CEMRE POLAT
Resimleri aracılığıyla toplumsal eleştiriyi çarpıcı bir şekilde aktaran Aysel Gözübüyük, sanatın evrensel gücünü kullanarak toplumun yaşadığı acıları topluma resimle anlatmayı amaçlıyor.
Kadınların özgürlük mücadelelerini, toplumsal krizleri, savaşları ve acıları hissederek eserlerine taşıyan sanatçı, Yaşam Savaşı adlı son sergisinde, etkisi sürmekte olan pandemi döneminde evine kısılıp kalan insanları, tek başına doğum gününü kutlayanları; 6 Şubat depreminde yaşanan acıları ve unutulan ihtiyaçları; İrsali-Filistin Savaşı’nda yaşanan vahşeti topluma sunuyor. “Bunları anlatmak için yalnızca resim yapabiliyorum” diyen Gözübüyük, desen ve New Media (yeni medya) üzerine yoğunlaşarak geleneksel sanatı dijital ortamla birleştiriyor ve farklı eserler ortaya koyuyor.
Aysel Gözübüyük, sanatını kullanarak toplumsal eleştiriyi güçlü bir şekilde ifade ediyor. Çalışmaları, insan ve toplum ilişkilerindeki problemleri vurgulayarak izleyicileri düşünmeye sevk ediyor. Kendi politik duruşunu eserlerine yansıtan sanatçı, çeşitli teknikleri bir araya getirerek güçlü ve etkileyici eserlere imza atıyor.
Gözübüyük: Rahatsızlıklarımı dile getirmek için yalnızca resim çizebiliyorum
Resimlerine konu olan hayatın rahatsız edici gerçeklerini anlatan Gözübüyük, "Bir kadın olarak kendi yaşadığım hayatın dışında Türkiye’de kadınların kazanılmış haklarından giderek mahrum bırakılmaları beni çok rahatsız ediyor. Dünyada yaşanan birçok acıyı ve problemi resimlerimle anlatmaya çalışıyorum. İyi konuşabilseydim derdimi konuşmacı olarak anlatmak isterdim ama yalnızca iyi resim çizebiliyorum” diyor.
İsrail-Filistin Savaşını resmettiği tablolarının ayrıntılarını aktaran sanatçı, “Önceleri İsrail’in bu kadar acımasız olacağını düşünememiştik. Kadınlar, çocuklar gözünün yaşına bakılmadan öldürülüyor. Bu acıyla ve gördüğümüz zalimlikten yola çıkarak resimlerimde ortada Filistin bayrağı ve İsa’nın tacı arkada ise her zaman tehdit olan Amerika’yı kullandım. Bunun sonunun bize dokunmasından duyduğum endişeyi de ayrı bir resimle ele aldım” diye anlatıyor.
Eserlerinde geleneksel çalışmalar ile dijital teknolojiyi birleştiren sanatçı, eliyle çizdiği resimlerin fotoğraflarını dijital ortama aktarıyor, ardından renklendiriyor ve pleksi üzerine yansıtarak tablo haline getiriyor.
New Media türündeki çalışmalarıyla dikkat çeken sanatçı, sanatını şöyle anlatıyor: “Çocukluğumdan beri kendimi ifade etmek için kullandığım en rahat dil, resim dili. 30’lu yaşlarımda resim kurslarına başladım, çeşitli atölyelerde çalıştım; ardından galeri açınca eğitimimi eksik bularak Hacettepe’ye özel öğrenci olarak girdim. Yine Hacettepe Üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktora yaptım. ‘Okulun en eski mezunlarındanım’ diyebilirim.
Genellikle desenlerle haşır neşir olmayı, gördüğümü çizip üzerinde oynamayı seviyorum. Değişik teknikler kullanmayı çok seviyorum.
Kadınların, eşcinsellerin, etnik grupların, Türkiye’de ezilen grupların yaşadıkları beni rahatsız ediyor. Mihenk taşım ise politik gündem. Savaşlardan çok etkileniyorum. Maalesef şu anki rahatsızlığım bir süre daha devam edecek. Bu problemleri güncel hayattan konularla birleştiriyorum ve resme çeviriyorum.”
Aysel Gözübüyük
Aysel Gözübüyük, 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Matematik-Fizik bölümünden mezun oldu. Ortaokul yıllarında resim öğretmeni olan Cemal Bingöl’ün etkisiyle resme ilgi duyan Gözübüyük, 1999 yılında Aysel Gözübüyük Sanat Galerisini açtı. 2008 yılında Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Resim Ana Sanat Dalında yüksek lisansını tamamladı. ‘Güncel Olandan Toplumsal Çelişkilere’ adlı tezi Lambert Academic Publishing tarafından 2017 yılında basıldı. 2013 yılında yine Hacettepe Üniversitesinde Sanatta Yeterlik Çalışmasını tamamlayan sanatçı çok sayıda kişisel sergi açtı, yurtiçi ve yurtdışı pek çok karma sergiye katıldı.
Çalışmalarında boya ve New Media üzerinde yoğunlaşan Gözübüyük desenlerini dijital ortamda boyayarak geleneksel olanla teknolojiyi birlikte kullanır ve daha kısa sürede işler üretir. Konularını insan ve toplum ilişkilerindeki problemli alanlardan seçen sanatçı ruhunu şifalandırmak için sanatla uğraştığını ifade eder. Ona göre bu, “Atalarımızın çözülmemiş sorunlarını bilinçaltımızda taşırken kendi sorunlarımızdan nasıl kurtulabiliriz?” sorusuna cevap arama anlamına gelir. Ayrımcılık, özelikle giderek artan cinsel ayrımcılık karşısında kadın özgürlüğünü savunur.