Güncel

9. Yargı Paketi'nde yer alan "etki ajanlığı" düzenlemesi neyi hedefliyor?

Gazeteciler Cemiyeti Avukatı Gökhan Tekşen 9. Yargı Paketi taslağında yer alan, "etki ajanlığı" olarak bilinen düzenlemenin detaylarını, basın ve STK’lara olası etkisini 24 Saat’e değerlendirdi.

Abone Ol

Ahmet Çağatay Bayraktar

9. Yargı Paketi taslağının ayrıntıları belli oldu. Taslakta, kamuoyunda “etki ajanlığı” olarak bilinen düzenleme diğer faaliyetler başlığıyla yer alıyor. Diğer faaliyetler başlığı altında yer alan maddenin ise gazeteci, sivil toplum örgütleri ve siyasi partiler üzerinde baskı unsuru oluşturabileceği düşüncesi hâkim.

ANKA Haber Ajansı’nın ulaştığı 9. Yargı Paketi taslağı 38 maddeden oluşuyor. Kamuoyunda en çok tartışılan madde ise “etki ajanlığı” faaliyetlerini tanımlayan 22. madde olarak yer alıyor. 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 339’uncu maddesinden sonra eklenmesi önerilen “etki ajanlığı” ile ilgili maddenin gerekçesinde ise “Devletin iç veya dış siyasal yararına yönelik olarak gerçekleştirilen bazı faaliyetlerin cezalandırılması kabul edilmektedir. Bu kapsamda iktisadi, mali, askeri, milli savunma, kamu sağlığı, kamu güvenliği, kamu düzeni, teknolojik, kültürel, ulaştırma, haberleşme, siber alan, kritik altyapılar ve enerji gibi diğer yararlar da devletin iç veya dış siyasal yararları kavramı içinde kabul edilecektir. Dolayısıyla bu gibi yararlar aleyhine gerçekleştirilen faaliyetler de suçun konusunu oluşturabilecektir” ifadesi yer alıyor. Bu ifadeden hareketle gazetecilerin haber yapma ve yayma özgürlüğüne darbe vurulacağı endişesi hakim.

Peki bu endişelerin kaynağı nedir? 9. Yargı Paketi’nin gazetecilere olan olası etkilerini Gazeteciler Cemiyeti Avukat Gökhan Tekşen 24 Saat Gazetesi için değerlendirdi.

"Suç tanımı belirsiz"

“Etki ajanlığı” ile ilgili maddenin 2020’de uygulanmaya başlanan Türk Ceza Kanunu’nda TCK 217/A olarak geçen ve Sansür Yasası olarak adlandırılan maddeyle eşdeğer olduğunu söyleyen Tekşen, taslakta yer alan düzenlemenin ise gazeteciler, sivil toplum örgütleri ve siyasetçiler için tehdit olduğunu belirtti. Taslağın hukuki belirsizliğine vurgu yapan Tekşen, “Bu düzenleme ile herkes ajan ilan edilebilir. Halbuki hukukun temel ilkeleri var. Kanunsuz suç ve ceza olmaz. Demokratik hukuk devleti ilkelerine aykırı bir taslak ile karşı karşıyayız. Düzenleme, Kuzey Kore benzeri hukuki bir rejimin sinyali niteliğinde” dedi.

"Her haber casuslukla itham edilebilir"

Taslağın gazetecileri toptan tehdit altında bıraktığını vurgulayan Tekşen, özellikle diplomasi muhabirlerinin yaşayabileceği olası hukuki sorunları işaret etti:

“Diplomasi muhabirleri işleri gereği yabancı misyonların farklı seviyeden temsilcileri ile haber yapmak amacıyla sürekli iletişim halindedir. Fakat meslekleri gereği girecekleri her diyalog, onların ‘casuslukla’ itham edilmesine neden olabilir. Bunun yanında Türkiye’de yaşayan ve çalışan yabancı basın mensupları, uluslararası medya kuruluşlarının Türkiye ayağında çalışanlar da bu kanun tasarısına göre ajanlıkla itham edilebilirler. Çeşitli proje ve çalışmalar için dış finansmandan yararlanan STK’ler de ajanlıkla suçlanabilir.”

Tekşen tasarıda yer alan ifadeleri işaret ederek, "5237 Sayılı Kanunda 'Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk' suçlarının düzenlendiği, ancak bu düzenlemenin 'Belge ve bilgi temini veya açıklanması dışında devletin güvenliği ile iç veya dış siyasal yararları aleyhine olacak şekilde gerçekleştirilen diğer faaliyetler bakımından herhangi bir yaptırım öngörülmemiştir' denilerek yetersiz olduğu dile getirilmiş ancak diğer faaliyetler denilerek bir belirsizlik oluşturulmuş" dedi.

Muhalefet partileri de baskı altına girecek

Uygulamada olan ve kamuoyunda Sansür Yasası olarak adlandırılan Dezenformasyon Yasası’nın mevcut durumda gazetecilerin üzerine ağır bir yük olduğunu savunan Tekşen, mevcut uygulamanın yanında neden yeni bir cezai yaptırıma ihtiyaç duyulduğu sorusunu şu şekilde yanıtladı:

“Ben bu tasarıyı daha büyük bir baskılamanın işareti olarak görüyorum. Çünkü mevcut hükümet yerel seçimlerde uzun bir aradan sonra ikinci parti oldu. Mağlubiyet olarak adlandırılan bu seçim ile 9. Yargı Paketi’nin birlikte okunması gerektiğini düşünüyorum. Tasarıda ‘İç ve dış siyasi menfaatlerin gözetilmesi’nden bahsediliyor. Bu noktada sadece gazeteciler değil, halk tarafından eleştiri yetkisini almış olan muhalefet de baskı altına girecek. Bu açıdan siyasal yaşamda istenen ‘tek tipleşmeye’ giden en sert adım olarak görüyorum söz konusu taslağı.”

Tasarı yumuşamaya engel olur mu?

Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) yerel seçimlerden sonra yaptığı ‘siyasette yumuşama’ çağrısına da atıfta bulunan Tekşen, “Elbette yumuşama siyasi yaşam ve toplumsal huzur için gerekli. Demokrasilerde siyasi partiler de birbirleriyle diyalog kurmalı. Siyasilerin yumuşama ve normalleşme çağrıları, yapılan tüm görüşmelere rağmen 9. Yargı Paketi taslağı bize bir yumuşama olmayacağını gösteriyor” yorumunda bulundu.

Söz konusu düzenlemede “etki ajanlığı” olarak adlandırılan maddede neler var?

”Madde 339/A- (1) Bu bölümde düzenlenen suçları oluşturmamak kaydıyla, Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda;
a) Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları ya da Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranlar, b) Türkiye’de suç işleyenler, hakkında, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir. Fiilin, bu bölümde düzenlenen suçlar dışında başka bir suç oluşturması halinde hem bu suçtan hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.
(2) Fiil, savaş sırasında işlenmiş veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karşı karşıya bırakmış ise faile sekiz yıldan oni ki yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suçun, milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birimler ile proje, tesis ve hizmetleri yerine getiren kurum ve kuruluşlarda görev yapanlar tarafından işlenmesi halinde verilecek ceza bir kat artırılır.
(4) Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanı’nın iznine bağlıdır.”