CHP MYK bugün toplandı. MYK’nın gündeminde Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile CHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Yalçın Karatepe’nin dört saat süren görüşmesi vardı. Toplantının gündeminde ayrıca 30 Haziran’da Kocaeli’nde yapılacak ‘Geçinemiyoruz’ mitingi, tüzük kurultayı, kampanya döneminde parti aleyhine çalışanlar ve vergi paketi de vardı. MYK toplantısı sürerken CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, gündeme ilişkin basın toplantısı düzenledi. Yücel’in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“Diyarbakır Çınar ve Mardin Mazıdağı ilçelerinde çıkan ancak 85 milyonun yüreğine dokunan yangınlar, buruk da olsa yaşamaya çalıştığımız bayram sevincimizi maalesef kursağımızda bıraktı. Bu iki ilçemizin birbirine yakın köy ve mahallelerinde meydana gelen yangın nedeniyle ne yazık ki 15 vatandaşımız yaşamını yitirdi, çok sayıda vatandaşımız yangından etkilendi. Yaşamını yitiren vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı ve sabır diliyorum. Tabii, can kayıplarımız sadece insandan ibaret değil. Yüzlerce hayvan sessiz sedasız kurtarılmayı beklerken alevler içinde telef oldu. Her birine canımız yandı, yüreğimiz dağlandı. Sorumlularının ivedilikle tespit edilmesini ve hak ettikleri cezaları almalarını temenni ediyoruz. Bölge halkının yanı sıra, 85 milyon vatandaşımız acısını yaşarken birileri sosyal medyada, bölgedeki belediyelerin yangını kasıtlı söndürmediği gibi senaryolar dillendirdiler. Açıkçası bizim de kulaklarımızda Erdoğan’ın ‘Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse oraya hizmet gelmez’ sözleri bir kez daha çınladı. Ülkede yangın çıkıyor, iktidara mensup tek bir kişi bile üzerine alınmıyor. Anlaşılan, devletin yangın söndürme uçaklarını, her an uçmaya hazır halde bekleyen uçan sarayları kadar tetikte tutmuyorlar. Ülkemizin deprem, sel gibi doğal afetlere yönelik hazır bir eylem planı olmadığı gibi yangınlara yönelik de yok. Ülkeyi yönetmek konusunda yetki aldıkları 85 milyon vatandaşımızı, her seferinde yitirdiğimiz canlarımızın acısıyla küle dönen tarlalarımızın, ekinlerimizin, bereketli topraklarımızın acısıyla baş başa bırakıyorlar. Bu millet daha iyi bir yaşamı hak ediyor, bu ülke daha iyi yönetilmeyi hak ediyor.

“Vatandaşlarımız bu yıl da Kurban Bayramı’nı ekonomik zorluklar içerisinde kutlamaya çalıştı”

Dokuz günlük bayram tatilini geride bıraktık. Vatandaşlarımız bu yıl da Kurban Bayramı’nı ekonomik zorluklar içerisinde kutlamaya çalıştı. Ne yazık ki bu bayramda; otobüs bileti alamadığı için memleketine gidemeyen, evindeki ikramları küçülten, torunlarına harçlık vermekte zorlanan, kurban kesemeyen vatandaşlarımızın sayısının çok ama çok arttığını gördük. Emekliler de emekçiler de çok zor günler geçiriyor. Paranın alım gücü her geçen gün daha da düşüyor. 17 bin liralık asgari ücretle, 10 bin liralık emekli maaşıyla hayata tutunmak neredeyse imkânsız hale geldi. Gençlerin iş bulma ümidi tükendi. İnsanlarımız mutlu olmayı unuttu. Birleşmiş Milletler (BM) destekli yıllık Dünya Mutluluk Raporu'na göre, Türkiye Avrupa’nın en mutsuz ikinci ülkesi oldu. AKP iktidarıysa sanki her şey güllük gülistanlıkmış gibi davranmayı sürdürüyor.

