Yine savaş boruları çalıyor
Yusuf KANLI Bazıları üçüncü dünya savaşı çıkacak diye endişe ediyor. Daha ne olsun. Rusya-Ukrayna savaşı, Suriye’de yaşananlar, Libya toz duman, kan içinde. Yemen’de durum bir başk...
Yusuf KANLI
Bazıları üçüncü dünya savaşı çıkacak diye endişe ediyor. Daha ne olsun. Rusya-Ukrayna savaşı, Suriye’de yaşananlar, Libya toz duman, kan içinde. Yemen’de durum bir başka gariplik. Hamas’ın provokasyonu, İsrail’in var gücüyle Gazze’ye saldırması, savaş ilan etmesi. Hedef ne? Belki de Rusya örneği ile Lübnan’ın ilhakı. Adı konmadı ama global bir kabus yaşanıyor…
Mahallede yine kan akıyor. Karşı mahalle diyebileceğim Ukrayna’da Rusya işgali ve saldırganlığı kısa zamanda sona ermeyecek gibi. Libya’da vaziyet git-gel halinde hep istikrarsız. Suriye tam düzelme yolunda diyecekken, birden 100’e yakın seçkin genç asker harp okulu bombalanmasına kurban verildi. Irak’da durum belli. Kuzey Irak ve Suriye’de Türkiye’nin teröre karşı haklı operasyonları devam ediyor. Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki nazik durum, Dağlık Karabağ’da çok ciddi sorunlar doğurabilecek “gönüllü” etnik temizlik, Zengezur koridoru üzerinden Azerbaycan, Ermenistan, İran, Türkiye ve elbette Rusya gerginliği.
ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI MI?
Bazı arkadaşlar soruyor, üçüncü dünya savaşı çıkacak mı diye endişe ediyorlar. Daha ne olsun?
Gerçekten, durumun salim kafayla analizi yapıldığında, açıkça teslim edilmelidir ki küresel aktörlerin güç mücadelesi bu bölgede bölge devletleri ve silahlı gruplar üzerinden yürütülüyor. “Proxy war” (“aracılı”, “vekalet” bazen de “taşeron” savaşı) denilen çoğunlukla düşük ama bazen de yoğun çatışma içeren bu yöntemde bölge halkları, özellikle de kadın ve çocuklar başta olmak üzere siviller, esas nedenini ve amacı başkalarının dizayn ettiği, kazanan ve kaybedeni kan döken taraflardan birisi gibi görünse de gerçekte küresel aktörlerin olduğu bu savaşa kurban oluyor.
Değerli dostum, akademisyen ve siyasetçi Kudret Özersay bir paylaşımında Suriye’deki son kanlı patlamayı, İsrail’in ABD baskısıyla mahallesinde Lübnan, Ürdün, Suudi Arabistan ve körfez ülkeleriyle çeşitli alanlarda ilişkilerini normalleştirme süreci içindeyken bir anda Hamas’ın saldırılarına uğraması, Başbakan Benjamin Netanyahu’nun sözleriyle “taş taş üstünde bırakılmayacak” bir savaş ile mukabele etmesi büyük bir oyunun sahnelenmesi olarak görebilir miyiz?
HEDEF LÜBNAN’MI, YOKSA İRAN MI?
İddialar ciddi. Hamas’ın benzeri görülmemiş ve “İsrail de vurulabilir” mantıklı saldırısının bir anlamda İsrail’in 11 Eylülü olabilir. Nasıl oldu da dünyanın en güçlü iç ve dış istihbarat ağına sahip bir ülke 20’den fazla tünelin Gazze’den İsrail topraklarına kazılmasını önceden göremez? Nasıl olur da İsrail karakollarına saldırı, çok sayıda asker ve sivillerin kaçırılması mümkün olabilir? Acaba İsrail’in nihai hedefi İran ile hesaplaşma, Batı ile İran gerginliğini bir savaşa döndürmek mi? Lübnan sonrası hedef ne?
