Yusuf Kanlı'nın Yetkin Report'ta yer alan yazısında, uluslararası gözlemcilerin bile çözümün önündeki en büyük engelin Birleşmiş Milletler’in parametreleri olduğu görüşünde birleşmeye başladıklarına değindi.
Kanlı'nın yazısı şu şekilde:
"Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 4 Mart 1964 tarihli 186 numaralı kararı kapsamındaki “gereklilik koşulu” nedeniyle adadaki anayasaya uymayan ve sadece Kıbrıs Rumlarından oluşan hükümetin sanki meşru Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetiymiş gibi kabul görmesinin Kıbrıs sorununu çözümsüzlüğe mahkum ettiği görüşünün paylaşıldığı değerlendirmede, bu karar nedeniyle tüm görüşme süreçlerinde Rum ve Yunan tarafının “tek meşru Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetinden ödün vermeme” pozisyonuyla süreçleri başarısızlığa mahkum ettiği vurgulanıyor.
Bu nedenle, özellikle İngiltere’nin adadaki BM Barış Gücünün süresinin uzatılmasıyla ilgili neredeyse tüm oturumlarda bu gücün adadaki varlığını sorgulayan, değişiklik talep eden öneriler yaptığını ancak şimdiye kadar durumu değiştirecek destek bulamadığını anlatan diplomatik kaynaklar şu değerlendirmeyi yapıyor:
“186 nolu Güvenlik Konseyi kararı mevcut Kıbrıs sorunu çözümsüzlüğünün mimarı olarak görülebilir. Rum tarafı tek meşru hükümet ise, Kıbrıs Türk toplumu o hükümetten hak talep eden bir azınlık ise ve Kıbrıs Türkleri ‘Hayır biz eşit kurucu ortağız, azınlık statüsünü asla kabul etmeyiz’ diyorlarsa bütünlüklü bir çözüm mümkün olamaz”
Yeni ve yaratıcı fikirlere ihtiyaç var
Öte yandan, Rum tarafındaki “çözümden faydamız yok” algısını, diğer bir deyişle motivasyon eksikliğini, gidermek mümkün olmasa da, çözümsüzlük durumunda neleri kaybedebileceklerini göstermenin yararlı olabileceğini belirten kaynaklar, bu duruma da hem BM parametrelerinin hem de 2004’de Kıbrıs’ın çözümsüzlüğe rağmen ve tüm ada halkı ve toprağını temsil ederek Avrupa Birliği’ne kabul edilmesi nedeniyle “AB dayanışması” kavramının büyük engel çıkardığını kaydettiler.
İki devletli çözüm talebi ile ilgili ise, neredeyse tüm ülkelerin Kıbrıs Türklerinden çok daha fazla etnik, kültürel ya da dini gruplara sahip olduklarına ve bu grupların benzeri statüyü talep edebileceklerine dikkat çeken kaynaklar, mevcut durumda ne BM parametrelerinde federal veya konfederal, ne de o parametreleri bir kenara itip iki devletli çözüme ilerlemenin mümkün olmadığını, başka yeni ve yaratıcı fikirler geliştirilmesi gerektiğini söylediler.
Üçüncü yol, ya da “incremental” yani “giderek büyüyen küçük paketlerle ve öncelikli olarak hayatı kolaylaştırmak, adadaki iki halkın temasını artırarak acı adımları da içerebilecek nihai bir uzlaşmaya hazırlamak gibi yaklaşımların denenmesini öneren kaynaklar, İngiliz üs bölgesi bitişiğindeki, Rum-Türk karma köy Pile’ye yol götürülmesi karşılığında ara bölgede inşaat izni verilmesine dayanan uzlaşmanın buna güzel bir örnek olabileceğini ancak maalesef bu sürecin de tıkandığını kaydettiler."
Yazının devamına ulaşmak için tıklayabilirsiniz.