Dışişleri Bakanı Fidan, Suriye'deki yeni yönetimin lideri Şera ile ortak basın toplantısında konuştu: (1) Dışişleri Bakanı Fidan, Suriye'deki yeni yönetimin lideri Şera ile ortak basın toplantısında konuştu: (1)
Cevat Baran Çaydaş TÜİK verilerine göre istihdamı en düşük bölümlerin başında gelen gazetecilik bölümü öğrencileri ve mezunları, mesleki pratik becerileri kazandırmada iletişim fakültelerinin yetersiz olduğunu belirtirken, Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici ise iletişim fakültelerinin hazır eleman yerine stajyer eleman yetiştirmekten vazgeçmesi gerektiğini söylüyor. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin kurucusu ve ilk başkanı Sedat Simavi, 1947 yılında İstanbul Üniversitesi’nden (İÜ) gazetecilik alanında mesleki eğitim verilmesine yönelik talebi üzerine 1950’de İstanbul Üniversitesi Senatosunun kararıyla üniversitenin iktisat fakültesi bünyesinde kurulan Gazetecilik Enstitüsü, Türkiye’de yükseköğretim düzeyinde gazetecilik eğitimi veren ilk kurum olma özelliğini taşıyor. 1950 yılından bu yana Yükseköğretim Kurulu (YÖK) bünyesinde Türkiye’de yaklaşık 71 tane iletişim fakültesi bulunuyor ve bunların 49’u örgün ya da uzaktan eğitim şeklinde gazetecilik alanında lisans ve lisansüstü düzeyde eğitim veriyor. Gazetecilik ve enformasyon alanında mezun olanlar Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre en düşük istihdam edilen mesleklerin başında geliyor. TÜİK’in 2021 yılı yüksekokul ve fakülte mezunu işgücü verilerine göre (en güncel veri); yüzde 18,3 orana sahip gazetecilik ve enformasyon mezunları ‘sosyal hizmetler’ ve ‘sanat’ alanında mezun olanlardan sonra işsizliğin en yüksek olduğu üçüncü alan olarak yer alıyor. Gazetecilik Bölümü’nde halihazırda öğrenim görenler ve mezun olanlarla meslekle ilgili kaygılarını, aldıkları eğitimin yeterli olup olmamasını ve geleceğe yönelik planlarını konuştuk. İstanbul Medipol Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde öğrenim görmekte olan İrem Karagöz, yazı yazmayı sevdiği için gazetecilik bölümünü tercih ettiğini belirtiyor: “Bilhassa gazetecilik bölümünü seçmemdeki en temel etken yazı yazmaya olan düşkünlüğümdü. Çocukken hep bir yazar olmayı hayal ediyordum. Büyüyünce merak eden, araştıran, takip eden ve tüm bunların neticesini yazarak insanlara ulaştıran birisi olmak istediğimi fark ettim. Bu yol da beni gazeteciliğe yöneltti. Fakülteye başladığımda beklentim özgürce fikirlerin konuştuğu bir ortamdı. Bir miktar daha yaş aldıktan sonra işlerin öyle ilerlemediğinin farkına vardım ama yine de medyanın içerisinde olmak, gerçekleri ulaştırma çabasının bile beni mutlu ettiğini söyleyebilirim.” [caption id="attachment_347975" align="alignright" width="496"] İrem Karagöz[/caption] ‘GAZETECİLİĞİN TEORİK KISMINDANSA PRATİK KISMI ÇOK DAHA ÖNEMLİ’ Okuduğu fakültenin eksikliğine de değinen Karagöz, 4 yıllık eğitim süresi boyunca fakültenin müfredat olarak mesleki yeterliliği sağlayamadığını ifade ediyor: “4 yıllık eğitim süresince çok sık tekrara düşülmesi, sadece fakülteden mezun olmanın sahip olmanız gereken nitelikleri sağlayamaması durumu var. Yani okuldaki gazetecilik anlayışı ile sahadaki gazetecilik bazen birbirleriyle örtüşmüyorlar. Bunun yanında kendi bölümüm özelinde konuşmam gerekirse gazeteciliğin teorik kısmındansa pratik kısmının çok daha etkin olduğunu düşünüyorum. Yine kendi bölümüm özelinde