NAZ AKMAN/ANKARA- Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği desteğiyle yürütülen Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında gelenekselleşen Perşembe söyleşilerinin konuğu Cumhuriyetin 100’üncü yılı dolayısıyla katılımcıları 100 yıllık Türkiye halk sağlığı yolculuğuna çıkaran Prof. Dr. Recep Akdur oldu. Gazeteciler Cemiyeti’nin Cumhuriyetin 100’üncü yılı kapsamında Eylül ayında başlattığı söyleşi dizisinin bu haftaki gündeminde ise “Cumhuriyet’in 100. Yılında Halk Sağlığı ve Medya İlişkisi” başlıklı söyleşi yer aldı. Yöneticiliğini gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu’nun üstlendiği söyleşide, Akdur, halk sağlığı açısından Türkiye’nin geldiği noktayı ve medya sektörü bakımından halk sağlığı sorumluluğunu değerlendirdi.
Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu üyesi Zeynep Gürcanlı’nın açılış konuşmasıyla başlayan söyleşide Akdur detaylı sunumuyla katılımcıların halk sağlığı konusundaki sorularını yanıtladı. Yazıcıoğlu’nun “Savaş da bir halk sağlığı sorunudur” ifadesiyle Ortadoğu ülkesi kıyısında bulunan Türkiye’nin savaşa yönelik değerlendirmesini talep ettiği Akdur, “Savaş halk sağlığının bir düşmanıdır. Savaş halk sağlığının en dip yaptığı dönemdir. Ortadoğu’da yaşanan savaş Netanyahu-Hamas savaşıdır. Medya bunu Filistin-İsrail savaşı olarak vermemeli. Bu bir savaş değildir. Çünkü savaş bir sorunda anlaşamayan iki devletin silahlı kuvvetler aracığıyla etkinlikte bulunmasıdır. Burada iki devlet yok, Filistin devleti yok, Netanyahu hükümetinin de devlet olduğu tartışmalı. Bu bir katliamdır. Savaş, vatanın/ulusun sıkıntıya hayati tehlikeye düştüğü anda gereklidir, onun dışındaki tüm savaşlar cehalettir. Savaşta rol alanları şiddetle kınıyorum, umarım bir an evvel ateşkes yapılır. Filistin halkı özgürlüğüne kavuşur” sözleriyle konuşmasına başladı.
Halk sağlığı öncelik ve değerlendirme ölçütleri
Halk sağlığının bilim ve sanat olduğuna işaret eden Akdur öncelikle halk sağlığı tanımını yaparak, halk sağlığı öncelik ve değerlendirme ölçütleri hakkında detaylı bilgiler verdi. Akdur buna ilişkin, “Halk sağlığı; toplumun kuruluşların organize çabaları ve bilinçli seçimleri yoluyla hastalıkları önleme yaşamı uzatma ve sağlık seviyesini geliştirmektir ve hükümetin yaptığı hizmetlerdir. Halk sağlığı öncelik ölçütlerinde; yaygın olması, ölüm ve sakatlığa neden olması ve son olarak ülkenin ekonomisini zorlayacak olması yer alıyor. Halk sağlığı nadir hastalıklarla da ilgilenir. Ölüm, sayı meselesi değildir. 1923-2023 yılına geldiğimizde iki değerlendirme ölçeği kullanacağız, bunlardan biri hizmet düzeyi ölçeği yani hastane sayısı, personel sayısı, yatak sayısı ve araç gereç sayısıdır. En önemlisi olan bir diğer ölçek ise toplumun sağlık düzeyidir. Bu da beklenen ölüm, ömürde sağlıklı geçen yıllar veya bebek anne ölüm hızı hastalık sayılarıdır” dedi.