“Sen itibar sahibi olacaksın diye benim vatandaşım yoksulluk çekecek öyle mi”

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bir yıldır görevde. Göreve geldiği günden bu yana çalışanların kazanılmış haklarına göz dikmek dışında ekonomiyi düze çıkaracak, halka rahat bir nefes aldıracak tek bir adım dahi atmadı. Sarayın ‘itibardan tasarruf olmaz’ anlayışıyla yaptığı hesapsız harcamalara ses çıkarılmadı. Neyin itibarı arkadaşlar? Senin vatandaşın aç. Senin emeklin hayatta kalma mücadelesi veriyor. Senin gençlerin gelecekten umutsuz. Senin 9 buçuk milyon işsizin var. Sen itibar sahibi olacaksın diye, gösteriş yapacaksın diye, 85 milyonun hakkıyla, tüyü bitmemiş yetimin hakkıyla hava atacaksın diye, benim vatandaşım açlık, yokluk, yoksulluk çekecek öyle mi? Yok öyle. Bu düzen değişecek.

“Diyanet, beş ayda 2 milyon 312 bin asgari ücretlinin maaşına eşit bir harcama yaptı”

Diyanet İşleri Başkanı, resmen lüks otomobil koleksiyonu yapıyor. Diyanet, beş yıldızlı otellerde etkinlikler düzenlenmeye devam ediyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, 2024 yılının ilk beş ayında 39 milyar lira para harcadı. Basında çıkan haberlere göre, bu paranın büyük bir kısmı lüks makam araçlarına ve beş yıldızlı otellerde yapılan toplantılara ve başkanlığa harcanmış. Yani Diyanet, beş ayda 2 milyon 312 bin asgari ücretlinin maaşına eşit bir harcama yaptı. AKP milletvekilleri ıstakozlu masalarıyla, pahalı saatleriyle millete hava atıyor. Bakanlar devletin uçaklarını kendi özel işlerinde kullanıyorlar. Bunlardan tasarruf yapamayan Mehmet Şimşek memurların servisinden, fazla mesai ücretinden, lojmanından kesinti yaparak ekonomiyi düzeltebileceğini zannediyor.

“TFF, EURO 2024 davetlileri için 3 milyon euro para harcadı”

Mehmet Şimşek bu etkisiz önlemlerle aklı sıra ekonomiyi düzeltmeye çalışırken Türkiye Futbol Federasyonu (TFF), Almanya’da gerçekleştirilen EURO 2024 davetlileri için 3 milyon euro para harcadı. Meğer İngiltere’den de Fransa’dan da İsviçre’den de daha zenginmişiz. İngiltere’nin futbol federasyonu, sadece takım kafilesinin masraflarını karşıladı. Fransa, kafile dışında 27 kişiyi; İsviçre ise 14 davetliyi götürdü. TFF ise tam 197 kişiyi götürdü. İngiltere hiç kimseyi götürmezken Türkiye 197 kişiyi götürebilecek bütçeye ve imkana sahip. Ki bu federasyonun açıkladığı sayı. Bunun 600 kişiye kadar çıktığını söyleyen birçok yetkili var. Daha garibi bunların bir kısmı sponsorlardan seçilmiş. Yani TFF sponsorlara sponsor olmuş. Yazık, tasarruf için attığınız bu adımları ibretle izliyoruz.

“Ekonomideki kötü gidişata dur demek için Karatepe, Mehmet Şimşek ile görüştü”

Ekonomideki bu kötü gidişe dur demek, emeklilerin, asgari ücretlilerin omuzlarındaki yükü hafifletebilmek için Genel Başkan Yardımcımız, Gölge Bakanımız Sayın Yalçın Karatepe, bugün Mehmet Şimşek’le bir görüşme yaptı. Bu görüşmede Sayın Yalçın Karatepe, kendisinin de açıkladığı gibi CHP olarak ekonomi alanında yaşanan sorunları dört ana başlıkta Sayın Mehmet Şimşek’e iletti. Asgari ücrete ve emekli maaşlarında artış yapılmasının zorunlu olduğu, vergide adaletin sağlanmasının da bir zorunluluk olduğu ve çiftçiye, üreticiye verilmesi gereken tarımsal desteklerin arttırılmasının ulusal güvenlik meselesi olduğu gerekçeleriyle birlikte Sayın Karatepe tarafından Sayın Şimşek’e aktarıldı. Şu anda en çok ezilen kesim olan emeklilerle ilgili, emekli maaşlarına sadece enflasyon oranında artış yapılmasının yeterli olmadığı, bunun yanında refah payı verilmesi gerektiği ve en düşük emekli maaşının asgari ücret seviyesine çekilmesi gerektiği vurgulandı.  

