Hatay Büyükşehir Belediyesinden üniversiteyi kazanan öğrencilere destek Hatay Büyükşehir Belediyesinden üniversiteyi kazanan öğrencilere destek
Barış Dönmez / Van Geçmişi 3 bin yıl öncesine, Urartu medeniyetine kadar uzanan geleneksel sanatlarından savatlı gümüş işlemeciliği bir zamanlar binlerce usta tarafından, 120 atölyede yaşatılıyordu. Günümüzde ise bu sayı, birkaç kişiye kadar düştü. Üç kuşaktır savat işlemeciliği yapan Erdal Binici, bu ustalardan biri. Çelik kalemiyle gümüş bilezik, kolye, vazo gibi ürünlere kanallar açan Binici, savatın yapımına ilişkin şu bilgileri verdi: “Savat, gümüş üzerindeki siyah süslemenin adıdır. Yapım olarak önce bakır, kurşun, kükürt ve gümüşün karıştırılmasıyla savatı yüksek ısıda eritiyoruz. Sonra gümüş üzerine işlenen motif oymalarını üzerine kaplıyoruz. Savat üzerine, Van’ın geleneksel ürünleri ile Urartu figürlerini işliyoruz. Bu aşamadan sonra soğuması için bekleyen gümüşü zımbalayarak işlediğimiz figürleri ortaya çıkıyoruz. Cilalama işleminin ardından savat satışa hazır hale geliyor.” “Savat, gölge için bir gelir kapısıydı” İşini babasından devralan Binici, üç kuşaktır bu sanatı sürdürdüklerini, savat işlemeciliğinin yıllandıkça daha da kıymetlendiğini belirterek şunları söyledi: “Bu sanat, babadan oğluna geçerek günümüze kadar devam etmiştir. Eskiden insanlar bu sanat ile geçinirdi. Savat, bu gölge için bir gelir kapısıydı. İnsanlar, bununla hayatlarını idame ederdi. Şimdi öyle bir durum yok. İnsanlar emeğinin karşılığını almadığı gibi savat işletmeciliği artık bitme aşamasına geldi. Savat yıllandıkça daha da güzelleşir. Yıllandıkça savat daha da kıymetleniyor. İnsanlar şimdi kıymetini çok bilmiyor. Eskiden bu sanat çok fazla değer görürdü. Eski Tuşba’ya (Van) baktığımız zaman, 120 savat atölyesi, ciddi anlamda iyi ustalar vardı o dönemde. Ama bu sayı, günden güne düştü, bu sanat git gide tarihe karıştı, günümüzde birkaç atölye kaldı. Eski ustalar, günlerce, aylarca savat yapardı. Ustalar, kendini kanıtlamak için savatı en iyi şekilde yapmaya çalışıyorlardı. Günümüzde artık o ustalar kalmadığı gibi eleman bulmakta çok zor. Birkaç gün çalıştıktan sonra eleman işten çıkıyor. Savat, biraz sabır istediği için kimse sabır etmiyor artık. Savat, hemen ortaya çıkan bir şey değil. Burada asıl mesele, savatı satmakta değil, onu sürdürmektedir.” Ustaları yetiştirmek kolay değil Binici, savatın ilgisizlikten kaybolduğu, savat ustası bulamadıklarına işaret ederek sözlerini şöyle sürdürdü: “Savat, ilgisizlik ve usta bulamamaktan dolayı kayboluyor. Şimdi zımparacı olsun, kalem ustası olsun, hepsine iş veririm ama yok. Artık kimse bu mesleği yapmıyor. Bu ustaları yetiştirmek kolay olmuyor. Savat ustaları, çekirdekten yetişmeli. Sanat okullarında bunlar yetişmez. Bana göre öncelikle hocaların yetiştirilmesi lazım.” “Desteklenmesi lazım” Savat işlemeciliğinde Urartu, Selçuk ve Osmanlı motiflerini kullandıklarını anlatan Binici, şöyle devam etti: “Bizdeki savatın özelliği, biz Urartu modellerini birbirine kattık. Urartu motifleri çok farklı. Bileziklerin üzerine Urartu aslanı var. Ayrıca Selçuklu ve Osmanlı Modelleri de mevcut. İpekyolu, bu bölgede geçtiği için birçok medeniyete ev sahipliği yapmış. Biz de her medeniyete ait motifleri işliyoruz. Kibela Ana tanrıça modelli, ters lale, şems, güneşin doğuşu ve batışı gibi motifler yapıyoruz. Bizde motif arşivi var ve her tür modeli işliyoruz.” Binici, sözlerini şöyle tamamladı: “Maliyetlerin artmasından dolayı model sayısını azalttık. 2024 yılı için en fazla 120 model çalışabiliriz. İstesek binin üzerinde çalışabiliriz ama bunun için ciddi bir gümüşe ve elemana ihtiyaç var. Gümüş yükseldikçe bizler için eksi bir durum söz konusu. Her şey dolar bağlı; cila, zımpara, gümüş... Doların yükselmesi bunların yükselmesi anlamına geliyor. Eskiden 10 kiloluk Kütahya gümüşü alırdık. Bize 30 bine mal oluyordu. Şimdi bu gümüş, 280 bin oldu.. İnsanlar da artık alamıyor. Bu, ülke içinde zarar. Tek bununla bitmiyor. Enerji maliyeti, elektrik maliyeti belimizi kırıyor. Urartulardan kalan sanatın devam etmesi için devlet tarafından desteklenmesi lazım. Ancak bu şekilde nefes alabiliriz.”

Editör: Ahmet Ertüm