Akdur, ülkemizin sağlık alanında 1923-2020 yılları arasındaki verilerini paylaştığı konuşmasında, “1923’e göre Atatürk’ün kurduğu sisteme göre korkunç bir sıçrama yapmıştır. 1923 yılında 13 milyon nüfusumuz olduğunu varsayarsak 560 hekim, 69 hemşire, dört eczacı toplamda 1.323 sağlık personelimiz varmış. 10 bin kişiye bir sağlık personeli düşüyormuş. Hastane sayısı ise 86. Geldiğimiz noktada 2020’de ise 171 bin hekim var, toplam sağlık personeli sayısı 1 milyon 142.469. Yani sokakta dolaşırken rastladığınız 80 kişiden biri sağlık çalışanı. Hastane sayısı da 2020’de 1.534, bu son derece gurur verici bir rakam. Gayri Safi Milli Hasıla konusunda o dönemlere ilişkin net bilgiler olmadığı için buna yönelik veri koyamadık ancak Türkiye’de Gayri Safi Milli Hasıla sayısının yüzde beşi sağlık harcamaları. Bu olmazsa olmaz sağlık ihtiyaçlarını karşılayacak bir orandır. Beklenen ölüm 1923’te 40 yaş iken, şimdi 70 üzeri. Bebek ölüm hızı 200 iken şimdi 9. Anne ölüm oranı yine 1923’te 130-140- şimdi 13. Sağlıksız yıllar daha uzunken şimdi daha kısa. Gelişmiş ülkelerle kıyasladığımız zaman ülkeler kıyaslamasında alacak çok yolumuz var. Eğer Atatürk cumhuriyet düşüncesi, gelişimi, ideolojisi terk edilmeseydi gelişmiş ülkelerle aynı sınıfta olurduk. 1923-1946’da bazı konularda onlarda diğer ülkelere göre ilerdeyiz ama ondan sonra geriliyoruz. Gelişmekte olan ülkelerin ilerisindeyiz. Bebek ölüm hızı binde 9, ama gelişmiş ülkelerde bu rakam ikinin altında. Kişi başına yıllık et tüketimi ABD’de 128 kilo iken bizde ise 9,4 ki bu rakam eski yıllara ait. Dünyada et fiyatlarının en hızlı arttığı kent Ankara.
1923 göre 2023 sağlık sektörü algısı, örgütlenmesi çok değişti. Cumhuriyet idaresi terk edildi. Cumhuriyet idaresi kimsesizlerin kimsesiydi. Bebekler bırakılırken hastaneye bırakılırdı şimdi ise çöpe. Anayasada sağlık maddeleri değiştirildi eskiden devlet vatandaşın sağlığını korumakla görevliydi şimdi öncülük veya korumasa da olur deniliyor. Bakanlık merkez teşkilatı değişti, Sağlık Bakanlığı hizmet veren bir kuruluş değil, gözeten kılavuzluk eden bir kuruluş. Sağlık sektörü hızla özelleştiriliyor” bilgilerini verdi.
Medya halk sağlığı konusunda başarılı bir sınav veriyor mu?
Dünya Sağlık Örgütü’nün ilgili tüm metinlerinde medya ve çalışanlarının halk sağlığı politikasını belirlemede en önemli aktörlerden biri olduğunu vurgulayan Akdur bu kapsamda medya ve halk sağlığı ilişkisini irdeledi. Medya gücünün yanlış kullanılması durumunda beraberinde büyük tehditler getirebileceğini belirten Akdur, “Kişilerin, politikacıların en önemli sağlık bilgi kaynağı medyadır. 100’üncü yılımızda medyanın yaygınlaşması, teknik olanaklarının artması bir fırsat olduğu gibi tehditleri de beraberinde getiriyor. Toplumu doğru bir şekilde bilgilendirip, yönlendirdiğinde halk sağlığı açısından büyük katkılar veriyor. Aksine yanlış bilgilendirdiğinde büyük tehlikeler oluşturabilir. Peki medya bu konuda başarılı mı?” sorusunu yöneltti.
