Asgari Ücret Tespit Komisyonu bu akşam toplanıyor! Asgari Ücret Tespit Komisyonu bu akşam toplanıyor!
2011’den beri 13 Şubat, “Dünya Radyo Günü” olarak kutlanıyor. Türkiye’de ise radyo yayıncılığının başladığı 6 Mayıs, 2007’den beri “Radyo Günü” kabul ediliyor. 97 yıl önce ilk yayının Ankara’dan yapıldığı günlerden bugünlere çok şey değişmekle birlikte, bir zamanlar genç Türkiye’nin bilgiye aç, dönüşüme açık insanlarının gelişiminde büyük pay sahibi olan radyoların gönüllerdeki yeri hep başka oldu. Bursa’da “nostalji doktoru” olarak bilinen Şağın, koleksiyonuna ait 300’e yakın antika radyoyu bir müzeye bağışlayarak bu tarihi mirası ölümsüz kılmak istiyor
[caption id="attachment_264620" align="alignright" width="238"] Bursalı radyo tamircisi ve koleksiyoncusu Ahmet Ali Şağın[/caption] DİLEK ATLI / BURSA Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü (United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization-UNESCO) aracılığıyla, 2011 yılından beri 13 Şubatlar “Dünya Radyo Günü” olarak kutlansa da Türkiye’de radyo yayıncılığının başladığı 6 Mayıs 1927 tarihi temel alınarak 2007’den beri “Radyo Günü” kabul ediliyor. Öyle ya da böyle, Türkiye’de anılması gereken bir radyo tarihi var. Bu, öyle bir tarih ki temellerini büyük yaraların ve yoklukların sonrasında atmış, ayağa kalkmak için var gücüyle harekete geçmiş bir ülkenin insanlarına hizmet etmiş bir kültürün, uğraşın geçmişi… Hayatımızda 1927 yılından beri kendine yer bulunan, kâh evlerin başköşesinde ailece dinlenen, kâh otomobil ve taşınabilir tasarımlarıyla yanı başımızdan eksik olmayan radyolar, çağların ruhuyla birlikte şekil değiştirse de Türkiye’nin bir dönemine damga vurarak yaptığı yayınlarla ‘Halk Üniversitesi’ olarak anılmıştı. Türkçe’nin yanı sıra Fransızca ve İngilizce başta olmak üzere farklı dillerdeki yayınlarıyla Ankara’dan yayılan bu ses, birbirinden nitelikli spikerleri, içerik üreticileri, yapımcıları ve yazarlarıyla tüm dinleyenleri adeta kendine hapsetmişti. Eğlenceli, bilgilendiren, Türkiye ve dünyadan haberler veren, her yaştan izleyiciye hitap eden bu yayınlar, yurt dışındaki radyo kurumlarından tebrik mektupları bile alıyordu. Gelin, 13 Şubat Dünya Radyo Günü’nde, Türkiye Radyosu’na dünyada takdir kazandıran o isimlere ve seçkin ve faydacı yayıncılık anlayışına birlikte göz atalım ve Bursalı radyo tamircisi ve koleksiyoncusu Ahmet Ali Şağın’ın eski radyoları ile de zaman içinde yolculuğa çıkalım. Amatör yayınlardan altın yıllara 1927 yılının Mart ayında İstanbul Büyük Postanesi’nde kurulan küçük bir stüdyo ile ilk deneme yayını başladı. Ankara’da ise ilk yayın, Ankara Telsiz Telgraf İstasyonu’nda aynı yılın Haziran ayında bir konserin İstanbul’da dinletilmesiyle start aldı. Bu yayınlar, amatör denemelerdi ve birkaç yıl sonra dev bir “Halk Üniversitesi”ne dönüşecekti. 1934 yılında çıkarılan “Matbuat Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Görevlerine Dair Kanun” ile radyo yayıncılığı çalışmaları hız kazandı. 8 Eylül 1936’da ise Ankara ve İstanbul Radyolarının işletilmesi Posta ve Telgraf Teşkilatı (PTT) kurumuna verildi. Türkiye’de radyoculuğun altın yılları ise 1940’larda başlayacaktı. Bundan önceki tüm yayınlar, girişimler ve iyileştirmeler, bu altın yıllar için birer hazırlıktı. 