Genel

Türkiye’nin yeni bir güçlü kalkınma hamlesine giremeyecek kadar yaşlı nüfusu var

Gazeteciler Cemiyeti’nin Norveç Büyükelçiliği destekleriyle sürdürdüğü 9. Köy Projesi tarafından hayata geçirilen 9. Köy Söyleşileri kapsamında bu hafta Türkiye ekonomisine mercek tutuldu.

Abone Ol

Naz Akman / Ankara

Gazeteciler Cemiyeti tarafından gerçekleştirilen 9. Köy söyleşileri kapsamında konuk olan ekonomist, köşe yazarı Emrah Lafçı ve ekonomist ve finans uzmanı Dr. Murat Kubilay seçimin ardından Türkiye ekonomisini masaya yatırdı. 
Gazeteci Gökçen Çamlıyurt’un moderatörlüğünü üstlendiği “Seçimin Ardından Ekonomik Gelişmeler” başlıklı söyleşide, 2024 yılı ilk yarısına kadar devam eden ekonomik politikalar, bu politikaların getirisi ve götürüsü, ön görülen ekonomik adımlar, gelecek dönem için yatırım tavsiyeleri, gençlere ilişkin ekonomik kazanımlar sağlayacakları iş önerileri konuşuldu. 


Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı Yusuf Kanlı’nın açılış konuşmasıyla başlayan etkinlikte konuklar güncel ekonomik durum hakkında değerlendirmede bulundu. Seçimden bu yana paradigma değişikliğine giden yönetimin eskiden uyguladığı politikaların tersini uygulamaya koyduğu bu anlamda tüm dünyada uygulanan politikaya dönüldüğü ancak devralınan ekonomik enkazın sancılı bir süreci de beraberinde getirdiğine işaret eden konuklar, devletin resmi kurumlarının açıkladığı ekonomik veriler ile sokaktaki gerçeklerin uyuşmadığını belirtti. 

Lafçı, “Problemlerin en temelinde cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi geliyor”

Ekonomiye dair Türkiye’de alışılmış üç parametrenin olduğunu söyleyen köşe yazarı Emrah Lafçı “Faiz, kur, enflasyon. Bunlar birer netice, bunların konuşulmamasını gerektirecek ortamın sağlanması için belli fırsatlar vardı, neydi bunlar makro politika eskinin sanayi politikası bugünün teknoloji politikası. Türkiye, aslında potansiyelinin çok altında faaliyet gösteren, üretim yapan ülke. Şu anda uygulanan Şimşek değil de başkası da gelseydi ilk etapta benzer politikalar uygulanacaktı. Burada kritik olan nokta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ikna edilmesiydi yani giden tekele çomak sokmaması konusuydu. Hem Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz hem Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in her konuşmasında programın arkasında cumhurbaşkanının olduğunu belirtmesi de bu yüzden. Problemlerin en temelinde cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi geliyor. Şu an uygulanan politikanın acı reçetesiyle sonuçlarıyla bir süre daha karşı karşıya kalacağız. Enflasyon için Merkez Bankası 2024 son çeyrek itibariyle aylık olarak yüzde bir buçukluk bir patikaya oturmasının beklendiğini belirtiyor ve bunun için gereken adımlar atılıyor. Kur nedeniyle yurt dışında tatil yapmak daha ulaşılabilir oldu, ihracat yapmak artık kolay değil, yabancı turist Türkiye’yi tercih etmek yerine başka ülkeleri tercih edebiliyor, Türkiye daha pahalı hale geldi. Bu neden yapılıyor? Enflasyon ithal etmenin önüne geçmek amaçlı ve tabi Türkiye’de iki paralılık var. İnsanlar Türk lirasına ne kadar faiz verirseniz verin ikna olmakta zorlanıyor. Şu an baskılanan kur politikası hem enflasyon ithalatını hem de dolarizasyonu terse çevirmeye fayda sağlayacak bir politika” dedi. 

Kubilay, “2024 yılında enflasyonla mücadele can acıtarak ilerleyecek”

