Yeni bir dünya
Yusuf KANLI
İnkar etmede, görmemede özgürüz. Korona virüs denilen zat-ı muhteremi dikkate almama konusunda kararlı da olabiliriz. Minibüsün içerisinde okeye dönmeye devam edip, zabıtadan, polisten, jandarmadan bir şekilde saklanıp “evde kal” uyarılarına inat sokaklarda, parkta, bahçede fink de atabiliriz. Ancak, ölmemeye muktedir değiliz.
“65 yaş üstündekiler dışarı çıkmasın” uyarısını “65 yaş altındakilere bulaşmıyor” diye algıladık ya, yanlış. Tecrübeyle çok acı bir şekilde öğrendik ki Korona arkadaş hiç de öyle genç-yaşlı ayrıt etmiyor. Yine acı deneyimle anlaşıldı ki Korona virüs pandemiğinin be derece bulaşmasının bir önemli sebebi direnç sistemleri güçlü olan çocuk ve genç nüfusun taşıyıcı görevini görmeleri… Orta yaş ve üstü insanlarımız, tansiyon, şeker ve sair kronik sistemik rahatsızlığı olanlar ile koah ve sair solunum problemliler ile daha önce zatürre geçirmiş kişiler bu pandemiden en fazla etkilenenler. Ama, ne çocuklar ve gençler sadece taşıyıcı, ne sadece orta ve ileri yaş grupları, kronik rahatsızlığı olanlar bu pandemiden etkileniyor, diğer toplum kesimlerine hiç de bir şey olmuyor.
Sadece 31 yaşındaki hemşiremizin acı kaybı kadar, dünyada çeşitli ülkelerde görülen çok küçük yaşlardaki, çocuklarda etkilenmeye rastlanması bırakın bu grupların oynadığı taşıyıcı durumunu aynı zamanda onlar da hedef.
İşte “Evde kal” çağrılarının bir sebebi bu. Eğer iki hafta düzgün ve olabildiğince yüksek katılımla evde kalma sağlanabilir ise sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilanına gerek olmadan bu çok ciddi durum kontrol altına alınır, eradikasyonunun süreci başlayabilir.
“Canım be tek başıma koşuyorum” ya da “Tek başıma şurada balık tutsam, ya da parkta biraz otursam” gibi umursamaz ve duyarsız davranışlar aslında şahsın kendisi kadar onunla aile çerçevesinde veya sosyalleşme sırasında temasa geçenlere de çciddi risk oluşturmaktadır.
Çocukların marketlere, dükkanlara alınmaması, hafta sonları veya kalabalık oluşturacak şekilde balık tutulmaması, parklarda gruplaşamaması gibi kararlar veya çağrıların sebebi bunlardır.
Türk halkı samimi ve oldukça sıcak kanlı insanlardır. Bırakın çok tehlikeli olduğu ısrarla vurgulanan el sıkışmasını, selamlaşma ritüeli kucaklaşmayı, yanaklardan öpüşmeyi, karşıdaki şahıs ileri yaşta ise elinin öpülmesini gerektirir. Bunlar değişmeli. Artık başla selamlaşmayı, diğer kişilerle aramızda her zaman belli bir mesafe bırakmayı, kişisel ve toplumsal hijyen konularına daha fazla özen göstermeyi öğrenmeliyiz.
Korona ne ilk pandemik idi, ne de maalesef son olacak. İnsanlık bu gibi durumlara karşı direnç gösterebilmeyi öğrenmeli. Bu krizin sonrasında ne bildiğimiz Türkiye, ne de bildiğimiz dünya var olacak. Kaç ay süreceği bizim ve diğer ulusların her bireyinin kendimizi ne kadar başarıyla izole edeceğimize bağlı ama her durumda akut dönemin 2-3 ay daha sürmesi, “normalleşme” için ise belki bir yıl belki 18 ay gerekeceği vurgulanmakta bu işle uğraşanlar tarafından.
Yazdım önceki yazılarımda İtalya’nın Avrupa Birliği ve üye ülke kurumlarından yeterli yardım alamamasından. İtalya kırgın, küskün. İspanya şimdi aynı ruh halini yaşıyor. Son liderler elektronik toplantısında istediğini bulamamış her iki ülke de ve onların medyasına baktığımız zaman çok derin bir hayal kırıklığı var. İtalyanlar gibi İspanyollar da, rahmetli İsmet İnönü’nün o meşhur “yeni bir dünya kurulacak, biz de orada yerimizi alacağız” sözünü haykırmaktalar.
Amerika Birleşik Devletleri kendisine hiçbir şey olmayacakmış gibi davrandı uzun süre. Bütün gücüne rağmen AB’den sonra şimdi virüsün en yoğun görün düğü yeni adres ABD. Orada da siyasetin köklü olarak değişmesi kaçınılmaz bu sağlık ve ardından gelmesi artık öngörü olmaktan çıkan ekonomik buhran sonrasında.
Hangi hükümetler gider veya kimler sağ salim bu global tehditten çıkar, bugünden söyleyemeyiz, ama kesin olan yarın yeni bir dünya kurulacak.