“Bunun adı harç değil, haraçtır”

Şunu bir kez daha vurgulamakta fayda görüyorum: Biz iktidarın milletimize yaşattığı ekonomik sıkıntıların sorumluluğuna ortak olacak değiliz. Biz bu görüşmeyi, AKP iktidarının yarattığı enkaza ortak olmak için değil; tam aksine AKP’nin yanlış ekonomi politikalarının bedelini ödeyen, dar gelirli vatandaş olmasın diye yaptık. Ve Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız, Hazine ve Maliye Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız Sayın Yalçın Karatepe’nin de yaptığı basın toplantısında detaylı bir şekilde ifade ettiği gibi; AKP’nin yanlış ekonomi politikalarının acı reçetesini vatandaşa çıkaran anlayışında bir değişiklik yapma iradesi olmadığını gördük. Hal böyleyken enflasyon ve hayat pahalılığı altında ezilen milyonlar, yanlış vergi politikalarıyla daha da büyük bir çıkmazın içine itiliyor. İktidar, tasarrufu toplumun dar gelirli kesiminden beklerken bir yandan da yine dar gelirli vatandaşlarımızı adaletsiz bir vergi sistemiyle kıskaca almakta hiçbir sakınca görmüyor. Bakın, iktidarın koruması altındaki şirketlere sürekli vergi muafiyeti getirilirken moto kuryelerin vergi yükünü artırmak gibi saçma sapan öneriler getiriliyor. Ne üzücüdür ki aynı iktidar, moto kuryelerin can güvenliğini sağlamak, işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerini arttırmak konusunda bu kadar istekli değil. Neymiş, bahşişlerden de vergi alınacakmış. Bir başka saçmalık da yurt dışı çıkış harcındaki anormal artış miktarları. Seyahat hakkına darbe vuracak biçimde, yurt dışı çıkış harcını 10 kat arttırmak nedir? Bunun adı harç değil, haraçtır. Bu akla ziyan öneriler, sadece vatandaşımızı daha da zora sokar.

“Çocuklarımızın geleceğini bu şahsa teslim etmek, ülkemizin ve milletimizin bekasını tehlikeye atmak demek”

Ekonomi kadar önem verdiğimiz diğer bir konu da eğitim… Millî Eğitim Bakanlığı koltuğunda, maalesef bir yıldır Atatürkçü düşünce karşıtı, aklı ve bilimi, fenni reddeden, eğitimi çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre değil tarikatlara göre şekillendiren ve her fırsatta Cumhuriyet değerleriyle hesaplaşma gayretinde ve çabasında olan bir kişi oturuyor. Bu kişi, o koltuğu kesinlikle hak etmiyor. Bu adamın her davranışı, her konuşması, her adımı faul. Çocuklarımızın geleceğini bu şahsa teslim etmek demek, ülkemizin ve milletimizin bekasını tehlikeye atmak demek. Göreve geldi, ÇEDES denilen ucube projeyi başlattı. Sınıfa mezar maketi koydurdu, gelişim çağındaki çocukların üzerine kefen örttürdü. Çocuklarımızı, Menemen’de Asteğmen Kubilay’ı katleden alçakların sözde türbesine götürdü. Camide palyaçolu etkinlik düzenlendi. Bu zat, adından içeriğine her şeyiyle berbat bir müfredat hazırladı. Akıldan, bilimden, çağdaşlıktan, evrensel değerlerden, Atatürk’ün gösterdiği aydınlık yoldan sapmak için her yolu deneyeceğini her fırsatta gösterdi.

“Yusuf Tekin derhal görevden alınmalıdır”

AK Parti'li Dağ, partisinin Tire ilçe kongresinde konuştu: AK Parti'li Dağ, partisinin Tire ilçe kongresinde konuştu:

