Yusuf Kanlı Pazar günü sandıklara gittik, Saç kesildi, akımız, karamız önümüze düştü, gördük… Peki anladık mı? Elbette keşke meclis seçimi gibi cumhurbaşkanlığı seçimi de tamamlansa, 28 Mayıs’ta tekrar sandık başına gitmek gerekmeseydi. Ancak meselemiz o değil. Seçim neyi ortaya koydu? Başarılı bir şekilde, ülkeyi yangın yerine dönüştüren ekonomik sıkıntıları, mülteci sorununu ve hatta deprem müdahale fiyaskosunu ikinci plana atıp bir korku hikayesiyle halkı tekrar güvenlik eksenli düşünmeye ve seçimi ikinci tura taşımayı başaran Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan herhalde bu seçimin açık ara en fazla kazananı olmuştur. Kaybeden ise başta Millet İttifakı olmak üzere herhalde tüm kamuoyu araştırma şirketleri. Dezenformasyon İster dezenformasyon deyin, ister hoyratça manipülasyon yapıldığını iddia edin, dürüst ve adil olmayan bu yarışın en belirgin sonucu yükselen milliyetçilik ve muhafazakarlığın genişlemesi olmuştur. Teröristlerin ustalıkla gömüldüğü Cumhuriyet Halk Partisi propaganda videosu, sahte el ilanları, posterlerle yaratılmaya çalışan güvenlik algısı işe yaramış bir yandan Adalet ve Kalkınma Partisi’ne ve Milliyetçi Hareket Partisi’ne oylarını toparlayabilme imkanı, Hüda Par ve Yeniden Refah gibi aşırılıkçı siyasal İslam unsurlarının meclise girmeleri yanı sıra ilk kez örneği görülen muhalefet koalisyonunun parlamenter demokrasi, hak, hukuk, adalet ve haklar restorasyon projesinin en azından şimdilik başarısız olması sonucunu sağlamıştır. Özellikle MHP’nin oylarını tüm beklenti ve öngörüleri yanlış çıkartarak yüzde 10’un üzerine taşıyabilmesi ciddi bir başarıdır. Öte yandan cumhurbaşkanı adayı olarak aldığı %5’i aşan oyuyla Sinan Ogan MHP lideri Devlet Bahçeli sonrası milliyetçi sağ liderliği için kuvvetli bir aday haline gelmesini sağladı. Muhalefet ittifakı başarısız oldu Millet İttifakı ve destekleyen geniş halk katmanlarının kabul etmesi zor olabilir ancak Pazar günü seçiminin en net sonucu Mecliste Cumhur İttifakı çoğunluğu sağlamıştır. 28 Mayıs’ta durum ne olur bilmek belki şu anda mümkün değilse de meclisteki aritmetiği dikkate alırsak ve hem cumhurbaşkanlığı oylamasındaki durum hem de meclisteki oluşan Cumhur İttifakı temsil durumu dikkate alınır ise tahmini zor olmasa gerekir. CHP’nin kendi listesinden yarışa giren Millet İttifakı ortaklarının tümünün ise kazandıkları toplam 35’i bulan meclisteki sandalye sayısıyla gerek Kemal Kılıçdaroğlu’na gerekse de ittifak listesine fayda sağlayabildiklerini söylemek maalesef pek gerçekçi olmayacaktır. Seçim en gerçekçi kamuoyu yoklamasıdır Kamuoyu yoklamalarının neredeyse tümünün ciddi şekilde yanıldığı Cumhurbaşkanlığı ve Meclis seçimleri elbette ki dünyada ilk kez görülen bir olgu değil. İngiltere’de ve başka birçok ülkede falan ne olmuştu diye düşünmeye de gerek yok. Nihayette adil ve eşit seçim en gerçekçi kamuoyu yoklaması değil midir? Kaşlarınızı kaldırmayın… Maalesef Türkiye’de oluşturulan denge ve denetleme yoksunu ve sadece ülkemize özgü demokratik ve bir o kadar da otokrat sistem yetmezmiş gibi cumhurbaşkanının her türlü seçim yasağından muaf tutulması, bakanların istifa etmeden milletvekili adayı olabilmesi dışında bir de makamlarını ve bakanlık imkanlarını hoyratça kampanyada kullanabilmeleri, neredeyse tüm kampanya harcamalarını bir şekilde açılış ve sair kamuflajlarla kamu kuruluşlarına finanse ettirmeleri eşitlik ilkesini ciddi şekilde sorgulatırmıştır. Ama yine de seçim, seçimdir. Peki şimdi ne olacak? Sonuçlardan memnun olmayanlar kimler diye bakılırsa aslında içte Millet İttifakı ve ona umut bağlayan Türkiye’nin tekrar katılımcı demokrasiye dönebilmesini umut edenler olmuştur. İkinci turda Ogan’ın oyu kime yönlendirilebilir ise seçimi o kazanacaktır diyebilsek de, aslında bu da gerçekçi olmayacaktır. Öncelikle, Ogan’a giden oy Erdoğan ve MHP politikalarından hoşlanmayan, Cumhur İttifakı içinde değilse bile AKP listelerinden seçime taşınan Hüda Par ile asla bir arada olamayacak milliyetçilerden gelmiştir. Bir diğer önemli grup ise İyi Partili olup Kılıçdaroğlu adaylığını hazmedemeyen küskünlerdir. Bu grubun Ogan’dan talimat alarak 28’inde herhangi iki adaydan birisini desteklemesi zor görünmektedir. Bu grubun seçime gitmemesi durumunda ise Erdoğan zafere daha yakın olacaktır.
Yusuf Kanlı kimdir? 1959 yılında Kıbrıs'ta doğan Yusuf Kanlı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunudur. Gazeteciliğe 1978 yılında Turkish Daily News gazetesinde başladı. 1989'da yönetici Yazı İşleri Müdürü oldu. 1993'te yayın politikası konusundaki görüş ayrılıkları üzerine gazeteyi bıraktı ve Anadolu Haber Ajansı'na (AA) dış haberler müdür yardımcısı olarak katıldı. Bu dönemde AA Diplomasi Haberleri bölümünü kurdu. Ermenistan-Azerbaycan Dağlık Karabağ savaşını izledi, bağımsızlık sonrası Orta Asya cumhuriyetlerindeki gelişmeleri takip etti. 1995'te Daily News'e döndü ve elektronik yayıncılığın sorumluluğunu üstlendi ve 19 Mayıs 1996'da Türkiye'nin ilk günlük güncellenmiş İngilizce haber sitesi olan TDN Online'ı (şimdiki ismiyle www.hurriyetdailynews.com) kurdu. Ocak 1997'de ikinci kez Daily News'un Yazı İşleri Müdürü oldu ve Haziran 2004'te genel yayın yönetmeni olarak atanana kadar bu görevde kaldı. 2007'de tüm yöneticilik görevlerini bıraktı ve gazetenin sözleşmeli köşe yazarı oldu. Türkiye'de ve Kuzey Kıbrıs'ta çeşitli gazete ve haber portalları için Türkçe haftalık yazılar yazmaktadır. Türkiye Diplomasi Muhabirleri Derneği 'nin (DMD) önceki başkanlarından olan Kanlı, derneğin onursal başkanıdır. Gazeteciler Cemiyeti’nin yönetim kurulu üyesi ve başkan yardımcısıdır. 2013 yılından bu yana Gazeteciler Cemiyeti’nin dış ilişkileri ile basın özgürlüğü faaliyetlerini koordine etmektedir. |