1941 yılında Ankara Radyosu’na Vedat Nedim Tör’ün müdür olarak atanmasıyla radyoculuk tarihinde yeni bir sayfa açıldı. Artık Türk halkı radyosunun başından ayrılamayacaktı. İlgi çekici yayınlarıyla Ankara Radyosu 1930’lardaki ilk yayınlarda, devletçi bir anlayışa sahip yayınların sonrasında altın yılların yaşanacağı 1940’lar ve diğer on yıllarda daha halkçı içerikler hazırlamaya başlayan Ankara Radyosu’nun Radyo Programları Hazırlama Komitesi’nde çok değerli isimler vardı. Nurettin Artam, Dr. Galip Ataç, Feridun Fazıl Tülbentçi, Adnan Ötüken, Burhan Belge, Baki Süha Edipoğlu, Selim Sırrı Tarcan, Falih Rıfkı Atay, Ahmet Muhip Dıranas’dan oluşan komite, Türkiye’de eşi benzeri bir daha tekrarlanmayacak programlar oluşturdu. 1940’lı yıllarda her Ocak ayının ilk pazarı, o yılın yeni programlarının başlangıcı olarak kabul ediliyordu. Programlar ise çok seçkindi: • Nurettin Artam ile Radyo Gazetesi, 12 Ekim 1940 günü saat 20.15’te dinleyiciye ulaştı. Gazeteci Artam’ın hazırlayıp sunduğu program, o yılların en büyük dinleyici kitlesine sahipti. Anadolu’ya gazete bile haftada bir giderken Türkiye’nin hemen her yerinden radyo yayını ile ülke gündeminden haberdar olmak mümkündü. • “Dış Politika Hadiseleri” programıyla Prof. Dr. Ahmet Şükrü Esmer, dünyadan haberleri ve özellikle İkinci Dünya Savaşı ile ilgili gelişmeleri Türk halkına bildiriyordu. • Dr. Galip Ataç ve “Evin Saati” programı ise radyonun neden o dönemlerde Halk Üniversitesi olarak adlandırılmasını ispatlıyor adeta. Tıp eğitimini Fransa’nın Montpellier Üniversitesi’nde tamamlayan Galip Ataç, her gün 8.15’te yayına giren “Evin Saati” programıyla sıkıcılıktan uzak yararlı bilgilerle beslenmeden sağlığın hemen her konusuna kadar ayrıntılı bilgilerle özellikle ev hanımlarını bilgilendiriyordu. • Ulus’a Sesleniş programlarıyla dönemin başbakan ve bakanları değerlendirmelerini ve hedeflerini dinleyicilerle paylaşıyordu. Türk halkı evlerinde radyolarının başında kendilerine doğrudan seslenen devlet adamlarını adeta kıpırtısız dinliyorlardı. • “Ziraat Saati” ile Ali Rıza Uluçam, Cumhuriyet’in ilk yıllarında en önemli konu ziraattı. Konuya, Ankara Radyosu ilgisiz kalmadı ve Halkalı Yüksek Ziraat Mektebi mezunu, Ulus Gazetesi yazarı Ali Rıca Uluçam ile “Ziraat Saati”ni, her akşam 21.00’de dinleyicilere kızı Nevin Alaçam’ın sesiyle sundu. • Ankara Radyosu’nun dinleyicilerini radyolarının başında soluksuz bırakan eğlenceli ama daima bilgilendiren, örnek olan programlarıyla yıllarca yayınları süregeldi. Bunlar arasında Radyofonik Piyesler, Mikrofonda Tiyatro, Arkası Yarın gibi programlar başı çekti. Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü sanatçıları kusursuz performanslarla adeta tiyatro sahnelerini değerli yapıtlar ve uyarlama piyeslerle halkın evlerine taşıdı. • Türkiye’nin senfonik müzikle tanışması da Ankara Radyosu’nun evlere konukluğuna dayanıyor. Genç Türkiye’nin çağdaşlaşma adımları kapsamında Radyo Senfoni Orkestrası, Radyo Salon Orkestrası, Yaylı Sazlar Kuarteti, Radyo Caz Orkestrası ve Radyo Tango Orkestrası yayın yapıyordu. Pazartesi ve Perşembe günleri başlaya programlar saat 21.30’da yayına giriyor ve 45 dakika sürüyordu. • Feridun Fazıl Tülbentçi’den “Geçmişte Bugün” belki de en çok sevilen kısa programlardan biriydi. Dinleyicileri bilgilendiren program, Adil Kürşat’ın sesiyle o günün takviminde tarihteki olayları yalnızca 5 dakika sunuyordu. Her akşam 22.30’da dinleyicilerle buluşuyordu. • Ayşe Abla’nın “Radyo Çocuk Saati” ise minikleri radyolarının başına topluyordu. Her yaştan dinleyiciye hitap eden Ankara Radyosu, 14 Şubat 1941 akşamından itibaren “Radyo Çocuk Kulübü” adı altında programlar hazırlıyordu. Çarşamba 18.45’te başlayan “Radyo Çocuk Saati”nin yanı sıra 45 çocuktan oluşan “Radyo Çocuk Kulübü Korosu” da yayın yapıyordu. • Diğer ilgi çeken programların başında; “Güzel Türkçemiz” adlı programla Falih Rıfkı Atay, “Şiir Saati” programı için Ahmet Muhip Dıranas ve “Yazı Yazma Sanatı” programıyla Şevket Rado geliyordu. Ayrıca; Behçet Çağlar’ın “Mehmetçik Konuşuyor”, Adnan Ötüken’in “Kitap Saati”, Selim Sırrı Tarcan’ın “Terbiye Konuşmaları”, Vildan Aşir Savaşır’ın “Vücudumuzu Çalıştıralım”, Hazım Atıf Kuyucak’ın “İkindi Saati”, Faik Reşit Unat’ın “Biraz Da Tarih”, Çetin Altan’ın “Çetin Altan Konuşuyor” adlı programlar da çok dinleniyordu. Sizin sevdiğiniz spiker kim? O yılları yaşayan herkesin mutlaka favori spikeri bulunurdu. Sesiyle Türk halkının evlerinin bir üyesi olmayı başaran, Türkçesi ile hafızalarda yerini alan nice değerli sesler vardı: İlk kadın spiker Mebrure Hasekin, Hicri Sezen, Muvaffak Ergil, ilhan Lütem, Berter Esengin, Emel Gazimihal, Hikmet Münir Ebcioğlu, Baki Süha Edipoğlu, Bedia Değim, Nevin Uluçam ve niceleri… Ankara Radyosu spikerliği yapmanın çok prestijli olduğu su götürmezken 1950’li yıllarda Ankara Radyosu’nun kadrosuna yeni spikerler de eklendi: Can Okan, Kamuran Kıratlı, Yılmaz Tok, Kemal Kaltoğlu, Nadide Köksal, Hazin Güran, Ülkü Giray, Mukaddes Gözaydın, Serra Çınar, Deniz Seres, Turhan Diner, Zafer Celasun, Şebnem Savaşçı, Ülkü Kuranel, Jülide Gülizar, Aytaç Kardüz, Mehpare Çelik, Canan Kumbasar, Mesut Mertcan, Zafer Kiraz, Ercan Oyal ve Can Okan… On yıllar geçerken… Türkiye’nin radyoculuk geçmişinde 1940’lar ve 1950’ler altın yıllar sayılırken radyoculuk da gelişiyordu. Artık takvimler 1960’ları ve 1970’leri gösterirken Ankara ve İstanbul radyolarının kadroları nitelikli ve zor sınavlar ve ardından gelen eğitimlerle belirleniyordu. Program içerikleri dopdolu devam ederken gelişen teknoloji sayesinde radyo yayınlarının süreleri uzuyor ve ulaştığı hane sayısı artıyordu. Artık her evde, iş yerinde ve hatta kurumlarda bir radyo vardı. Kâh akşam ajanları dinleniyor, kâh Yurttan Sesler Korosu ile eğleniliyor, kâh her yaş ve cinsiyetten dinleyici kendine uygun bir programı soluksuz dinliyordu. Zeki Mürenler, Müzeyyen Senarlar, Hüseyin İleriler ve pek çok değerli müzisyenler radyo yayınlarıyla aynı anda ve canlı performans ile Türk milletini bir araya toplardı. Kıbrıs Çıkartması, Askeri Darbeler, İdamlar, Türkiye ve dünyadaki sokak çatışmaları gibi büyük meseleler de tanıdık seslerin anlatımıyla dinleyicilere aktarılırdı. İyi günde de, kötü günde de radyolar Türk milletini buluşturan ve günün nabzını belirleyen en önemli organdı. Radyoculuğun bu seçkin ve “Halk Üniversitesi” unvanına yakışır altın yılları 1980 ve sonrasında git gide azalarak müzik eğlence içerikleri yoğunluklu olmak üzere bambaşka bir yayın anlayışına dönüştü. Zamanın ruhuyla birlikte bugün ise yerini televizyon ve internet yayıncılığına bıraktı. Gazeteler