konuşmuş olacağım ama bugün gazetecilik okuyup bu mesleğin ilkelerini, sendikalarını, topluluklarını bilmeyen onlarca öğrenci var.” ‘OKULDA ÖĞRENDİĞİMİZ ETİK KURALLAR İŞ HAYATINDA HİÇE SAYILIYOR’ İşsizlik kaygısının yanı sıra mesleki etik konusunda da kaygılarının olduğunu ifade eden Karagöz, “İş bulabilme konusunda tabii ki kaygım var. Bu bölüme başlarken bile çevremden aldığım ilk tepki ‘işsiz kalacaksın’ olmuştu. Bunun farkında olarak bu alana yöneldim. Tüm bunlara rağmen iş bulabileceğime inanmak istiyorum. Eğer iletişim fakültesi öğrencisiyseniz mutlaka bir B, C ve hatta D planlarınızın olması gerekiyormuş gibi hissediyorum. Türkiye’de hangi meslek olursa olsun işinizi hakkı ile yapmak zordur. En basitinden okulda öğrendiğimiz tüm o etik çerçevenin iş hayatında hiçe sayılması. Gazetecilik en temelinde halka doğruyu ulaştırmak, gerçeklerden haberdar olmasını sağlamaktır. İsmi ne olursa olsun Türkiye’de dijital veya geleneksel medya ideolojilerin sesi ile konuşuyor. Benim kaygım tam da burada başlıyor. Bu benim için yanlış ama geçimimi sağlamak için bu yanlışa ortak olmam gerektiğinin de farkındayım” açıklamasında bulunuyor. ‘GAZETECİLİK HERKESE AÇIK BİR ALAN’ “Bu alanda iş bulamama kaygımın temelinde sektörün herkese açık olması yatıyor” diyen Karagöz, sözlerine şöyle devam ediyor: “Yani bugün herhangi bir medya kurumuna gidip ‘kaç iletişim fakültesi mezunu çalışıyor’ diye sorsanız alacağınız cevaplar düşük sayılar olabilir. Bu gazetecilik sadece tahsilini o alanda yapan insanlara açıktır anlamına gelmiyor tabi. Ama temel nedenin bu olduğunu düşünüyorum. Bunun yanında özellikle yerel basın, dijital basın gibi alanlardaki geçim sıkıntısının da çok etkili olduğu fikrindeyim. Bu da gazeteleri az eleman çalıştırmaya itiyor. Alana yeterli maddi destek sağlanmıyor. Bir yerel gazete eğer alabilirse Basın İlan Kurumundan aldığı ilan desteği bir de kişisel ilan ve reklamlarla geçiniyor. Dijital medyada işler çok daha kötü. Çözüm önerim; daha özgür akademi, daha üretken akademi daha nitelikli eğitimi sağlar. Bunun yanında liyakat kavramını hakim kılmak, medya sektörüne gerekli desteği ‘adil’ bir şekilde uygulamak, medyada patronların, çalışanlarını keyfi sebeplerle işten çıkarmasını önlemek, sansürsüz, özgür basını mümkün kılmak, gazetecilerin işini yapmamaları için önlerine bariyer koymamak gibi birçok gazetecilik öğrencisinin veya gazetecinin temel istekleri aslında.” Medya sektöründe çalışmaktansa akademik kariyer yapmayı düşündüğünü belirten Karagöz, “Akademide kalma isteğim aslında tamamen kişisel. Az buçuk sektördeki deneyimlerimle saha beni akademiye itti.” diyerek sözlerini noktalıyor. Dilek Erol, Sakarya Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde gazetecilik bölümü öğrencisi. Hemcinslerinin aksine futbola olan ilgisi onu gazetecilik bölümünü tercih etmeye yöneltmiş. Yaklaşık 12 yıldır Türkiye ve Avrupa futbolunu yakından takip ettiğini ifade eden Dilek Erol, “Türkiye Ligi başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin futbol liglerini de izliyorum. Spor muhabiri olmak için gazetecilik okumaya karar verdim, amacım futbolla iç içe olabileceğim bir meslek yapmaktı” diyor. ‘STÜDYO OLMAMASI BİZİM İÇİN DEZAVANTAJ’ Öğrenim gördüğü Sakarya Üniversitesi İletişim Fakültesi ile ilgili “Gazetecilik adına pratikler yapabileceğimiz bir ortam bekliyordum. Haber yazımı, seslendirmesi, video