2024 yılında enflasyonun en kötüsünün görülebileceğini söyleyen ekonomist ve finans uzmanı Dr. Murat Kubilay da “Enflasyon hayatın sadece belli bir kısmı, yani işi veya parası olanların düşüneceği bir şey. Peki ya işi olmayanlar, işsizler? Onlar için iyi olmayan bir yıl olacak. Sadece enflasyona bakmamak lazım. Türkiye Mayıs 2023’e kadar çılgın politikalar izledi, başta bu politika temellendirilmek istendi ancak bilinçli yapılmadığı ortaya çıktı. Artık finansal istikrarı sağlamanın mümkün olmadığı insanların Türk Lirası tutmadığı, dövizini bile bankada tutmadığı yere doğru gidiyordu. Geçen sene Haziran itibariyle ciddi politika değişikliği oldu, zaten o politika devam edilemez bir durumdaydı. Yeni döneme girildi, ilk başarılı olan kısım finansal istikrarı elde etmekti. Ancak bunu yapmak bile 10 ay sürdü. Merkez Bankası para politikasında biraz daha hızlı ve normalleşme içine girmesi gerektiğini fark edip ona yönelik politika aldı. Mart ayında Merkez Bankası’nın aldığı karar bir anda düzelmeyi de hızlı bir hale getirdi. Türkiye’nin artık bundan sonraki süreçte tabi Erdoğan farklı bir deneyime geçmezse küresel piyasalarda da beklenmedik bir şok yaşanmazsa finansal istikrar açısından sorun yaşama ihtimali azaldı, bu elbette olumlu bir gelişme. Ancak enflasyonla mücadele can acıtarak ilerleyecek, bu yıl en kötü enflasyonu geride bırakacağız. Yaklaşık yüzde 70’lerde bir enflasyon göreceğiz, buna karşılık hane halkı gelirleri, ücretler artırılamayacak. Borçlanma ihtiyacı var ancak borçlanma faizleri yukarı çıktığı için borçlanarak da kendinizi finanse edemeyeceksiniz ve yoksul kesime dahil olacaksın. Düşük gösterilmiş enflasyon politikalardan biri, çünkü elinde sonunda hem talebi kesmek için hem dış açığa neden olan ithalat talebini kesmek için insanların belli ölçüde yoksullaşması gerekiyor. Devletin tasarrufa gitme kapasitesizliğini hepimiz biliyoruz. Neticede ortaya acı bir reçete çıkıyor, bizi orta gelirlinin canının yanacağı bir yere doğru itiyor, düşük gelirli de daha çok yardıma muhtaç hale geliyor” diye konuştu.
“Bu paketin işe yaramayacağını hızlıca anlayıp başka paketler getirecekler”

Geçtiğimiz günlerde Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından açıklanan kamuda tasarruf paketinin içeriği ve sürdürülebilirliği hakkında da değerlendirmede bulunan Kubilay, “İyimser taraftan bakmaya çalışayım; bu paketin işe yaramayacağını hızlıca anlayıp başka paketler getirecekler. Pakette toplumda tartışmalara neden olan taşıtlara makam araçlarına, birden fazla maaş alan bürokratlara odaklanılmış durumda halbuki bütçenin çok daha büyük kalemleri var biraz onların düşmesi gerekiyor. Teknik açıdan ise, devlet bütçesi hiç olmadığı kadar bir yere tahsis edilmiş durumda nedir bunlar; önemli bir kısım devlet memurunun personel harcaması, sosyal güvenlik ödemeleri artı sosyal güvenlik açığı, hazine döviz gelir garantili mega projelere ödenecek paralar, düzenli olarak iş dünyasına topluma yapılmış olan cari transferler. Burada tasarruf yapabileceği çok büyük bir alan yok. Bu alan olmadığı için de enflasyonla mücadele, finansal istikrar, büyüme kalkınma gibi her şey dönüp dolaşıp para politikasına faiz ve krediye hapsediliyor, çünkü maliye politikasında alanınız yok. Maliye politikasını durdurmak için kamu çalışanlarının haklarını olumsuz hale getirmeniz gerekiyor, mega projelerin kenara bırakılması lazım, sosyal güvenlik açığını dengeleyecek yeni bir reform yapılması gerekiyor. Bundan sonra buralarda sıra geleceğini düşünüyorum. Öte yandan Türkiye’de basın finansmanında siyasi kararların etkili olduğunu biliyoruz, ancak bu kalemler içinde basın düşünüldüğü kadar pahalı bir şey değil. Tasarrufun eğer bizatihi uygulayacak kurumlar basın mensupları ve medya hedef alınmıyorsa buradan büyük bir etki olmayacak. Şöyle sürpriz olabilir, başka asıl yapılması gereken yerlerde yapılması gerekenler yapılmazsa o zaman dolaylı bir şekilde basını da olumsuz etkileyecek bir yer çıkarabilirler” sözlerine yer verdi. 

