Şükrü Karaman
Mustafa Kemal Atatürk 23 Nisan’ı, "Türkiye milli tarihinin başlangıcı ve yeni bir dönüm noktasıdır. Bütün bir düşman dünyasına karşı ayağa kalkan Türk halkının, Büyük Millet Meclisi’ni meydana getirmek hususunda gösterdiği harikadır” olarak nitelendirmişti.
104 yıl önce bugün, 23 Nisan 1920’de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) açıldı. Tüm milletin ve ülkenin tek temsilcisi olan TBMM ile yeni Türkiye devleti kuruldu. Meclis dışında dağınık çalışmalar halinde olan devletin her türlü çalışması bu tarihten itibaren TBMM’nin bünyesinde tamamen yasalar çerçevesinde oluştu.
Ulu Önder TBMM’nin ilanından 9 yıl sonra 23 Nisan’ı çocuk bayramı ilan ederek onlara verdiği değeri, sevgiyi, geleceğin onlar olduğunu dünyaya gösterdi. Bugün aynı zamanda Dünya Çocuk Günü’dür.
Günümüzde çocukların büyük bölümü, 23 Nisan’da Ulu Önder’in işaret ettiği gibi okul sıralarında değil, minik bedenleriyle çalışma yaşamında ter akıtıyor. Okul sıralarında eğitim alması gereken yüz binlerce çocuk, ailesine katkıda bulunmak amacıyla tezgah başında emek harcıyor. Küçük bedenleriyle para kazanmaya çalışıyor.
Çocuk işçiliği ülkemizin acı gerçeği, tedavi edilemeyen kanayan yarası. “Çocuk işçiliğine hayır’’ diye haykırılmasına, kağıt üstünde yasaklanmasına karşın, çocuk işçiliği her yıl artıyor, iş cinayetlerinin kurbanı oluyor minik bedenler.
Yaşıtları ile sokaklarda oynaması, okullarda eğitim görmesi, çocukluğunu doyasıya yaşaması gerekirken küçük bedenleriyle ilkel koşullarda, aile bütçesine katkı sağlama, ya da iş öğrenebilme amacıyla terinin son damlasına kadar kayıt dışı çalışıyor. Bedenleriyle orantılı olmayan zor işlerin üstesinden gelmeye, ustasının övgüsünü kazanmaya çalışan, minik emekçilerin birçoğu da yaşamın tadını çıkaramadan geride iş cinayetlerinde can veriyor.
Onca uyarılara, önlemlere, denetimlere, yaptırımlara karşın, çocuk işçi sayısı dünyada olduğu gibi, ülkemizde de yaygınlaşıyor. Her yıl “Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’’de toplantılar yapılıyor, kalıplaşmış sözler dile getiriliyor, çocukların yerinin okul ve sokaklar olduğu ifade ediliyor. Değişen bir şey yok. Çocuk işçiliği her yerde kendini göstermeyi sürdürüyor.
Dünyada 6-17 yaş arasındaki her 5 çocuktan biri, Türkiye’de ise bir milyona yakın çocuk çalışıyor. Ülkemizde İş cinayetlerinde yaşamını yitiren 20 emekçiden biri çocuk işçi. Yüzde 90’nına yakını kayıt dışı emek harcıyor.
Vahşi istihdam yoğun olarak yaz mevsiminde tarım ve inşaat sektöründe kendini gösterirken, en fazla ölümler yine yaz mevsiminde meydana geliyor. Harçlığını çıkarma, aile bütçesine katkı sağlayabilme amacıyla, daha çok oto tamiri, kaporta, berber çırağı, gibi işlerde inşaat, depo, tarım işkollarında, esnafın yanında yardımcı olarak ter akıtıyor. Maden ocaklarında dahi yerin yüzlerce metre altında köle gibi çalıştırılıyorlar.
Ülkemizdeki 1 milyona yakın çocuk işçinin çoğunluğu minik bedenlerine uygun olmayan, ezilen ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılıyor. Yaklaşık 400 bin çocuk da mevsimlik tarım işçiliği yaparak aylar boyunca okullarından ve evlerinden ırak yaşamını sürdürüyor.
Çocuk işçiliği, Türkiye’nin önlenemeyen acı gerçeği. Eğitim hakkından yoksun kaldığı gibi, fiziksel ve psikolojik gelişimin yavaşlaması, işe bağlı sakatlık, fiziksel zarar, istismar ve ihmal gibi sorunlarla karşı karşıyalar.
Çocuk işçi çalıştırmak sıradanlaştı, kanıksanır hale geldi. Türkiye’nin kanayan yarası çocuk işçiliğinin önlenmesi için daha ne kadar beklenecek? Atatürk’ün çocukları bunu hiç hak etmiyor.