Ömer Faruk Cengiz[/caption]
CİHAT ÖZTÜRK / GAZİANTEP
Gaziantep Şahinbey Belediyesi’nin restore ettiği Tarihi Mecidiye Han’da, 40 yıllık “kitap ciltleme” mesleğini devam ettirmeye çalışan Ömer Faruk Cengiz, kitap tamirciliğine olan tutkusunu, kurduğu “Vefa Kitapçısı”nın hikâyesini konuştuk.
Kitap ciltleme işine olan merakının askerden geldikten sonra başladığını söyleyen Cengiz, bu süreci şöyle anlatıyor:
“12 Eylül’de askerdeydim. Askerden gelince gördüm ki kitaplar, denize atılmış, yakılmış böyle bir ortamda büyüdüm. Mersin’e taşınmıştık, çocukken şehirde de kitapçı yoktu. Ne yapalım diye düşününce, kitap dükkânı açmaya karar verdik. O arada bir ansiklopedi furyası başlamıştı. Bunları ciltlemem gerektiği kanaati oluştu. Dergiler, kitaplar derken bu işe de başladık. Cildin bir özelliği var; sermayesi çok az ama emek ve zaman istiyor. Tekrar Gaziantep’e döndükten sonra bu mesleğimi burada devam ettirmeye karar verdim. Son 3 yıldır ise Şahinbey Belediyesi’nin restore ettirdiği Sahaflar Çarşısı’nda kitaplara yeniden hayat vermeye çalışıyoruz.”
“Yıpranmış kitapları yeniden hayata kazandırıyorum”
Ülkede kâğıt üretiminin az olmasını dert edinen Cengiz, sözlerine şöyle devam ediyor:
“Türkiye’de kâğıt üretimi yok denecek kadar az. Türkiye bu konuda dışa bağımlı. Üretmediğimiz için ben de ‘Neden geri dönüşüme katkı vermeyeyim’ dedim ve bu işe koyuldum. Tüm insanlığın kaybettiği, emek, zaman ve enerjinin kıymetini bilmiyoruz. Kendi adıma bu üçüne sahip çıkıyorum. Yenisini almak çok kolay. Kitaba para verirsin, alırsın. Ama arşivde kalmış ve yıpranmış kitaba biz dokunarak yeniden hayata kazandırıyoruz. Ben, bunu bir felsefe olarak yapıyorum. Önce kendi yaşamıma uyguluyorum. Sonra kitaplara. Hiç kimse pantolonunu yamalı giymez, ben yamalatırım. Bir çürük elma düşünün, kesip atıyorsunuz geri kalanını yiyorsunuz. Kumaş elmadan daha mı kıymetsiz? Dizi delindi diye neden atalım ki? Çevrecilerin söylediklerine uyuyorum. Yaşamdaki karbon ayak izimi azaltıyorum. 64 yaşındayım, yaşadığım çevreye bir katkı sunmak istiyorum. Onu da bu yolla yapıyorum. Ben de bilirim gidip kahveye oturup zaman geçirmeyi ama bu bana göre bir iş değil.
Dini kitaplar, yemek kitapları, roman, hikâye Cumhuriyet’in ilk yıllarından kalma eserler başta olmak her çeşit kitap tadilat için bize geliyor. Kitapların dağınıklığına göre, tadilat süreci zaman alıyor. Bazı kitaplar bir saat, bazı kitaplar ise bir gün süre alıyor. Bir kitap var tarih eser niteliği kazanmış neredeyse. Oğuzeli’nden bir kitap geldi. Dedesinden kalmış. 3-4 gün sürdü, kitabı tamamen dağıttım. Matbaa dilinde biz buna forma deriz. Formaları dağıttık tek tek. Ondan sonra tuğla örer gibi tezgâhta diktik. Esas ciltçilikte budur, tek tek forma dikmek. Günümüzde bu kalmadı millet zımbalıyor. Biz bu yöntemi kullanmıyoruz. Kitapla yaşamayı seviyorum. Bazıları yemek yiyerek beslenir ben de kitapla uğraşarak besleniyorum.”
İnsanı geliştiren, besleyen okumadır
Cengiz, iş yerinin adını, “Neden Vefa Kitapçısı olduğunu” ve okumanın önemine ilişkin şunları söylüyor:
“İşimden geliyor. ‘Vefa’, gerçekten ağır kelime. Okumak ve yazmak, insana has bir özellik. Anteplinin biri, şivesiyle bana, ‘Ağam, ben okiyip yazmim diye adam değil miyim’ dedi? Ben de ona, ‘Allah seni insan olarak yaratmış ama insani bir yönün yok. Kitap okumayı sevmiyorsan senin insani yönün nasıl gelişecek?’ dedim. İnsanı geliştiren, besleyen okumadır. Genel olarak okuma alışkanlığımız yok. Gençlerimiz de okumuyor, sanal dünyada yaşıyorlar. ‘Hedefleriniz ne?’ diye soruyorum. ‘Tıp, mühendislik’ diyorlar. İyi, güzel. Telefona bakıyorum, Android. Onlara diyorum ki ‘İlk yapacağınız iş, tuşlu telefona geçmek’. ‘Olur, mu?’ diyor hemen. Kitap okumayan hiçbir gencin başarılı olma şansı yok. Üniversite sınavında soruları yetiştirebilmesi için kitap okuması gerekiyor. Gençlerin okuduğunu anlayıp hızlı yorumlamaya ihtiyacı var. Okumasa, sınavda başarılı olsa bile mesleğini devam ettirme şansı yok. Hangi mesleği yaparsanız yapın kitap bütün mesleklerde başat rol oynar.”