“Kamuda tasarruf paketinin makro büyüklükler arasında o kadar da major etkisi yok”

Lafçı ise sosyal medyanın gücü dolayısıyla tasarruf konusunun Cumhurbaşkanlığı nezdinde değerlendirmeye alındığını ve paketin uygulamaya konduğunu belirterek, “Tasarruf konusu biraz magazinel olduğu için şu an gündemimizde. Yapısal bir mantalite değişikliği gerekiyor. 2000’lerden bu yana Türkiye ekonomisinin pek çok yerde kötü gittiğini söyleyebiliriz ancak bütçe tarafında bunu söyleyemeyiz. Gerek kamu borçluluğu olsun gerek bütçe açığının gayri safi yurt içi hasılaya oranı olsun Türkiye muadillerinden iyi olduğu bir yerdeydi. Yöneticilerin şatafat içinde olması ve bunu insanların gözüne sokması toplumsal vicdanı yaralıyor elbette ancak bu tasarruf paketinin makro büyüklükler arasında o kadar da major etkisi yok. Peki ne yapılmalı? Türkiye’nin tasarruf açığı var, bu Türkiye’nin kronik bir problemi. Tüketim eğilimi çok yüksek ancak tasarruf yüksek değil. Kendi tasarruflarımız kendi tüketimimize yetmediği için de yurt dışından tasarruf ithal ediyoruz, bunun matematiksel olarak adı ise cari açık olarak bize dönüyor. Cari açığı finanse etmek için zorlanıyoruz çünkü elimizdeki rezervler bunlara yetmiyor, bir süre sonra iş patlıyor kur yükseliyor, böyle bir kısır döngü içindeyiz. Faizi, enflasyonu düşürmeden hiçbir yatırımı sağlayamazsınız, yabancı yatırımcıyı Türkiye’ye getiremezsiniz. Enflasyonla ciddi mücadele edip enflasyon düştükten sonra faizleri düşürmek gerekiyor. Biz bu noktaya neden geldik, enflasyonu düşürmeden faizleri düşürmeye çalıştığımız için, bu yanlıştı. Ülkelerin öz kaynağı döviz rezervleridir, Türkiye’nin ciddi bir enerji ithalatına ihtiyacı var, doğal kaynak açısından kendine yetecek ülkelerden değiliz, şu an yapılacaklar zaten yapılması gerekenlerdi. Öte yandan hukuk çok önemli bir alan, ekonomiye ilişkin hukuki değişikliklerin bir gecede yapılabilmesi yatırımı engelliyor. Kurumsal yönetişim altındaki tüm içi boşaltılan kavramlar aslında net şekilde Türkiye’nin müreffeh bir toplum haline gelmesinin önündeki ön koşullardan. Yabancı yatırımı yanlış anlıyoruz, Türkiye’nin varlıklarına bir yabancının ortak olması başka bir şey, gelip burada beraber sıfırdan bir şey kurmak ise ayrı bir şey, bunları sağlamamız gerekiyor. Bunu yapmak için enflasyonu belli bir seviyenin altına indirmeniz lazım başka türlü öngörülebilirlik olmayan ülkede bütçe bile yapılamaz” değerlendirmesinde bulundu.

“Devletin eğitim ve insan kaynağı planlamasını baştan sona düzenlemesi gerekiyor”

Ekonomide yapılması gerekenlere yönelik önerilerde bulunan Kubilay genç işsizliğe de değinerek, “Ekonomideki az maliyetle çözülebilecek en önemli sorun güvendir. İçerdeki güven sorununu aşmanın da en kolay yolu güvensizliğin nedenini çözmektir. Türkiye’de devletin resmi kurumları tarafından açıklanan enflasyon oranlarına güvenilmiyor. Ben ekonomi yönetiminde olsaydım bu anlamda gerçekte olan TÜİK verilerini yayınlayıp, eğer usulsüzlük varsa da sorumluları hakkında suç duyurusunda bulunurdum. insanlar enflasyonun doğru hesaplandığını bilince politika faizine göre tüketmeyi veya tasarruf etmeyi, yatırım yapıp yapmamayı düşünecekler. Güvensizliğin diğer ayağı ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın nas gibi bir söylemle politika değişikliğine gitmesi ihtimalidir. Bu iki şeyi yaparsanız maça bir sıfır önde başlarsınız. Devlette ciddi bir kurumsallaşma sorunumuz var.  Türkiye’de işsizliğin azalması için daha fazla istihdam gerekiyor. Türkiye nüfusu genç, her yıl 600 bin genç iş gücü piyasasına giriyor ve buna göre iş yaratmak gerekiyor. Kamuda toplam personel sayısı işçi-memur oranı zaten beş milyon civarında. Türkiye’nin sosyalist ülke olma iddiası da yoksa eğer demek ki özel sektör üzerinden istihdam yaratılması gerekiyor. Böyle bir ortamda daha fazla istihdam yaratmak için mevcut çalışanların verimliliğini artırmak gerekiyor ki işveren belli bir tasarruf sağlayıp bunu başka iş koluna aktarsın ve oluşan yeni yatırımla yeni iş yapılsın. Bunun için eğitim sisteminin iş dünyasının ihtiyaçlarına yönelik planlanması lazım. Üzülerek söyleyebilirim ki en yüksek işsizlik yüzde 40 ile gazetecilikte. Devletin eğitim ve insan kaynağı planlamasını baştan sona düzenlemesi gerekiyor. Tüm dünyada üniversite sayısı arttı, nitelik artmadı. Çok sayıda üniversite mezununa sahibiz, henüz pandemı başlamadan genç işsizlik patlamıştı. Pandemiyle beraber konu gündemden düştü ama Türkiye’nin yeni bir güçlü kalkınma hamlesine giremeyeceği kadar yaşlı nüfusu var, yaşlandık ama hala iş bulmamız gereken eğitmemiz gereken büyük bir genç nüfusumuz var. Önümüzdeki dönemde en önemli şey meslek sahibi olmak olacak, iyi bir aşçı, iyi bir kaptan iyi bir kuaför gibi meslek sahibi olmak gerekiyor. Türkiy’ede kamu çalışan sayısı oransal olarak düşük ancak gelişmiş ülkelerde yaşlı nüfusu fazla, refah yüksek olduğu için bakım için çok kişiyi kullanabiliyorlar, aynı zamanda iyi bir eğitim sistemi olduğu için de sınıfta öğrenci sayısı düşük 25 kişi oluyor. Biz katma değer yaratmayan meslek grubunu büyütmek zorunda kalıyoruz, özel güvenlik, polis gibi. Devletin hem çok elamana ihtiyacı var hem de müthiş bir obezlik var. Bu zihniyet bu iktidarla asla değişmez. Bu nedenle bu tip tasarruf paketleri asla uygulanamaz. Sosyal güvenlik reformu yapılmak zorunda, emekli maaşları kalıcı olarak hiç yükseltilemeyebilir” ifadelerini kullandı.  

