Yaşamdan gelen hediyeler
Emel ZALALTUNTAŞ Ruhun dünya denilen yerdeki yolcuğu çok ilginç gelmiştir bana; öğrenmeye geldiğin bir yolculuk. Doğduğun andan itibaren hiçbir ayrım yapmadan öğreniyorsun. İçinden...
Emel ZALALTUNTAŞ
Ruhun dünya denilen yerdeki yolcuğu çok ilginç gelmiştir bana; öğrenmeye geldiğin bir yolculuk. Doğduğun andan itibaren hiçbir ayrım yapmadan öğreniyorsun. İçinden geçtiğin deneyimler, seni bir şeylere dönüştürüyor. Sor bakalım kendine dönüştüğün şey iyi mi, yoksa kötü mü? Ruhuna kulak ver, huzursuzluk içinde kıvranıyor mu, yoksa huzurlu mu? İnsan kendinden, olduğunu zannettiği kişiden razı olmalı, başka türlü bu hayatın içinden kolaylıkla geçmek pek mümkün olmuyor. Bizi en çok zora düşüren geçmişte yaşadıklarımız ve gelecek kaygısı içinde olmamız diye düşünüyorum. Yaşam bize bazı hediye paketleri gönderir çünkü bizim önce kendimize sonrada içinde yaşadığımız sisteme katkımız olmalıdır. Hiçbirimiz öylesine gelmedik bu dünyaya, her birimiz bütünün oluşumuna katkı sağlayan küçük bir parçayız. Parça bütün ilişkisini düşündüğümüzde iyi bir bütüne ulaşmanın tek yolu, her birimizin iyi bir parçaya dönüşmesinden geçiyor. Sen dönüş diye her gün ihtiyacın olan hediye paketleri kapına bırakılıyor. İrili, ufaklı, kimini istiyorsun, kabul ediyorsun, kimini istemiyorsun, bu benim olamaz, bunu beğenmedim, almak istemiyorum diyorsun. Fakat geri çevirdiğin her hediye paketi sen kabul etmedikçe daha büyük gelir ancak bunu hesaba katmıyorsun. İçi mesajlarla doludur oysa ki, bir bilsen, bir kabul etsen, senin hayrına olduğunu bir idrak edebilsen… O paketlerin içinden çıkanlar, mucize veya ceza değil bunu idrak ettiğinde her şey olması gerektiği gibi tıkır tıkır işleyecek ve sen dönüşeceksin. Hiç bir şeyi oldurmaya çalışma, olacak olan vakti geldiğinde olur. Bu hediyeler tıpkı senin gibi kendine ve sisteme hizmet eden insanlar aracılığı ile gelecek. Her birimiz hem bir öğretmen, hem de bir öğrenciyiz. Sisteme ne alıp, ne verdiğine dikkat et. Bu alışverişlerdeki duyguların ve düşüncelerin ne? Ne kadar değerli olduğunu anlaman için karşına çıkan ve bu duygunu sana gösteren insanlara kızma; onlar sadece bir elçi, sana yaralarını göstermek için geldiler yani görevlerini yapmak üzere geldiler. Sen yaranı gör ve onu sar diye. Sen görmezden geldikçe o yaraya tuz basan çok olacak ve eninde sonunda göreceksin; iki seçeneğin var ya kendine değer vermeyi öğrenir ve sana değer verenleri seçersin, ya da ben değersizim dersin ve sana iyi gelmeyen o duygu ile yani öğrenilmemiş ders ile yolculuğunu bitirirsin. Duygular ne kadar önemli aslında yaşananlar değil onların bizde bıraktığı duygularla savaşıyoruz aslında. Kalbinde hangi duyguyu taşımak istiyorsun öfke, kin, nefret, intikam, kıskançlık, bencillik mi yoksa sadece ve sadece sevgi, huzur, hoşgörü, şefkat mi? Kendine dair bilmediğin o kadar çok şey var ki gelen her hediye seni san götürecek, büyük resimde ne göreceğin seni şaşırtabilir. Orda ne göreceğini ve neye dönüşeceğini de düşünme seçimlerin değiştikçe oraya varıp varamayacağın ya da bunun ne kadar süreceği belli değil sadece ve sadece gelen paketleri ve neden geldiğini anlamaya çalış. Kendine giden yolu bir tek sen bulabilirsin; doğru yolda olduğunu sezgilerin sana söyleyecektir. ’’İnsan, kendini bulmak için yaratılmıştır ve tam da bu sebepten kayboluş hissinden bir türlü kurtulamaz YASA BAYKOZ’’