Kaynak, kanal ve alıcı arasındaki enformasyon akışının sağlıklı çalışabilmesi için uzmanlığın, bilginin önemli bir yere sahip olduğunu vurgulayan Akdur, “Halk sağlığı uzmanlarının uzman olup olmadığı irdelenmiyor, basın çalışanı arkadaşların işin uzmanı olması lazım. Her iki tarafın etik tutum içinde olması, ticari bağlantılarının olmaması gerekiyor. Finansmanın reklamlar aracılığıyla olması hem kurduğu ilişkiler hem de halk sağlığı açısından önemli bir sorundur. Sağlık haberleri hem firmalar hem de devlet tarafından şekillendirilmektedir. Doğru bir iletişim, doğru çalışan ve yeterli bir toplumsal zeka düzeyine ve bilimsel bir iklime sahip milletin bireylerince kurulabilir. Önce kaynak uzman olacak, kanal yani medya uzman olacak ve yine son olarak alıcı yani vatandaş da uzman olacak. Buna toplumun zeka düzeyi denilir. Toplumun/milletin zeka düzeyi doğru ile yanlışı birbirinden ayırma, yeni bilgi üretebilme ve bunları kullanabilme kapasitesidir. Milletlerin zeka düzeyini bilime verdiği önem belirler. Bizim toplumumuz doğru ve yanlışı ayırabilme kapasitesine sahip değilse onu suiistimal etmek isteyen basın yayıncılar olacaktır. Toplum yani alıcı son derece sıkıntılıdır, önce toplum eğitilmelidir. Kaynak aynı şekilde önemlidir. Çünkü sahte bilim dediğimiz şeyi herkes çok iyi biliyordur, safsata aldı başını gitti. Alternatif tıp dedikleri sahte bilgiler yayan kaynaklar var. Örneğin; tuz tansiyonu düşürür diyebilen bir gönderici, kokoreç depresyona iyi gelir, her sabah bir bardak zeytinyağı için, ağzınızı burnunuzu tuzlu suyla yıkayın. Akademik bilimsel duruş ve etik kaygı gittikçe azalıyor. Toplumda, dünyada bir konu mitleşiyorsa mitleştikten sonra düzeltmeniz mümkün değil. Buna en iyi örnek Erich Von Wolf’un 1870’te 100 gr ıspanakta 3.5 miligramda demir tespit etmesi ancak rapor edilirken oradaki virgül unutulup 35 miligram olarak kayıtlara geçmesi ve ıspanağın demir deposu olduğuna yönelik pazarlama sürecinin başlamasıdır. Temel Reis ile ıspanak konserveleri üretildi, üreticiler köşeyi döndü. Bu yanlış 1937 yılında 67 yıl sonra düzeltilebildi” dedi.
“Medya ve medya çalışanlarında bilimsel düşünce, iletişimci duruşu ve etik kaygı azalıyor”
Kanal-medya sorunları ve buna ilişkin çözüm önerilerini paylaşan Akdur, toplumun eğitilmesi konusunda üniversitelerin üstlendiği misyona işaret ederek, “Medya baskı grupları arasında, varlıklı ailelerin, grupların elinde. Özgürlükler kısıtlı, her yıl tutuklanan hapsedilen çalışan sayısı artıyor. Medya ve medya çalışanlarında bilimsel düşünce, iletişimci duruşu ve etik kaygı gittikçe azalıyor. Rayting uğruna her şey olağan karşılanıyor. Bilimsel düşünceye sahip olan büyük çoğunluk medya çalışanları da sıkıntıdalar. Bu nedenle sorumlu/ sorunlu yüksek öğretim yani üniversitelerdir. Doğru bir iletişimi toplumsal zeka düzeyi yeterli doğru ve bilimsel bir iklimi olan millete mensup taraflarca kişilerce kurulabilir. 1933’te bizzat Atatürk’ün kaleme aldığı üniversite kanunu ile üniversite kuruluyor. Üniversite kurma konusunda sekiz asır geciktik. Bu nedenle baş sorumlu üniversitedir. Fabrika ayarlarına geri dönülmeli, Atatürk’ün ve arkadaşlarının çizdiği rota dünyaya örnek olacak bir rotadır. Tıp fakültelerine iletişim dersleri konmalı, iletişim fakültelerine de sağlık bilgisi dersleri konmalıdır. Orta okul ve liselere sağlık bilgisi dersleri konmalı, medyanın güç odaklarından kurtulmalı ve ticaretle ilişkisi sınırlandırılmalıdır. Hem etik kurullar hem de denetçi kuruluşlar gönderici ve medyacıları denetlemeli” önerilerinde bulundu.
Türkiye’nin 100 yıllık halk sağlığı yolculuğu
M4D, “Cumhuriyet’in 100. Yılında Halk Sağlığı ve Medya İlişkisi” söyleşisi yapıldı
Bunlar da ilginizi çekebilir