“Deneysel ekonomiyi üzerimizde oynayan kadroların değişmesi gerekiyor”

Son olarak ekonomi yönetimindeki kadroların ve zihniyetin değişmesi gerektiğine işaret eden Lafçı, “Belli görevlendirmelerin yapılmasının ya da görevden almaların ciddi bir mesaj olacağını düşünüyorum. Şu an içinde bulunduğumuz durumun nedeni olan deneysel ekonomiyi üzerimizde oynayan kadroların bir kısmı hala görevde, değişmesi gerekiyor. Örneğin TÜİK kadrosunun değişmesi, BDDK başkanının politikasının değişmesi, cumhurbaşkanlığı baş danışmanları kadrosunun bizleri fakirleştiren uygulamaların arkasında olduklarını çok iyi biliyoruz bunların değişmesi gerekiyor. Kısacası bu zihniyet değişiminin aslında en tepede olduğunu net bir şekilde bize gösteren unsurlardan biri olarak, 2024 yılında bunları yapabilirsek etkileri enflasyonda başarıya altı ay daha geç ulaşmayı tolere edebilir. Daha kalıcı şeylerin değişmesi gerekiyor. Yani Türkiye’nin EYT’ye acaba gerçekten ihtiyacı var mıydı bunu açık yüreklilikle konuşması lazım çünkü Türkiye bunu kaldırabilecek zenginlikte ülke değil. Sadece geçen yıl bu işin devlete 200 milyar yükü oldu. Bu sosyal güvenlik sistemi çökecek, kaç kişinin kaç kişiye bakacağına yönelik belli bir oran vardır, biz bunun altındayız. Keskin önlemlerin alınması gerekebilir” diyerek son olarak, “Önümüzdeki dönemi faizin egemen olduğu ve hiçbir şeyle uğraşılmak istenmiyorsa da orda park edilip hayatına devam edilecek dönem olarak görüyorum” önerisinde bulundu. 

Ne para politikası ne maliye politikası bu kadar uzun süre bu kadar sıkı götürülemez!

Türkiye’nin ekonomisini etkileyecek unsurları sıralayan Kubilay ise son olarak, “Enflasyon düşüyor mu, dış açık ne oluyor. Türkiye dünyayla ticari finansal açıdan ilişki halinde dolayısıyla küresel piyasalar ne olacak bunlara bakmak lazım. Dışarıdaki olası ticaret savaşı Türkiye’yi olumsuz etkileyebilir. Bu istikrar programı samimiyetini kanıtladı, belli bir süre daha devam edecek. Vadettikleri sıkılıkta götürebileceklerine inanmıyorum ne para ne maliye politikası bu kadar uzun süre bu kadar sıkı götürülemez. Özel bir hisse senedi portföyü yapma yeteneğiniz ilginiz yoksa borsa da eskisi kadar cazip olmayabilir. Şu an olmadığı kadar Türk lirası mevduatları bir yatırım aracı olarak dikkate alınabilir, üç ay, altı ay, dokuz aylara gayet karlılık sağlayabilir. Ama Türkiye bu politikayı sürdürmeye devam ederse ekonomide sert bir duruş olur” dedi.