ve basın fotoğrafı çekimi gibi.” diyen Erol, sözlerine şöyle devam etti: “Fakültemizin bir stüdyosu olmaması bizim için bir dezavantaj oluşturuyor. Bilgisayar laboratuvarını da çok sık kullanamıyoruz. Profesyonele daha yakın ortamlarda haber çekimi ya da haber yazımı yapabilmek isterdik. İlk 2 sene teorik derslerimiz çok fazlaydı ama 3. sınıf itibarıyla daha çok pratik derslerle iç içe olmaya başladık. Bu da kendimizi mesleğe daha yakın hissetmemizi sağlıyor, yaptığımız pratiklerden keyif alıyoruz.” [caption id="attachment_347978" align="alignright" width="396"] Dilek Erol[/caption] ‘EMEĞİMİN KARŞILIĞINI ALAMAMA İHTİMALİ BENİ KORKUTUYOR’ Mezun olduktan sonra iş bulabilme kaygısı taşımanın yanı sıra emeğinin karşılığını alamama kaygısına da sahip olduğunu belirten Erol, “İş bulabilecek miyim?’ kaygısı benim gibi her gencin sahip olduğu bir kaygıdır diye düşünüyorum ama yine de çabalarımızın karşılığını alabileceğimiz bir yerlerde olmayı umuyorum. Emeğimin karşılığını alamama ihtimalim olması beni daha çok korkutuyor. Ben medyada çalışmak istiyorum.” diyor. Medya sektöründeki en büyük soruna da değinen Erol, “Medya sektöründeki en büyük sorun, mesleki diploma zorunluluğu olmaması bence. Herkes gazetecilik yapabiliyor, birilerinin yanında yetişebiliyor ” görüşlerine yer veriyor. Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde öğrenim görmekte olan Görkem Güngör de tıpkı İrem Karagöz ve Dilek Erol gibi öğrenim gördüğü fakültenin pratik olarak yetersiz olmasından şikayetçi: “Pratik olarak eksik görsem de teorik olarak eğitimim beklediğim gibiydi. Teorik dersler kadar olmasa da pratik derslerin biraz daha fazla verilmesi gerektiğini düşünüyorum.” Gazetecilik bölümünü tercih etmesiyle ilgili konuşan Güngör, “Medya alanında çalışabilmek benim için oldukça heyecan verici bir hayal. Bu anlamda gazetecilik bölümünü seçmemdeki en büyük faktör olmuştur. Gazeteciliğe dair bir temel oluşturması, habercilik tekniklerini öğrenmek, üniversite bittiğinde de sektörde iş bulup gazeteci sıfatını kazanmış olabilmek ve haber yapabilir hale gelmek için tercih ettim” ifadelerini kullanıyor. [caption id="attachment_347974" align="aligncenter" width="893"] Görkem Güngör[/caption] ‘GAZETECİLERİN ALDIĞI ÜCRETLERLE HAYATINI SÜRDÜREBİLMESİ İMKANSIZ’ Medya sektörü dışında farklı bir alanda da çalışabileceğini söyleyen Güngör, “Farklı bir alanda çalışmamı sağlayan etken gazetecilerin aldığı ücretin yetersiz olması, bu ücretlerle bir insanın hayatını sürdürebilmesi oldukça zor, benim açımdan da başka bir alanda çalışmamı büyük oranda bu neden etkiler. Fakültelerin daha donanımlı eğitimlerle öğrenciler yetiştirmesi, sektörün ise bu öğrencilere staj şansı sunması ve öğrencilere bu tecrübe şansını vermeliler. Belki o zaman fakültelerde sektörün istediği tarzda öğrenci yetiştirebilirler” değerlendirmesinde bulunuyor. [caption id="attachment_347979" align="alignright" width="491"] Egehan Erkün[/caption] ‘İLETİŞİM FAKÜLTESİ’NDE OKUMASAM DA GAZETECİ OLABİLECEĞİMİ SÖYLEDİLER’ İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde gazetecilik bölümü öğrencisi olan Egehan Erkün, araştırmayı, yazmayı ve okumaya olan sempatisinin kendisini gazeteciliğe yönelttiğini söylüyor: “Liseyi kazandığım yıl yavaş yavaş meslek seçimiyle ilgili seçenekleri değerlendirmeye başlamıştım. Araştırmayı, yazmayı ve okumayı seviyordum. Teknolojiyle de aram iyi sayılırdı. Ortaokuldayken sosyal medyayla çok ilgiliydim. O yıllarda bazı konsept hesaplar da yönetmiştim. İçerik üretirken Photoshop ve bazı video düzenleme uygulamalarında deneyim kazandım. Yavaş yavaş yazmaya da niyetlendim. Lisede artık kendime en uygun seçeneğin gazetecilik olduğuna emindim. Lise ikinci sınıfta Aydın’da bir yerel gazetede grafiker ve editör olarak mesleğe ilk adımımı attım. O dönemde 'gazetecilik bölümünde eğitim alacağım' dediğimde bu işin mutfakta öğrenileceğini, iletişim fakültesinde okumasam da gazetecilik yapabileceğimi söylediler hep. Ancak ben gazeteciliğin pratiğinin yanı sıra akademik yönünü de öğrenmek istiyordum. Bu yüzden üniversite sınavının ardından tercihlerimde yalnızca gazetecilik bölümlerini yazdım. O dönemki motivasyonum bilgiye olan arzumdu aslında. Daha iyi olabilmek için; dinlemek, okumak, araştırmak ve öğrenmek… Tüm bunlar için akademi doğru bir seçenekti ve gazetecilik bölümünde eğitim almayı tercih ettim.” “ENTELEKTÜEL BİRİKİM KAZANMAK İÇİN SEÇTİM” “İletişim fakültesine çok fazla beklenti ile giden bir öğrenci değildim” diyen Erkün sözlerini şöyle sürdürüyor: Pratik olarak pek bir beklentim yoktu hatta. Ancak teorik olarak eksiklerim vardı. Bu alandaki eksiklerimi tamamlamak, entelektüel bir birikim kazanmak istiyordum. Gazeteciliğin geçmişine hakim olmak aynı zamanda bu mesleğe yalnızca Türkiye perspektifinden değil dünya gözüyle de bakabilmeyi istiyordum.” Uygulama eğitimi olarak beklenti içinde olmamasının hayal kırıklığı yaşamamasına neden olduğunu belirten Erkün, “Gazetecilik bölümünde aldığım eğitim teorik olarak bana çok şey kazandırdı. Ancak pratikte özellikle devlet üniversitelerinin imkanları oldukça az. Bu yüzden iyi bir sektör tecrübesi kazanamıyorsunuz. Ancak bu eksiklik öğrencinin kendi çabasıyla giderilebilir. Ben üniversite eğitimim devam ederken çeşitli kurumlarda editörlük yaptım. Zaman zaman yorulsam da bu çabamın faydasını fazlasıyla gördüğümü söyleyebilirm. Üniversiteler, öğrencilerin entelektüel kazanım elde ettikleri alanlar. Üniversitede sadece meslekle ilgili bilgiler aktarılmıyor. Öğrencinin ufkunu açacak ve birçok yeni bakış açısı kazandıran bir eğitim alanı aslında. Bu yüzden fakültedeki eğitimimde beklentimi karşılamayan hususlar olsa da çok şey öğrendiğimi söyleyebilrim. Hem İstanbul’da okuyor olmam hem de değerli akademisyenlerin tedrisatından geçmem, kendimi yenilememe ve dönüşmeme olumlu katkılar sundu. Kendimi eskiye göre çok daha özgüvenli hissetmemi sağladı” görüşlerine yer veriyor. [caption id="attachment_347977" align="aligncenter" width="1600"] TELE1 Editörü Elif Çetiner[/caption] TELE1 Editörü Elif Çetiner, Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Özgür ve bağımsız çalışabileceği bir alan olduğu için ve aynı zamanda kamu yararını gözetmek istediği için gazetecilik bölümünü seçtiğini söyleyen Çetiner, “Bu bölümü mesleğimi yapabilmek için seçtim. Zorunlu kalmadığım sürece başka bir meslek yapmayı düşünmüyorum.” diyor “HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRADIM” “Okula ilk başladığımda mezun olduğumda alanında iyi bir meslek sahibi olacağımı düşünmüştüm; fakat en az 80 kişilik sınıflar bu durumu olumsuz etkilemekte ilk örnek oldu. 4 yılın ardından toplumun aydın kesimi olarak bilenen bir mesleğe sahip olacağımı düşündüm” diyerek sözlerine başlayan Çetiner, devamında şunları aktarıyor: “Bölüme başladığımda ne kadar heyecanlı olsam da ilk yılımın ardından heyecanım sönümlendi. Akademi ile mesleğin sokak esasları birbirinden çok uzaktı. Mezun olduğumda okulda öğretilenlerin sadece teoride kaldığını gördüm. Bu durum beklentilerimi karşılamamakla beraber hayal kırıklığını da beraberinde getirdi. Fakültede gazetecilik bölümünde en az 80 kişilik iki sınıf bulunuyordu sadece bir sene bir okuldan mezun gazeteci aday sayısı en az 140 olduğunu düşündüğümüzde mesleğin nasıl bilinçsiz bir yere sürüklendiği ortaya konulmuş durumda. Hocaların sadece mesleği akademiden ibaretmiş gibi konu anlatımı, gazetelerin yüz yıl önceki basım teknikleriyle anlatılması, bölümü sadece sınav ve notlarla geçirilmesi, asıl alanı sokak olan mesleğin bundan kopuk olması fakülte içindeki en temek eksiklikler olarak ele alınabilir.” [caption id="attachment_347980" align="alignright" width="510"] Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici[/caption] ‘İŞ BULMAKTA ZORLANMAMIŞTIK’ Ankara Üniversitesi Basın ve Yayın Yüksekokulu (günümüzdeki adıyla Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi) Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nden mezun olan Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, ilkokul son sınıftan itibaren gazeteci olmanın tek hayali olduğunu ve bu yüzden gazetecilik bölümünü seçtiğini ifade ediyor: “Ben Ankara Üniversitesi Basın ve Yayın Yüksekokulu Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nden 1981’de mezun oldum. Beni gazeteciliğe hazırlamakla kalmadı, basın dünyasıyla tanıştırdı. Tek hayalim olan o mesleğe adım atmamı sağladı. Sadece yabancı dil eğitimi konusunda eksiklikten söz edebilirim. Bizim gazetecilik ve halkla ilişkiler bölümünde 20 kadar öğrenci vardı. Zaten 10’unun gazeteci olma niyeti yoktu. Ben ve diğer arkadaşlarımız da rahat iş bulduk o dönem. Az olmamızın avantajı da diyebilirim. Gerçi o dönem medya olanakları da günümüzden daha dardı diyebilirim. Ama yine de iş bulmakta zorlanmamıştık.” ‘ASLA FARKLI BİR ALAN DÜŞÜNMEDİM’ Ankara Üniversitesi Basın ve Yayın Yüksekokulu’nda öğrenim gördüğü yıllarda Cumhuriyet gazetesinde stajyer olarak gazeteciliğe adım attığını belirten Bildirici, “Mezun olduktan sonraki en büyük kaygım gazeteciliği hakkıyla yapabilmekti. Üçüncü sınıfta Cumhuriyet’e stajyer olarak girdim. Orada da kaldım, kadroya alındım. Mezun olduktan sonra asla farklı bir alanda çalışmayı düşünmedim, hiçbir zamanda düşünmem.” diyor. ‘İLETİŞİM FAKÜLTELERİNİN SAYISI AZALTILMALI’ Bildirici, Türkiye’de iletişim fakültelerinin sayısının fazla olmasına dikkat çekerek, gazetecilik ve enformasyon mezunu işsizlik oranının düşmesi için şu önerilerde bulunuyor: “İletişim fakültelerinin sayılarının azalması gerekli. Ayrıca uzmanlık alanlarına yönelik eğitimler verilmelidir. İletişim fakülteleri genel kültür eğitimi vermekle yetinmemeli. Bu fakültelerden mezun olanlar profesyonel bir gazeteci gibi yetişmiş olmalıdır. Hazır eleman olmak yerine stajyer eleman yetiştirmekten vazgeçmeli bu fakülteler. Gazeteler, televizyonlar, internet siteleri kurarak orada profesyonelce yayınlar içinde öğrenci yetiştirmeli… Maalesef ülkenin ekonomik durumu, medyanın koşulları ve en önemlisi onlarca iletişim fakültesi açılmasının sonucu. Bu kadar iletişim fakültesine gerek yok. Medya her yıl binlerce iletişim fakültesi mezununa iş bulamaz.”

Editör: Ahmet Ertüm