Genel

Türkiye siyasi tarihi nasıl bir dönemeçten geçiyor?

Gazeteciler Cemiyeti tarafından yürütülen Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi (M4D) Projesi Basın Evi söyleşileri kapsamında Türkiye siyasetinde sonbahar fırtınası, Prof. Dr. Burak Bilgehan Özpek ve Dr. İbrahim Uslu'nun katılımıyla tartışıldı.

Abone Ol

Gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu’nun moderatörlüğünü üstlendiği söyleşide, Meclis’teki dört ana parti eksenindeki siyasi gelişmeler tarihsel perspektifle ele alındı. Siyasi strateji uzmanı ve kamuoyu araştırmacısı İbrahim Uslu ile seçmen eğilimlerine ilişkin tespitleri üzerinden Türkiye’de 1 Ekim’de yeni yasama yılı başlangıcından bugüne yaşanan gelişmeler konuşuldu. TOBB Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Burak Bilgehan Özpek ile de Türkiye siyasi tarihinde nasıl bir dönemeçten geçildiği ve yakın gelecekteki olasılıklar ele alındı.

“Türkiye Kürt sorununa yaklaşım tarzını yüz yıldır değiştirmedi”

Türkiye gündeminde sıcaklığını koruyan çözüm sürecine ilişkin tespitlerde bulunan Prof. Dr. Burak Bilgehan Özpek, AK Parti hükümetinin kriminaleştirilen Kürt meselesi paradigmasını yıktığını ifade ederek, “Çözüm sürecine dair akademik çalışmamda tezlerimden biri; Türkiye’nin Kürt sorununa yaklaşım tarzının yüz yıldır değişmediğiydi. Her türlü Ankara içi güç savaşları Kürt meselesi üzerinden meşrulaştırılır. 2013 senesinde çözüm sürecinde de ümitli davrananlar oldu. Temel ezberler vardı; sivil-asker ilişkileri düzelirse Kürt sorunu çözülürse Türkiye’nin demokratikleşeceği düşünülüyordu. Çözüm süreci de Ankara’daki 100 yıllık geleneğin farklı bir bakış açısıydı.100 sene boyunca Kürtlerle savaşarak iktidar kurma eğilimi 2013 yılında barışarak iktidar kurma eğilimine evrildi. Barış üzerine kampanyalar yapıldı. Halen daha Kürt meselesi iç politikanın belirleyici unsuru ve elitlerin birbirleriyle olan ilişkilerini düzenliyor. 2015 senesine başlarken Kürt barışından sonrasında da bir savaştan bahsederek bitirmemiz şaşırtıcı değil. Türkiye’de barışçıl olsun, silahlı olsun Kürt meselesinden konuşmak kriminalleştirilir. AK Parti’nin kırdığı paradigma belki budur. Kürt meselesini barışçıl olarak bahsedilme veya silahlı ele almak isteyenler arasında bir ayrım yapmaya çalıştı. Oradaki meselede AK Parti inisiyatifinden daha çok 2002 Ecevit hükümetinde önemli AB reformları ve Türkiye’nin Kürt meselesinde en özgürlükçü adımlarını muhatapsız yapmasıydı. Sonraki süreçlerde AK Parti muhatap arayışı yaklaşımı ortaya çıktı. Son yaşanan hadiseleri de Ankara elitlerinin rekabetinin bir sonucu olarak görüyorum fakat sanıldığı gibi cumhur ittifakının da büyük bir ahenk eşgüdüm içerisinde muhalefetin içinden HDP’yi çıkartmak için böyle bir program içinde hareket ettiğini düşünmüyorum” dedi.

“Türkiye’de otoriterlik kurumsallaşacak”

Siyasi stratejist Dr. İbrahim Uslu ise Türkiye’de otoriter sistemin sistematik çalışmalarla kurgulandığını, iktidarın çözüm süreci konusunu 2015 yılında kapattığını ancak Kürt meselesinin siyasi kullanıma elverişli olması nedeniyle zaman zaman gündeme getirildiğini belirtti. Uslu kısaca, “İlk günden itibaren başlayan sürecin cumhur ittifakı açısından bir iktidar stratejisi olduğunu dolayısıyla bu stratejinin birlikte kurgulandığını ve amacın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ölünceye kadar iktidarda kalmasını sağlayacak bir süreç yönetmek olduğunu ifade ediyorum. Türkiye’de otoriter sistem 2013 yılından bu yana yürütülen sistematik çalışmalarla aşama aşama gerçekleştirildi, kurumsallaştırıldı, anayasal güvenceye kavuşturuldu. Şimdi son aşamasını ikmal edip, daha olgun daha mütekamil bir otoriter sisteme geçmemiz bekleniyor. Erdoğan’ın yaş itibariyle sınırsız cumhurbaşkanlığından uzun zaman istifade edemeyeceği aşikar, Türkiye’de otoriterlik kurumsallaşacak, esas yapılmaya çalışılan bu. Bunu çözüm süreci olarak konuşmak tartışmak şu an için halihazırda gereksiz bir süreç. Gerçekte iktidarın böyle bir niyeti hiç yok, bundan 2015’te vazgeçti ve bir daha o yola girmemek üzere konuyu kapattı. Bu mesele siyasi olarak kullanmaya elverişli olduğu için zamanı geldiğinde kullanılıyor. Bu bir iktidar stratejisi. İktidar olan biteni gayet açık söylüyor biz çıplak gerçekliği bazen ıskalıyoruz. Son hafta yaşanan kayyımlarda ise DEM parti hala iktidarın tasarımına uygun davranmıyor. Henüz bu projeye ikna olmadı. İktidar bir taraftan DEM Parti’yi terbiye ediyor bir taraftan bir şeylere zorluyor. DEM Parti ve Abdullah Öcalan’la bir diplomasi yürüdüğünü görüyoruz. Kayyımdan sonra DEM Parti diyaloga açık olduğunu gösterdi, yani DEM Parti mesajı aldı diyebiliriz” değerlendirmesinde bulundu.

