Dünya tiyatro müzeleri 17 Ekim'de İstanbul'da buluşacak Dünya tiyatro müzeleri 17 Ekim'de İstanbul'da buluşacak

Gelenekten sanata yolculuk

İnsanlık tarihinde önemli bir yere sahip olan, farklı kültürlerde ibadet, meditasyon ve estetik amaçlarla kullanılan tespih, zengin bir geçmişin izlerini taşıyor. Günümüzde Türkiye’de tespih yapımı ve kullanımı, canlılığını koruyan bir geleneği yansıtıyor. Beş kuşaktır tespih yapan Özbek ailesi, geleneğin ayrıntılarını ve tespih üretiminin inceliklerini anlattı CEMRE POLAT- Tespih, farklı kültürlerde ibadet, meditasyon ve estetik amaçlarla kullanılmasıyla beraber hem dünyada hem de Türkiye'de zengin bir geçmişi yansıtıyor. Günümüzde Türkiye'de tespih yapımı ve kullanımının devamlılığı, canlı bir geleneği yansıtıyor. Ustaların ellerinde şekillenen bu eserler, sanatsal ve kültürel bir miras olarak da kabul ediliyor. Türkiye'de farklı bölgelerde yapılan tespihler, yerel kültürün bir yansıması olarak değerlendiriliyor. Yaşanılan dönemin koşullarına göre muska ya da nazarlık niyetiyle kullanılan tespihlerin kalıcı şekilde insan hayatına girmesinin ise din aracılığıyla olduğu biliniyor. Genel olarak kabul gören bilgi ise ilk tespihlerin Budizm ve Hinduizm inancında kullanıldığı. Tespih kullanımının Hindistan'dan doğuya, oradan Ortadoğu'ya ve Avrupa’ya yayıldığı düşünülüyor. Kaynaklara göre ilk olarak Hindu inanışında görülse de hemen hemen tüm dinlerde ibadetin bir parçası olan tespih, İslamiyet, Hıristiyanlık, Musevilik, Hinduzim ve Budizm inançlarında önemli bir yere sahip. Yan yana dizilen boncuk tanelerinden öte bir anlam taşıyan tespih, İslami ibadetin bir parçası, kültürel bir motif ve estetik özellikleriyle bir aksesuar. Tespih, bir zikir aracı olarak kullanılmasının yanı sıra belli başlı özellikleriyle kıymetli bir aksesuar ve koleksiyon parçası olarak kabul ediyor. İslamiyet’te yaygın olarak 33 ve 99 taneli olarak kullanılan tespih, tekke ve dergahlarda, beş yüz ya da bin taneli olarak karşımıza çıkıyor. Farklı ülke ve kültürlerde, din ve inanışlarda ise tane sayısı değişiyor. Doğal taşlar, ahşap, kemik, cam, metal ve farklı materyallerden üretilen tespihler, her birinin kendine özgü dokusu ve anlamıyla bir araya geliyor. Tane, nişane, durak, imame, pul, hatime, çivi gibi değişik ad ve işlevleri olan parçalardan oluşan tespih, işlenebilen her türlü malzemeden üretilebiliyor. İşlenebilen malzemeler ise büyük çeşitlilik gösteriyor. Ağaçtan, fosilden, değerli ve yarı değerli taşların yanı sıra hayvansal malzemelerden de yapılabiliyor. Kullanılan malzeme de tespihi yapan ustanın mahareti ya da özgünlüğü kadar tespihin değerinin belirlenmesinde önemli bir yer tutuyor. Hem dünyada hem de Türkiye'de hala önemini koruyan tespih geleneği ibadet ve sanat yönleriyle zengin bir miras olarak gelecek nesillere aktarılıyor. Tespihin tarihindeki bu derin anlam ve zengin çeşitlilik, insanlığın ruhsal ve kültürel deneyimlerini yansıtan bir ayna olarak varlığını sürdürüyor. “Amacımız tespihi serseri işi olarak değil, sanat eseri olarak tanıtmak” Kuşaktan kuşağa aktardıkları bir ata mirası olan tespih ustalığının inceliklerini anlatan İsmail Özbek, tespih üretim sürecinden söz etti. Özbek, “Tespihlerin her biri kendi kültürel değerini yansıtıyor. Her çeşit, kullanıldığı inanç veya geleneğe göre özel bir anlam taşıyabiliyor ve insanların kişisel tercihleri doğrultusunda seçiliyor. Tespih üretim süreci, seçilen malzemeye ve tasarımına göre değişiklik gösterebilir. Genel olarak boncukların kesilmesi, delinmesi, şekillendirilmesi, boyanması veya işlenmesi gibi adımlarla ilerleniyor. Bu süreç, ustaların deneyimi ve tasarım vizyonuna dayalı olarak şekilleniyor. Bu bizim beş kuşaktır sürdürdüğümüz ata mesleğimiz. Şu anda babamla birlikte çalışıyoruz. İşe abimin yanında çırak olarak başladım ve yaklaşık 11 senedir yapıyorum. Günümüzde maalesef tespih işi serseri işi olarak görülüyor. Tespih sallanmaz, çekilir; bir zikir aracı ve aksesuardır. Bazı taşlar insanı rahatlatır, vücuttaki elektriği ve stresi alır. Amacımız tespihi serseri işi olarak değil, bir sanat eseri olarak tanıtmak” diye konuştu. “Tespih yapmak için hayvan avlanmaz” Tespih türlerinin neye göre belirlendiğine, hangi materyallerden üretildiğine dair açıklama yapan Özbek, “Çok çeşitli tespih türleri