Bu gelişmeler bir yandan Rusya ile Ukrayna savaşı örneği gibi İsrail’in Lübnan’ı işgali ve ilhakı amaçlı zemin hazırlama operasyonu parçası mı? Yoksa İsrail işle İran gerilimi şimdi artık bir deklere edilmiş savaşa mı dönüşecek, Yahudi devleti Tahran’dan Hamas’a desteğinin faturasını mı ödetmeye çalışacaktır?
ZENGEZUR MESELESİ
İran’ın durumu ve görüşü net. Sanki Tahran da Orta Asya’yı Türkiye’ye karayolu ve demir yolıyla bağlayacak bu projeye evet diyormuş gibi açıklamalar yapadursun, İran "bölgede NATO varlığı için zemin hazırlayacağını" savunduğu Zengezur koridoruyla ilgili olarak gerek Türkiye gerekse de Azerbaycan ile görüşmelerde “bölgedeki ülkelerin ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit olduğu” için İran'ın kendisiyle Ermenistan kara sınır bağlantısını kullanacak Zengezur koridoruyla Azerbaycan’ın Nahcıvan üzerinen Türkiye ve Batı ile kara ve demiryolu bağlantısı kurmasına, “şiddetle karşı çıktığı” vurgulanıyor. Bu gerginlik diplomasiyle çözülür mü yoksa Zengezur koridorunu çıkarları için hayati gören Türkiye ve Azerbaycan’ın “Bir gece ansızın gelebilirim” parçasını müzik çalara koyarlar mı, şimdilik bilemiyoruz. Ancak son İsrail savaş deklarasyonuna baktığımız zaman İran’ın hedef tahtasına oturtulması sanki oldukça mümkün görünüyor.
ARAP ÜLKELERİNE GÜVEN MÜMKÜN MÜ?
İsrail ile “normalleşme” hatta bazı ülkeler açısından büyükelçi tesisine varacak kadar ileri diplomatik ilişki kuran Arap mahallesi nasıl davranacaktır? İsrail ile ilişkileri muhafaza mı edecekler, Filisttin meselesinde tümden ellerini yıkayıp “Bu işte bizden bu kadar” mı diyecekler, yoksa bir kez daha savaşı mı tercih edecekler? Her iki durumda da sonuç felaket olacak, cehennem durumundaki Orta Doğu’da durum giderek daha da işin içinden çıkılmaz hale gelecek, eninde sonunda Türkiye bu bataklığa ve korkarım çatışmaya çekilecektir.
Bir arkadaşın paylaşımında vurgulandı. “Dünya Savaşı çıkar mı? sorusu yersizdir, daha ne olsun? Azerbaycan Ermenistan, Filistin İsrail, Rusya Ukrayna savaşları zaten dünya savaşı demektir. Bu kez bölge ve saflar karmakarışık” değerlendirmesine katılmamak mümkün değil. İsrail İran çatışması bu felaketin deyim yerindeyse tabuta çakılan son çivisi olacaktır.
TÜRKİYE GELENEKSEL DIŞ SİYASETİNE DÖNMELİ
Türkiye hızla geleneksel dış siyasetine dönmeli, hukukun üstünlüğü ve uluslararası hukuk çerçevesinde, Atatürk’ten miras Araplar arası sorunlara bulaşmama, bölgesel sorunlara Mısır eldiveniyle yaklaşma, iç işlerine, hudutlara saygıya dönmeli, “moral değerler” ve “İslami dayanışma” diye kendini çıkarlarına karşı körleştirilmemelidir. Unutulmamalıdır ki uluslararası ilişkilerin en temel unsuru her ülkenin kendi öz çıkarlarını koruma yükümlülüğü ve her ülkenin kendini savunma hakkıdır.
Bu ülkenin kurucusunun veciz bir şekilde söylediği “Eğer vatan savunması için şart değilse her savaş bir cinayettir” siyasi mirasıyla uyumlu davranılmalıdır.