Bu zihniyet, mezuniyet törenlerini bile evlatlarımıza zehir etti. Kız çocuklarımızın kıyafetlerine müdahale ettiler. Bu zat, göreve geldiği günden bu yana toplumun tepkilerine hep kulak tıkadı. Bayramda ise sınırı iyice aştı. Öğretmenlerimize ‘fonlanan grup’ deme cüretini gösterdi. Milli eğitime ayırılan kaynakları, tarikatlara peşkeş çekmekten utanmayan bu kişi, öğretmenlerin emeğini hiçe saydı.   Tarikatları fonlayan bu kişi, öğretmenlik mesleği gibi kutsal ve kamusal bir görevi ‘fonlama’ diye nitelendirecek kadar hadsiz, insafsız, izansız. Bu zatın bir saniye bile o koltukta oturması çocuklarımızın, gençlerimizin ve ülkemizin geleceği açısından tehlike ve tehdit oluşturuyor. Buradan bir kez daha uyarıyoruz: Geleceğimizi emanet edeceğimiz çocuklarımız, evlatlarının gelişim ve öğrenim sürecinden kaygı duyan velilerimiz, kutsal bir meslek için emek harcayan öğretmenlerimiz, atanmayı bekleyen binlerce öğretmen adayımız bu eziyetten bir önce kurtarılmalıdır. Bu zat derhal görevden alınmalıdır. Köy Enstitülerini kuran Hasan Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç gibi isimlerden, tarikat sevdalısı Yusuf Tekinlere… Türk milli eğitim sisteminin ışığını işte böyle söndürdüler. Sözü geçmişken, Köy Enstitülerini hayata geçiren iki efsane ismi; Milli Eğitim eski Bakanımız Hasan Âli Yücel’i ve bugün ölüm yıl dönümü olan dönemin İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’u saygıyla, rahmetle ve minnetle anıyorum.

“Terkoğlu, Pehlivan, Soykan ve Ağırel gibi mesleğini gazetecilik ilkelerine göre icra eden tüm gazetecilerin yanındayız”

Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Timur Soykan ve Murat Ağırel… Son yıllarda yaptıkları haberlerle, ortaya çıkardıkları gerçeklerle Uğur Mumcu'ların, Abdi İpekçi'lerin yolundan yürüyen, hepimizin okumaktan, izlemekten, tanımaktan mutluluk duyduğu isimler. Özellikle Sinan Ateş cinayetiyle ilgili yaptıkları haberler nedeniyle açıkça hedef gösteriliyorlar. Gazetecilerin görevi toplumu yakından ilgilendiren olayları, eğer varsa bu olayların arkasındaki kirli ilişkileri aydınlatmak ve kamuoyunu bilgilendirmektir. Sinan Ateş Cinayeti de böyle bir olaydır. Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Timur Soykan ve Murat Ağırel gibi mesleğini gazetecilik ilkelerine göre icra eden tüm gazetecilerin yanındayız. Basın özgürlüğünü tartışmayız, tartıştırmayız. Daha önce de söyledik, bu gazetecilerin başına gelecek her türlü olumsuzluktan onları hedef gösteren siyasetçiler sorumludur.

“Kabadayılara, Şerafettin Bahadır için hukuk önünde hesabı sorulacaktır”

31 Mart yerel seçimlerinde Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesinde, CHP'den belediye meclis üyesi adayı olan Şerafettin Bahadır’ı siyasi hazımsızlıklarından dolayı darp edenleri de unutmadık. Seçim sonucunu hazmedemeyip seçimi haksız yere tekrar ettiren anlayış, bu kez de suçsuz günahsız bir insana, kızının yanında, savunmasızken sopalarla saldırıp kurşun sıktı. Beş kişi bir araya gelip de pusu kurup savunmasız bir kişiye silahlarla saldırmak düpedüz namertliktir. Yapan da yaptıran da alçaktır. İki aydır tehditleri devam eden kabadayılara, Şerafettin Bahadır için ve büyük bir travmaya maruz kalan kızı için hukuk önünde hesabı sorulacaktır.

“Asgari ücretle yaşam savaşı verenleri 30 Haziran’da Gebze’de bizlerle birlikte olmaya çağırıyoruz”

Son olarak ekonomik krizin en can yakıcı halinin yaşandığı bugünlerde, tarafımız elbette emekten ve emekçiden yana. Ezilen, hor görülen, mağdur olan kim varsa; sesi, soluğu, çığlığı olmaya devam edeceğiz. Bu nedenle yerel seçimlerden sonra bugüne kadar atanmayan öğretmenler ve mülakat mağdurları, emekliler, çay üreticileri ve buğday üreticileri için düzenlediğimiz mitinglerden sonra 30 Haziran'da Kocaeli'nde ‘Emek Mitingi’ düzenliyoruz. Asgari ücretle yaşam savaşı verenleri, hayat pahalılığı altında ezilenleri, yıllarca bu ülkenin ekonomisine katkı koyan emekçileri ve onların yaşadığı bu zulmü yüreklerinde hisseden herkesi 30 Haziran’da Kocaeli Gebze’de bizlerle birlikte olmaya çağırıyoruz.”

Editör: Erva Gün