Dünya

Yusuf Kanlı: Dünyada siyasilerin Hitler'e benzetilmesi Nazi dehşetini küçümsemektir

Yetkin Report için kaleme aldığı yazısında Yusuf Kanlı, başta Trump olmak üzere aşırı sağcı politikacılara yönelik yapılan Hitler benzetmesini ele alarak bu durumun Alman iç siyasetindeki etkilerini değerlendirdi.

Abone Ol

ABD'de yaklaşan seçimler ve Trump'ın sert söylemlerinin yanında Avrupa'da son dönemde yükselen aşırı sağ partilere Nazi benzetmesi yaygın olarak kullanılıyor. Trump'ın yanında aşırı sağcı Avrupalı siyasilere yönelik yapılan Hitler benzetmesini değerlendiren gazeteci Yusuf Kanlı, bu söylemin hem tarihsel hem de sosyolojik olarak yanlış olduğunu vurguladı. 

Yetkin Report için kaleme aldığı yazısında Kanlı, Donald Trump’ın Adolf Hitler ile karşılaştırılması, siyasi söylemde sıkça kullanılan bir klişe olduğunu ve genellikle korku ve ahlaki öfke uyandırmak için kullandığını belirterek bu durumun Nazi rejiminin benzersiz dehşetini küçümsemek anlamına geldiğine dikkat çekti. 

Almanya-Rusya arasındaki gaz aktarımına yarayan Nord Stream 1 ve 2 boru hatlarının ABD yaptırımları sonucu 2022'de iflas etmesine değinen Kanlı, "Almanya’nın tepkisi ülkenin ulusal çıkarlarını agresif bir şekilde savunma konusundaki çekingenliğini ve belki de derin bir tarihsel suçluluk duygusundan kaynaklanan bir itaatkarlık modelini vurgulamaktadır" değerlendirmesinde bulundu. 

Almanya'nın tarihsel suçluluk duygusunun İsrail'e desteğinde önemli bir etken olduğuna değinen Kanlı, Almanya iç siyasetinde de bu durumun yankılarının sürdüğünü belirtti. 

Kanlı yazısında şu ifadelere yer verdi: 

"Saksonya ve Saksonya-Anhalt gibi bölgelerde, özellikle sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin son seçimlerdeki başarısı, Almanya’ya dayatılan tarihsel anlatıya karşı artan bir memnuniyetsizliği göstermektedir. AfD’nin önemli destek kazanması, kamuoyunda bir değişimin açık bir göstergesidir. Bu değişim, Alman egemenliğini ve politika yapma yeteneğini kısıtlayan sürekli suçluluk duygusuna bir tepki olarak yorumlanabilir.

Başkan Reagan’ın 1985’te Waffen SS askerlerinin mezarlarının bulunduğu Bitburg mezarlığını ziyareti, tartışmalara yol açmıştı. Reagan’ın, Almanların sürekli suçluluk duygusuyla yaşamak zorunda olmadıklarını belirten açıklamaları, Almanya’nın geçmişi için ne kadar süre daha kefaret ödemesi gerektiği konusunda tartışmalı bir konuyu vurgulamaktadır. Nazi döneminin dehşetini kabul etmek elbette önemlidir, ancak sürekli suçluluk dayatılması, ters etki yapabilir ve milliyetçi ve sağcı duyguları körükleyebilir.

Almanya’nın mevcut jeopolitik duruşu, genellikle itaatkâr olarak algılanmaktadır ve bu, ülkenin geleceği hakkında soruları gündeme getirmektedir. Uzun menzilli nükleer füzelerle dolu bir işgal altındaki ülke olarak görülmeye devam ederse, milliyetçi duyguların artma riski bulunmaktadır. AfD’nin artan popülaritesi, Almanların geçmişin gölgelerinden bağımsız olarak egemenlik ve bağımsızlık duygusunu yeniden kazanma arzusunu ifade edebilir.

Rusya ve Ukrayna’yı içeren jeopolitik gerilimler, bu anlatıyı daha da karmaşık hale getirmektedir. ABD’deki neokonservatif gündem, genellikle bölgesel istikrar pahasına, Rus etkisini karşılamayı vurgular. J.D. Vance gibi Ukrayna’ya desteği eleştiren figürler, ideolojik savaşların ötesinde barışın öncelikli olması gerektiğini savunurlar. Bu duruş, tartışmalı olmakla birlikte, uluslararası ilişkiler ve çatışma çözümü konusunda en iyi yaklaşım hakkında önemli bir düşünce ayrımını vurgulamaktadır."

Yetkin Report'ta yayınlanan yazının tamamını buradan okuyabilirsiniz.