Yüksek risk

Utku ŞENSOY Korona Virüs salgınında (COVID-19), dünya genelinde vaka sayısı 175 milyona yaklaşırken, yaşamını yitirenlerin sayısı neredeyse 4 milyona ulaştı. Avrupa'da yoğ...

Abone Ol
Utku ŞENSOY Korona Virüs salgınında (COVID-19), dünya genelinde vaka sayısı 175 milyona yaklaşırken, yaşamını yitirenlerin sayısı neredeyse 4 milyona ulaştı. Avrupa'da yoğun aşılamayla Korona Virüs vaka sayıları düşünce önlemler gevşetilmeye başladı. Almanya'da pek çok kişi yaz tatili için plan yapmaya başladı. Yurdumuzda yeni aşılar beklenirken, bugüne kadar yurttaşların sadece yüzde 15’i aşılandı. Alınan önlemler ve aşılamayla salgın hızını kaybetmesine rağmen, 5 milyon 300 binlik vaka sayımızla, ABD, Hindistan, Brezilya ve Fransa’nın ardından beşinci sırada yer alıyoruz. 6 bin civarında seyreden günlük vaka sayısında Rusya ve İngiltere ile hemen hemen aynı seviyelerde olsak da bu iki ülke için hala “yüksek riskli ülkeler” kategorisindeyiz. En azından “çok yüksek riskli ülkeler” kategorisinden çıkmış olmamız bile teselli edici, zira ülkemize gelecek turistlerin negatif PCR testi sonrası ülkelerine dönüşlerinde karantina zorunluluğu kalktı. Tüm dünyada sıkı bir aşılama dönemi sonrası okulların Eylül başı açılacağı düşünülürse, turizm sezonu için önümüzdeki 2 ayın ıskalanmaması, 2021’ in de “kayıp yıl” olarak geçilmemesi için, 21 Haziran öncesi vaka sayımızı hızla binli rakamlara inmesi şart. Bu işin teknik veri kısmı, diğer hassas konu ise siyasi! Turizm girdilerimiz açısından yaşamsal olan “Rus ve Alman pazarı” konusunda pamuk ipliğine bağlı olan, Ankara’nın Moskova ve Berlin ile olan ilişkilerinde “yeni ihtilaflar yaşanmamasını dileğiyle” demekten öteye gidemiyoruz. Zira bu iki pazardan gelecek misafirlerin, sonbaharda da Türkiye destinasyonunu tercih etmeleri, turizm sektörüyle birlikte sektöre bel bağlayan, tarımdan, hizmet sektörüne farklı tedarikçilerin de yüzünü güldürecektir. *** 1 YIL DAHA Türkiye’ye, önümüzdeki haftalarda 3 farklı ülkeden aşıların gelmesi beklenirken, Pfizer ile birlikte Covid-19 aşısı geliştiren BioNTech'in kurucusu Uğur Şahin, “salgının 2022 yılının ortalarına kadar” devam edeceğini açıkladı. Korona virüsünün dünyayı bekleyen en kötü salgın olmadığını söyleyen Şahin, gelecekte daha yıkıcı salgınlara karşı tüm dünyayı üç ay içinde aşılayacak kapasitede aşı üretebilmek için hazırlı olunması gerektiğini vurguladı. Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Yeşim Taşova ise, virüsün hayatta kalmak için uğraştığını, “önümüzde ne olacak, bu virüs nasıl değişecek, aşılarımız tamamen etkili olacak mı bilmiyoruz” diyerek tedbirlerin sürdürülmesinin önemine dikkat çekti. Gerçekten de toplumu yüzde 75’ini aşılasak bile önlemleri almaya, dikkatli olmaya devam etmemiz gerekiyor. *** PEKER’DEN SALVO Organize suç örgütü lideri Sedat Peker, hafta içinde yayınladığı kısa videonun ardından, sokağa çıkma yasağının sürdüğü her Pazar sabahı olduğu gibi bu kez de 1 saat 24 dakikalık 9’ncu videosunu yayınladı. Siyasetten, medyaya çeşitli kesimlere yönelik ithamlarını sürdüren Peker’in, yıllardır “belediyelerde taşeron firmalar üzerinden yapılan yolsuzluklar” ve “ihale sistemindeki çarpıklıklara” ilişkin iddiaları yine ses getirdi. Bu arada “Sedat Peker'den 10 bin dolar maaş alan siyasetçi kim?" tartışması gündemdeki yerini koruyor. Meclis Başkanı Mustafa Şentop’un, İçişleri Bakanlığı'na 27 Mayıs'ta gönderdiği resmi yazıyla, iddiaya ilişkin açıklama yapılmasını istemesi, sosyal medya ve siyasi kulislerde, “iktidar partisi içinde rahatsızlığa neden oldu” yorumlarıyla yankı buldu. *** KABUS SÜRÜYOR Marmara Denizi, dört bir yanını saran ve "deniz salyası" olarak adlandırılan müsilaj kabusuyla boğuşuyor. Müsilaj oluşumu, özellikle denizin derinliklerindeki hareketsiz canlıların üzerini sararak yaşamlarını tehdit ederken, yüzeyde görülen “salyamsı” tabaka, alttaki deniz canlılarının oksijen almalarını engelleyerek ölümüne neden oluyor. 1960 yıllardan başlayarak nüfusu ve sanayimizi Marmara bölgesinde yoğunlaştıran, petrokimya tesislerini o bölgede toplayan siyasilerin yanı sıra, atıklarını hiçbir arıtma yapmadan aymazlıkla göllere, nehirlere atan sanayiciler, çevreye yeterince saygı göstermeyen evsel, sanayi ve tarımsal atıklarına biyolojik arıtma yapmayan herkes, hepimiz suçluyuz. Çevre konusunda top yekun anlayış değiştirmenin zamanıdır, Biyolojik arıtmanın devlet tarafından sübvanse edilerek hızla yaşama geçirilmesi ve bu konudaki yasalara aykırı davranışların caydırıcı cezalara çarptırılması gerekir. *** SALGINDAN DA TEHLİKELİ “Türkiye'de hava kirliliği pandemiden daha tehlikeli!” Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO), Türkiye'de 2018-2019 yılları arasında hava kirliliğinden yaşamını yitirenlerin sayısının Covid-19’dan ölenlerden daha fazla olduğunu açıkladı. 5 Haziran Dünya Çevre Günü çerçevesinde ÇMO’nun yayınladığı raporda, çarpıcı bilgiler yer aldı. Rapordaki verilere göre, Türkiye'de hava kirliliği kaynaklı ölüm sayısı 2018'de 45 bin 398, 2019’da ise 31 bin 476 kişi. *** KÖSTEBEK YUVASI 3 yılda “17 bine yakın madene izin” verilmiş! TBMM Küresel İklim Değişikliğini Araştırma Komisyonu’nda açıklanan çölleşme risk haritası, ülkemizin yarısının çölleşme tehlikesi altında olduğunu ortaya koydu. Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü’nce yayımlanan çölleşme risk haritasının verilerini paylaşan TEMA Vakfı Genel Müdür Yardımcısı Hikmet Öztürk, çölleşmenin Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri olduğuna dikkat çekti. Komisyonda, madenler nedeniyle katledilen ağaçlar da gündeme getirildi. 2015, 2016 ve 2017 yıllarında orman sahasını kapsayan alanlar için toplam 17 bin 900 adet maden izni verildiği, 146 bin hektar orman alanının statüsünü kaybettiği bildirildi. Şüphesiz ülkede maden ocaklarına da ihtiyacımız var, HES’lere de ancak, ormanlık alanları talan edip ülkenin altını üstünü köstebek gibi oyacağımıza, hazine arazilerinde arama yapılsa olmaz mı? Kaz Dağları, Murat Dağı, İstanbul Kuzey Ormanları, Istrancalar, Artvin Cerrahtepe, Ordu'da Ünye ve Fatsa arasında katledilen ormanlar bunlardan sadece birkaçı… Kesilen her bir ağacın yerine 3 ağaç dikildiği iddiasında bulunanlar, o ağaçların büyümesinin yarım asır alacağının farkında değiller mi? Kendilerini mi yurttaşları mı kandırıyorlar?