Yusuf Kanlı
İsrail ve Lübnan arasında tansiyon dorukta. Son olarak, Lübnan’dan atılan bir roket İsrail’in Golan Tepeleri’ndeki Majdal Shams kasabasındaki bir futbol sahasına isabet etti ve 12 genç hayatını kaybetti. Hizbullah, saldırıyı gerçekleştirmediğini iddia ederken, İsrail bu saldırının ardından sert önlemler almakla tehdit ediyor. İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz, “Hizbullah ile tam kapsamlı bir savaşın eşiğindeyiz ve bu olaya uygun şekilde yanıt vereceğiz” dedi. Tüm bunlar, bölgede bir kıvılcımın nasıl devasa bir yangına dönüşebileceğini gösteriyor.
Bu çatışmanın ardında ise İran’ın gölgesi hissediliyor. Hizbullah, İran tarafından finanse edilip silahlandırılan bir grup olarak, İsrail için her zaman büyük bir tehdit oluşturdu. İsrail’in ise bu tehdit karşısında ne kadar ileri gideceği, bölgede yeni bir savaşın çıkıp çıkmayacağı konusunda belirleyici olacak. İran’ın bölgedeki nüfuzunu artırma çabaları, İsrail’in güvenlik kaygılarını daha da artırıyor ve iki ülke arasındaki dolaylı çatışmalar, Lübnan üzerinden devam ediyor.
İsrail’in Lübnan’a yönelik intikam saldırısı da durumu daha da karmaşık hale getiriyor. İsrail savaş uçaklarının, güney Lübnan’daki Sultaniyeh bölgesinde Hizbullah’ın elit Radwan Güçleri’nden Ali Ahmed Hüseyin’i “etkisiz hale getirdiği” duyuruldu. İsrail ordusuna göre, saldırıda en az iki kişi daha öldü. Lübnan resmi medyası ve bir güvenlik kaynağı da bu bilgiyi doğruladı. Ordu, Hüseyin’in Hamas ile İsrail arasındaki savaşın 7 Ekim’de başladığı tarihten bu yana Lübnan’dan İsrail topraklarına birçok saldırı düzenlediğini belirtti. Hizbullah ise Abbas Jaafar lakaplı Ali Ahmed Hüseyin’in öldüğünü doğruladı, ancak Hüseyin’in rütbesi veya pozisyonuna dair herhangi bir bilgi verilmedi.
Haniye katledildi
Benzer bir gelişme de Tahran’da yaşandı. İran’ın İslam Devrim Muhafızları Ordusu, Çarşamba günü yaptığı açıklamada Hamas’ın en üst düzey liderlerinden İsmail Haniye’nin Cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan’ın göreve başlama törenine katılmak için bulunduğu başkent Tahran’da öldürüldüğünü belirtti. Olayın ardından Hamas, Haniye’nin İsrail’in “Tahran’da düzenlediği bir saldırıda” öldürüldüğünü doğruladı. Bu gelişmeler Ortadoğu’daki tansiyonu daha da yükseltiyor ve bölgenin barışını tehdit ediyor.
Doğu Avrupa: Ukrayna-Rusya çatışması
Ukrayna’da ise savaş tam gaz devam ediyor. Rusya’nın işgali, Batı’nın Ukrayna’ya verdiği destekle daha da karmaşık bir hal aldı. Batılı ülkeler, Rusya’ya karşı ekonomik yaptırımlar uygularken, Ukrayna’ya askeri yardım sağlıyor. Bu durum, Putin’in geri adım atma niyetinde olmadığını gösteriyor. NATO ve ABD, Ukrayna’nın yanında durarak çatışmanın daha geniş bir bölgesel savaşa dönüşmesini engellemeye çalışıyor. Ancak bu, bir üçüncü dünya savaşının çıkış noktası olabilir mi? Elbette, bunu zaman gösterecek.
Putin ve Zelenskiy’nin adeta satranç tahtasında hamle yapar gibi birbirlerine karşı stratejiler geliştirmesi, dünya siyasetinin en büyük drama dizilerinden biri haline geldi. Putin’in “Biz sadece Ukrayna’da tatbikat yapıyoruz” demesiyle, bir askerin “Ben sadece piknik yapıyorum” demesi arasında pek bir fark kalmadı. Bu çatışmanın nasıl sonuçlanacağını merakla beklerken, bir yandan da hangi tarafın daha yaratıcı bahaneler üreteceğini izlemek de eğlenceli hale geldi.
