Zirveyi bırakmıyoruz

Utku ŞENSOY Soma ve Ermenek’teki maden facialarının acısı henüz belleklerimizdeki tazeliğini yitirmemişken, Bartın’dan gelen haber yüreğimizi dağladı. Birileri hamasete sa...

Abone Ol
Utku ŞENSOY Soma ve Ermenek’teki maden facialarının acısı henüz belleklerimizdeki tazeliğini yitirmemişken, Bartın’dan gelen haber yüreğimizi dağladı. Birileri hamasete sarılırken, ateş her zamanki gibi düştüğü yeri yaktı. Bu kez de 41 ocağa ateş düştü. Uluslararası Çalışma Örgütü raporuna göre, Türkiye işçi ölümlerinde dünyanın zirvesinde yer alıyor. Sosyal devletin gereği, tüm yurttaşlardan olduğu gibi çalışanların can güvenliğinden de devlet sorumludur. Yıllardır gereken önlemlerin alınamamış olması ve felaketlerin ardından sorumluların hesap vermemesi, insan yaşamı bu kadar mı değersiz sorusunu gündeme getiriyor. *** GREV DALGASI Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısıyla başlayan ambargo savaşları sonucu Avrupa’da doğalgaz sıkıntısı baş gösterdi. Fahiş biçimde artan doğal gaz ve elektrik fiyatları yaşlı kıtada eşi benzeri görülmemiş bir krize neden oldu. Avrupa’da Euro bölgesi enflasyonu yüzde 9’u aşınca enflasyon nedeniyle sendikalar hükumetleri topa tutup çalışanları greve götürdü. Grev ve protestoların ardından köşeye sıkışan yönetimler, sendikaların taleplerine boyun eğip, çareyi çalışanların ücretlerini iyileştirmekte buluyor. Aslında bizim uzun zamandır unuttuğumuz bu durum, demokrasinin beşiği Avrupa’da zaten onlarca yıldır süregelen bir gelenektir, demokrasinin de gereğidir. Hükumet çalışan kesimi mağdur ettiğinde sendikalar işçiye, çiftçiye, çalışana iş bıraktırıp hakkını grev ve gösteriler yoluyla çatır çatır alır. Buna karşı gelip direnen, çalışanı mağdur eden hükumetlere ise ilk seçimde sandıkta kalır! Ülke zenginliklerinin eşit ve adil biçimde paylaşılması bu şekilde olur. Muhalif, aykırı sendikalar güçler ayrılığının vazgeçilmezidir, köklü demokrasiler için yaşamsal supaptır. *** OLUMSUZ ETKİLER Avrupa Birliği’nde yaşanan ekonomik sıkıntılara vurgu yapıp, ülkemizi güllük gülistanlık gibi gösterme çabasında olanların göz ardı ettiği bir gerçek var; Türkiye’nin en büyük ticari partneri sürekli atıp tuttuğumuz Avrupa Birliği ülkeleridir. 180 milyar dolar seviyesindeki ticaret hacmimizi görmezden gelip bugünden yarına eksen değiştirip Afrika, Asya, Orta Asya alternatiflerinin olduğu saflığına sığınmak ütopik bir popülizmdir. Tabii ki de ticari partner yelpazemizi geliştirelim, Çin’den Afrika’nın balta girmemiş ormanlarına kadar mamullerimizi pazarlayıp, hammaddeyi en uygun yerlerden yurdumuza getirip işleyelim. Ancak unutmayalım Pandemi sonrası Avrupa’da yaşanan enerji krizi bu kış ülkemize “yol-su elektrik” olarak bir şekilde misliyle geri dönecektir. Tek taraflı Gümrük Birliği sonrası AB ne zaman hapşırsa, Türkiye nezle olur. Dileriz bu kez yatağa düşmeyiz, sıkıntıyı hafif atlatırız. *** SANSÜR “Dezenformasyonla mücadele” amacıyla hazırlanan kanun teklifi, Cumhur ittifakının oylarıyla Meclis’ten geçerek yürürlüğe girdi. Yasaya göre, sosyal medyada halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kişiler 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacak. Yasa uyarınca, basın kartı düzenlemesi çerçevesinde, basın kartı sahibinin, kanunda belirtilen niteliklere sahip olmadığının anlaşılması halinde basın kartı, İletişim Başkanlığınca iptal edilecek. İnternet Siteleri düzenlemesi uyarınca da kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce faaliyet gösteren internet haber siteleri, üç ay içinde yükümlülüklerini yerine getirmek zorunda olacak. Bu konuda şahsi görüşlerimi bir kenara bırakıp, yasanın yurtdışındaki yansımasını kısaca aktarıp ülkemizde olup bitene yabancı gözüyle bakalım. Almanya Dışişleri Bakanlığı yasanın yürürlüğe girmesinin ardından Türkiye’ye seyahat edecek yurttaşlarını uyarıp, sosyal medya paylaşımları konusunda dikkatli olmaya çağırdı. Bakanlık, Türkiye’ye yönelik mesajlar konusunda uyarıda bulunup, “Almanya’da temel ifade özgürlüğü hakkı kapsamında yer alan sosyal medyada yapılan açıklamaların, paylaşımların, yorumların veya gönderilerin beğenilmesinin artık Türkiye’de cezai kovuşturma için yeterli olduğuna” dikkat çekti. Alman Bild gazetesi de, söz konusu yasa ile hapis cezasını hatırlatırken, “Yeni yasa ile Türkiye, tatil yapmak isteyen Alman turistler için daha tehlikeli hale mi geldi?” sorusunu yöneltti. Fazla söze gerek var mı?