kendi evrim sürecini geçirirken günümüzde internet yayıncılığı kapsamında yapılan podcast yayınlarının bir kısmı belki o günlere benzetilebilir. Yine de bir ulusun gelişiminde böyle büyük bir role sahip yayıncılığın bir daha eşi benzeri görülmedi demek de yanlış olmaz. Peki, gelin biraz da o günlerin baş aktörü radyolara göz atalım, hafızalarda kalan birkaç anıyla zaman içinde yolculuğa çıkalım. Ona “Nostalji doktoru” diyorlar Bursa’da “nostalji doktoru” olarak bilinen radyo tamircisi ve koleksiyoneri Ahmet Ali Şağın, bugüne kadar Türkiye’nin farklı şehirlerinde 30’un üzerinde yaptığı sergilerinin sonuncusunu geçtiğimiz aylarda gerçekleştirdi. Katılımın ve ilginin büyük olduğu sergi, Bursa’daki Tayyare Kültür Merkezi’nde radyo meraklılarını bir araya getirdi. 40 yıla yakındır eski radyo ve gramofonları tamir eden Şağın, Bursa’nın tarihi Yeşil semtindeki atölyesinde koleksiyonuna ait 300’e yakın antika radyoyu bir müzeye bağışlayarak bu tarihi mirası ölümsüz kılmak istiyor. Atölyesinde halen antika radyo tamiri yapan koleksiyoner, gerek kendisini bulan radyo sahipleriyle, gerekse açtığı sergilerdeki ziyaretçileriyle bir araya geldiğinde not alarak tuttuğu anılardan birini şöyle paylaşıyor: “Yıllar önce açtığım bir sergide yaşlı bir hanımefendinin bir radyonun başında uzun uzun durduğunu fark ettim. Yanına gidip ‘Bir yere oturmayı ister mi?’ diye sordum. Son derece kibar bir hanımefendiydi. Oturmak istemediğini ama baktığı radyonun aynısını babasının sattığı günü hatırladığını ve ablasıyla birlikte günlerce ağladıklarını söyledi. Ve sözlerine devam etti. Sattıkları radyonun parasıyla babası, kendisini ve ablasını Ankara’da yatılı öğretmen okuluna kaydettiğini belirtti. Sattıkları o radyo sayesinde kendisi de, ablası da öğretmen olmuş. Çalışmış, para kazanmış, o da çocuklarını okutmuş. Gözleri doldu. Bana sarıldı, yanaklarımdan öptü. Philips 1935 model bir radyoydu.” “Koleksiyonumu bir müzeye vermek istiyorum” Radyolara olan merakının çocukluk yıllarına dayandığını aktaran Şağın, anılarına şöyle devam etti: “Bizim de evimizde ilk radyo vardı. Televizyon sonra geldi. Nice yaşanmışlıklara, haberlere tanıklık etti evlerdeki radyolar. Tek haberleşme kaynağımız radyoydu. Cep radyolarıyla maç izlemeye gider, diğer maçları da takip ederdik. 40 yıldır biriktiriyorum radyoları. Önceden evdeydi, şimdi bir depoda saklıyorum. Çünkü saklaması zor. Sonuçta antika radyolar bunlar. Önce çalışır hale getiriyorum, sonra saklıyorum. Tek beklentim, tüm bu birikimi bir müzeye teslim etmek. Türkiye’nin her yerinde olabilir.” Çocukluk yıllarında evlerindeki Philips 1967 model lambalı radyonun içini açarak başladığı tutkusunu 40 yıldır meslek olarak yapan Şağın, İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa’dan radyoların kendine ulaştırıldığını anımsatıyor. En eski radyosunun 1935 model Amerikan bir radyo olduğunu belirten Şağın, birer dekorasyon ürününe dönüşen antika radyoların televizyon ve internete yenik düştüğüne işaret edip sözlerini “Artık kimse radyo tamircisi olmak istemiyor. Ne mesleğimi, ne de koleksiyonumu aktarabileceğim biri yok. Tüm bu birikimin boşuna gitmesinin istemiyorum. Koleksiyonumu bir müzeye vermek istiyorum. Böylece radyo kültürü yaşatmak istiyorum” diye bitiriyor.

Editör: Ahmet Ertüm