var. Üretildiği materyallere göre isim alıyorlar. Örneğin, Azobe Tespih Ceviz Tespih, Demirhindi Tespih, Kuka Tespih, Maun Tespih, Öd Ağacı Tespih, Sandal Ağacı Tespih, Yılan Ağacı Tespih gibi isimler sayabilirim. Bunun dışında üretimde hayvansal ürünler de kullanılıyor ama hiçbir hayvana zarar verilmiyor. Hiçbir hayvan tespih için avlanmıyor. Örneğin eceliyle ölen hayvanların kabukları veya boynuzları kullanılabiliyor ya da Çin’den et ihraç ediliyor ve hayvan kabukları bu şekilde değerlendiriliyor. Tespih yapımında hayvanlardan elde edilerek kullanılan malzemeler için hiçbir hayvana zarar verilmez. Malzemeler, ömrünü doğal yollarla tamamlamış hayvanlardan sağlanır. Bir canlıya zarar vererek malzeme elde edilmesi, tespih yapımının manevi değerine zarar veren bir unsur olarak kabul edilir” dedi. “İçinde fosil bulunan taşlar, en değerli olanlar” Tespihlerin değerlerinin kullanılan materyallerle ölçüldüğünü aktaran Özbek konuşmasında “Tespihin neden yapıldığı, imamesinin orijinalliği, tanelerin muntazamlığı, ipe dizilişindeki renk uyumu tespihin değerini artıran özellikler. Pek çok madenin insana değdiğinde olumlu etkileri olduğunu biliniyor. Eski ve nadir bulunan materyaller genellikle en yüksek değere sahip olanlar. Önemli olan az bulunan bir malzemeyle çalışabilmek. Eskiden kuka için arabalar takas edilirdi, Brezilya'da bu taşın ağacı bulunduktan sonra değeri düştü. İçinde fosiller bulunan taşlar en değerli olanlardır. Bu taşların işlenmesi ve kesilmesi çok önemli; böcekleri veya kalıntıları içinden çıkarmadan kesmek ve incelikle işlemek gerekiyor” ifadelerine yer verdi. “Her tespihte ustasının imzası bulunuyor” Bir tespihin değerinin belirlenmesinde en önemli unsurlardan biri olan usta imzası, tespih sanatının önemli özelliklerinden biri. Özellikle koleksiyonerler için zaman zaman zaman paha biçilemez değerlere ulaşan usta imzası, genellikle tespihlerin imamelerindeki işlemelerde karşımıza çıkıyor. Ustaların el emeği göz nuru ile yapımı günler hatta haftalar süren tespihler, daha da kıymetleniyor. “Ustası tespihe kendi imzasını koyar ve gören herkes kimin yaptığını anlar” diyen Özbek, konuşmasında “Taşın kesimine göre tespih çeşitleri değişiyor. İnsanlar özel siparişler oluşturabiliyor. Katar’da uzun bir süre çalışmıştım. Orada en az 45 taştan oluşan tespihler tercih ediliyor, küçük tespihler pek kullanılmıyor. Büyük tespihler estetik olarak daha çok beğeniliyor. Tespihin tarihi kökenleri çok eskilere dayanıyor. Dedelerimiz, Erzurum’da bu işi Ermenilerden öğrenmişler ve gelenek bu şekilde devam ediyor. Her tespihin üstünde ustanın kendi imzası bulunur. Türkiye'de hangi tespihin kim tarafından yapıldığı genellikle bellidir” ifadelerine yer verdi. “Bu işte deneyimli değilseniz sahte tespihi ayırt etmek zor olabilir” Günümüzde gelişen teknoloji ile birçok renkli cam materyal değerli taşlara benzetilebiliyor. Tespih üretiminde maliyeti düşürmek için sahteciliğe başvuruluyor. Sahte ile gerçeğin arasındaki farkı ise ustalar ayırt edebiliyor. Talat Özbek’in dediğine göre, sahte tanelerin rengi, dokusu ve sesleri de sahte oluyor. Sahtecilikle savaştıklarını aktaran Özbek, “Müşterilere 'görmediğiniz yerden tespih almayın' diyoruz. Güvenilir olmayan yerlerden tespih almamalarını öneriyoruz. Bu işte deneyimli değilseniz sahte ve gerçeği ayırt etmek zor olabilir. Biz aşina olduğumuz için elimize aldığımızda dokusundan ve kokusundan sahte ile gerçeği ayırt edebiliyoruz. Çok değerli tespih türleri olduğu için sahtecilik de çok yaygın. Öncelikle malzemeyi tanımak gerekir. Tespihin biçimlerini ve ortaya çıkış sürecini bilmek ve bu işe gönül vermek gerekir” diye konuştu. Türkiye’de birçok firmaya ve özel müşteriler için üretim yaptıklarını aktaran Özbek, “Türkiye haricinde Katar, Kuveyt, Dubai gibi ülkelere satış yapıyoruz. Müşteriler gelip beğendikleri taşı alıyorlar. Bazı müşteriler malzemeyi kendileri getiriyor ve özel tasarım yaptırıyorlar. Hem anne hem de baba tarafından tespihçiyiz. Anne tarafı ve baba tarafı, Erzurum'un Oltu İğdeli Köyü'nde bu işe başlamışlar. Rusya'nın doğuyu işgal etmesi nedeniyle Adana'ya kadar göç etmişler. Rusya'nın doğudan çekilmesiyle tekrar Erzurum'a dönmüşler. Annemin tarafı ise Ankara'da kalmış. Biz de işimizi burada yapmaya devam ediyoruz" dedi.

Editör: Ahmet Ertüm