Ulusal havayolu üzüntüsü

Yusuf KANLI  Ülkedeki ve dünyadaki gelişmeler yeni yaşam tarzlarıyla beraber bazı eski ve değer verilen alışkanlıklardan, özelliklerden de uzaklaşılmasını zorunlu kılıyor. Çoğu za...

Abone Ol
Yusuf KANLI  Ülkedeki ve dünyadaki gelişmeler yeni yaşam tarzlarıyla beraber bazı eski ve değer verilen alışkanlıklardan, özelliklerden de uzaklaşılmasını zorunlu kılıyor. Çoğu zaman da gelişme adı altında anlamı olan çok önemli özelliklerin bırakılması, unutulması, gözardı edilmesini doğuruyor. Değişime karşı koymak tutuculuk olarak da algılanabileceği gibi, gelenekselin muhafazası, ya da bildiğiniz muhafazakarlık olarak da görülebilir. BİR ZAMANLAR KARTALDI… Türk Hava Yolları, mesela, daha dün muhteşem bir havayolu şirketi, Türkiye’nin, milli bayrak taşıyıcısı olmanın ötesinde, gururuydu. Gerek Avrupa veya Ortadoğu gibi kısa, gerekse Atlantik ötesi, Uzakdoğu gibi uzun uçuşlarda sunduğu Türk mutfağı tatlarıyla seyahati adeta bir gastronomi şenliğine dönüştürüyordu. Ekonomik koşullar kadar belki de “Easy jet” tarzı ekonomik alternatiflerlerle yarışabilmek amacıyla önce “tasarruf” tedbirleri, ardından ucuz alternatif oluşturmak adına AnadoluJet gibi bir garabet doğurdu THY. Doğrusunu söylemek lazım biraz da siyasi iklimdeki İslami takıntılar etkisiyle önce iç sonra dış uçuşlar dahil alkol kısıtlaması ile başlayan, lahmacun, pide ve sair geleneksel Türk mutfağından ziyade basitliği ve sıradanlığı simgeleyen bir menü savrulması ile devam eden sözüm ona “muhafazakârlaşma” nihayette iç uçuşlarda sadece su ile sınırlanan, dış uçuşlarda ise THY uçuşları neyse, parası bilete ilave ödense bile AnadoluJet garabet şirketinde uyduruk bir sandviç ve su-meşrubat ile sınırlı ikrama dönüşmesi doğrusu üzüntü verici bir savrulmayı gösteriyor. AYMAZLIK DORUKTA THY ve AnadoluJet yetkililerine sormak gerekir, eğer uymayacak, aldırmayacak indiyseniz, mesela, niye yemek tercihi soruyorsunuz müşterilerinize? Diyabet menüsü talep eden birisine önceden uyarmadan ve ilave ücret almanıza rağmen uçuşun bir aşamasında sadece bir bardak su, ikinci aşamasında ise beyaz undan imal edilmiş sandviç ekmeği arasında bir parça peynir ve hindi ya da tavuk salamı sunmanın mantığı ne? Nihayette, beş saate yaklaşan bir uçuşta, yemek tercihi yaptığı için ayrı bir önlem almayan bir diyabet hastasının sağlığını tehlikeye atmak uygun ve kabul edilebilir bir davranış mıdır? Hikayedeki “Sarı öküzü vermeyecektik” misali, alkol sınırlamasıyla başlayan hayat tarzı dayatması olarak algılanan uygulama sonuçta parası alınan banal veya neredeyse olmayan bir ikrama, üniforma olarak uçuş görevlilerine pijama gibi basit bir kıyafeti yeterli gören, kısaca “Yazık oldu güzelim THY’ye” dedirten aşamaya nasıl gelindi anlamak zor. Bugün iktidarın Atatürk’ü andıran ne varsa itibarsızlaştırma çabaları çerçevesinde hastahane ve milli park olma yolundaki bir zamanların övünç kaynağı Atatürk Havaalanı apronunda deve kurban eden anlayışın tezahürleri bunlar ve korkarım sadece başlangıcındayız, gerisi tufan. Tek ümit veren konu ise benim gibi aksi bir yolcunun itirazlarına büyük bir nezaket ve yapıcı yaklaşabilen kabin görevlileri. YİNE DE ŞÜKREDİYORUZ Dünyadaki ciddi ekonomik ve finansal durum nedeniyle birleşen, yok olan ulusal havayolları dikkate alındığında her şeye rağmen THY’nin varlığı bir teselli kaynağı. Bakın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne. Orada THY ile ortak bir Kıbrıs Türk Hava Yolları vardı. Ulusal Birlik Partisi iktidarları, Ankara’daki çıkar çevreleriyle birlikte arpalığa çevirmişlerdi o güzelim kurumu. Dünya kadar personel, hesapsız harcamalar ve sair nedeniyle ciddi finans sıkıntıları olsa da THY ortaklığı sayesinde ayaktaydı. Sonra klasik Türkiye ve Türklük düşmanı bir parti iktidara ortak oldu. Kıbrıs Türk havayolu şirketini Türkiye’den ve THY’den kurtarmak için harekete geçti. Sonuçta THY, herhalde memnuniyetle, KTHY bataklığı hisselerini devretti. Kısa süre sonra KTHY iflas etti, malları ve uçuş hakları yine birilerine peşkeş çekildi, personel alacakları sahipsiz kaldı, ancak yıllar sonra çözülebildi. Bugün KTHY’nin eksikliğini herkes görüyor, yaşıyor, dinlendiriyor. Umarız Türkiye de birgün THY’nin eksikliğini konuşmaz…