Trump’ın yeniden seçilmesi durumunda, ABD’nin Ukrayna’ya verdiği desteği Avrupa’ya devretme olasılığı da çatışmanın gidişatını değiştirebilir. Trump, Ukrayna’nın savunmasını Avrupa’nın üstlenmesi gerektiğini savunarak, ABD’nin rolünü azaltabilir. Bu durum, Ukrayna’nın daha savunmasız kalmasına ve Rusya’nın elini güçlendirmesine neden olabilir.
Pasifik: Çin-Tayvan gerilimi
Pasifik bölgesinde ise Çin-Tayvan gerilimi dikkat çekiyor. Çin, Tayvan üzerindeki hak iddiasını sürdürürken, ABD’nin Tayvan’a verdiği destek Pekin yönetimini kızdırıyor. Çin, Tayvan çevresinde askeri tatbikatlar yaparak bölgedeki tansiyonu yükseltiyor. ABD, Japonya ve Güney Kore ile güvenlik işbirliğini artırarak Çin’e karşı bir denge unsuru oluşturmaya çalışıyor. Çin’in bu agresif tavrı, Tayvan’ı ve bölgedeki diğer ülkeleri büyük bir çatışmaya sürükleyebilir.
Çin’in Tayvan üzerindeki baskısı, bölgedeki ülkeler için adeta bir telenovela senaryosu gibi. Her gün yeni bir drama, yeni bir gerilim yaşanıyor. Çin’in “Tayvan bizimdir” söylemleriyle, ABD’nin “Tayvan’a dokunma, yoksa…” tehditleri arasında sıkışıp kalan Tayvan halkı, bu gerilimin ortasında adeta birer seyirci gibi. Çin ve ABD’nin bu gerginliği, dünya politikasının en büyük sahne şovlarından biri haline geldi.
Üçüncü Dünya Savaşı mümkün mü?
Bu üç ana çatışma hattı, potansiyel bir üçüncü dünya savaşının çıkış noktaları olabilir. Her bir bölgede yaşanan olaylar, diğer bölgelerdeki gelişmeleri etkileyebilir ve zincirleme bir reaksiyon başlatabilir. Elbette, tüm bu olaylar arasında uluslararası diplomasi ve ekonomik çıkarlar da belirleyici olacak. Ancak, mevcut küresel gerginlikler ve çatışmalar, dünya barışının ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Eğer bu çatışmalar genişlerse, dünya tarihinin en büyük savaşlarından birine şahit olabiliriz. Ancak, liderlerin aklıselimle hareket etmesi ve diplomasiyi ön planda tutması durumunda, bu felaket senaryosundan kaçınılabilir. Diplomasinin ve barışın gücü, her zaman en güçlü silahtır. Dünya, barışın değerini anlamalı ve bu doğrultuda hareket etmelidir. Aksi takdirde, üçüncü dünya savaşının çıkması kaçınılmaz olabilir.
Küresel kaos ve liderlerin absürtlüğü
Tabii ki, tüm bu ciddi ve tehlikeli gelişmelerin yanı sıra, dünya liderlerinin bazen ne kadar absürt davrandığını da göz ardı etmemek lazım. Bir yandan nükleer silahlarla birbirlerine gözdağı verirken, diğer yandan sosyal medyada birbirlerine laf sokuyorlar. Küresel liderler, dünya barışını sağlamak yerine sanki bir reality şovdaymış gibi davranıyor.
Belki de tüm bu kaosun ortasında, üçüncü dünya savaşını başlatacak olan şey, bir liderin Twitter’da yaptığı düşüncesiz bir paylaşım olacak. Dünya liderlerinin bu absürt tavırları, insanlığı felakete sürükleyebilir. Ancak, halkların barış ve sağduyu çağrıları, bu liderlerin çılgınlıklarını durdurabilir. Unutulmamalıdır ki, barış ve diplomasi her zaman en güçlü silahtır.
Günümüzün dünya liderleri, sanki birer komedi karakteri gibi davranıyor. İsrail ve Hizbullah arasındaki gerginlik, iki inatçı komşunun bitmek bilmeyen tartışmalarına benziyor. Putin ve Zelenskiy’nin satranç hamleleri, dünya siyasetinin en büyük drama dizilerinden biri. Çin ve ABD’nin Tayvan üzerindeki çekişmesi ise tam bir telenovela.
Dünyanın dört bir yanındaki bu karmaşık ve tehlikeli çatışmalar, barışın ne kadar önemli olduğunu ve liderlerin sağduyulu hareket etmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor.