.

"Bu devletin imamına kim, neden ve nasıl baskı yapıyor?"

Bir cami imamının, hutbede; şehitlerimizle ilgili bölümü, okumaması rezaleti üzerinden; yine bir kavga çıktı. Üstelik, o kadar vahim bir kavga ki… Bir yanda imam, kendisine baskı yapıldığını söylüyor. Diğer yanda ise, imama görevini hatırlatan kaymakamla ilgili; sözde iddialar havada uçuşuyor. Kaymakamın bıyığının şekli bile; şehitlerimizin, aziz hatırasına yapılan saygısızlığın, önüne geçiyor.

Allah aşkına, böyle bir rezalet olabilir mi? Bu devletin imamına kim, neden ve nasıl baskı yapıyor? Hayırdır? Türkiye’de bölgelere göre, çok hukuklu bir düzene mi geçtik? Yerine göre, camisine göre, baskısına göre; farklı hutbeler okutmaya mı başladık? Devleti yönetenler, bunları neden açığa çıkarmıyor? Diyanet neden sessiz kalıyor?

"Sevincimizde ortaklaşamadık"

Biliyorsunuz, 19 Ocak gecesi; Cumhuriyet tarihimizde, bir ilk yaşandı. Astronotumuz, Alper Gezeravcı; uzaya çıkan, ilk Türk oldu. Cumhuriyetimizin, 100’üncü yılında yaşanan, bu güzel gelişme; aslında her Türk’ün, mutlu olacağı bir gelişmeydi. Şanlı bayrağımızın, uluslararası uzay istasyonuna çıkması, her Türk’ün, gururlanacağı bir tabloydu. Ama maalesef; bu konuda bile, utanmazca ayrıştırıldık…

İlk başta; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, iktidardan ibaret görenlerle, onları küçümseyenler arasında; bir garip tartışma başladı. Sonrasında ise, astronotumuzun, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzü anarak; “İstikbal göklerdedir!” demesi üzerinden; bu sefer de, tersine bir meydan okuma alanı oluşturuldu. Atatürk’ümüze düşman olanlarla; kendi tapulu mülkü zannedenlerin; bol gürültülü, horoz dövüşünün ortasında; millet olarak, yine bir sevincimizde, bir gururumuzda, ortaklaşamadık.

"2023 bitti ama aya sert iniş yapılamadı"

Oysa; Bir yandan gururlanırken; Bir yandan da, tartışılması gereken şeyler yok muydu? Elbette vardı. Ama tartışmamız gereken şey; Atatürk değildi. Tartışmamız gereken şey; Astronotumuzun, siyasi tercihleri değildi. Tartışmamız gereken şey; milletimize verilen sözlerdi. Hatırlayın; Daha 2021 yılında, Sayın Erdoğan, bir söz vermişti. Demişti ki; “İlk aşamada, 2023 yılı sonunda, yakın dünya yörüngesinde ateşleyeceğimiz, kendi millî ve özgün, hibrit roketimizle, aya ulaşarak, sert iniş gerçekleştireceğiz.” 2023 bitti, c. Asıl sorgulanması, asıl tartışılması gereken, işte buydu.

Yıl oldu 2024… Ama biz, bir başka ülkenin, ticari bir şirketi aracılıyla; bir vatandaşımızı, uzaya gönderebildik. İşte bizim asıl tartışmamız gereken; Bunu, kendi imkân ve kabiliyetlerimizle; kendi teknolojimizle; neden hâlâ yapamadığımızdı! 

Bizim asıl tartışmamız gereken; Küresel rekabetin, en önemli merkezlerinden birinde olup da; uluslararası rekabet gücümüzü, neden hâlâ artıramadığımızdı. Ve her şeyden önce, bizim asıl tartışmamız gereken şey; Tüm bunları yapabilecek güçte bir ekonomiye, neden hâlâ sahip olamadığımızdı.