MHP, Erdoğan’a kaybettiren ortak mı?

İktidar ortağı MHP’nin Kürt meselesine yönelik yaklaşımını süreç içindeki örneklerle aktarmaya çalışan Özpek, iktidar partisinin gerek Kürt meselesi gerekse ekonomik açıdan genel bir politikaya ihtiyaç duyduğunu vurguladı. Başkanlık sisteminin temellerinin atıldığını siyasi atmosferi de anımsatan Özpek, “Başkanlık sistemini ilk olarak MHP gündeme getirdi, sistemin sahibi oldu ve kendini MGK gibi konumladı. Burası bir Pazar yeriyse eğer MHP’nin sattığı bir mal yok, MHP beka satıyor, başkanlık sistemini de beka üzerinden gündeme getirdi. Sistemin vasisi oldu. O dönem Devlet Bahçeli normalinin dışında mitingler yaptı, bir pozisyon aldı ve sınırlarını çizdi. Erdoğan’ın da niyeti gücünü konsolide edip genişletmek. Bahçeli’nin de oradaki görevi bir anlamda onun meşru zeminini ve sınırlarını yaratmak. Şu anda da Kürt AK Parti’nin yaratıcı bir politikaya ihtiyacı var. Seçim sonrası ve ekonomiye bakınca genel bir politikaya ihtiyacı olduğunu görüyoruz. MHP artık Erdoğan’a kazandıran değil kaybettiren ortak olarak gözüküyor. Normalleşme süreci de Bahçeli’yi paniğe sürükledi. Bahçeli seçimden önce Erdoğan’a ‘bizi bırakıp gitme’ diyor. Erdoğan’ın Bahçeli tarafından kontrol edildiğini değil Bahçelinin ve etrafındaki çıkar grubunun ciddi anlamda Erdoğan’ın mevcut sistemine bağımlı olduğunu ve bizden kat be kat büyük stres içinde olduğunu düşünüyorum. Devlet Bey AKP ile arasında netameli olabilecek konuların listesini çıkardı birinci sırada Kürt meselesini yazdı. Çünkü bir önceki beyanatı ‘HDP’yi kapatmayan Anayasa Mahkemesi kapatılsın’ bir sonraki beyanatı ise ‘Öcalan çıkıp HDP grubunda konuşsun’. Bu iki söylem arasında hepimizin hayat standardını artırabilecek 122 bin tane adım var. İlk sıradaki netameli meseleyi ortadan kaldırabilmek için net bir şekilde tavır alıyor” dedi.

DEM Parti siyasi kartelin paydaşı olacak mı?

Türkiye’de siyasi kartelleşmenin uzun yıllardır oluşturulmaya çalışıldığını öne süren Uslu, “AK Parti-MHP ile başlayan kartel, pazarı yüzde 100 kontrol edemiyordu. Rakipler çoğaldıkça kartel yatay ve dikey olarak büyüdü, şimdi karteli çeşitlendirmeye çalışıyorlar. Dışardan ortaklar eklemlemeye başlıyorlar, İYİ Parti, Zafer Partisi kartelin dışardan ortağıydı. Onun dışında böyle bir sürü parti var.  Şimdi DEM Parti için dışardan bir şekilde ortak olmasa bile paydaş haline getirebilir miyiz durumu var. Kartelin sunduğu imkanlardan hiçbiri vazgeçemiyor. Kartelin devamlılığı her şeyden önemli çünkü büyük bir ekonomi yönetiliyor. Burada oluşacak fikir ayrılıkları kartelin raconu doğrultusunda çözülüyor. Kartel sağlam temeller üzerine kurgulanmış” sözlerine yer verdi.

“CHP büyüme sancıları yaşıyor”

Son dönemlerde ana muhalefet partisi CHP kanadında yaşanan gelişmeleri de gücün yönetilememesi olarak değerlendiren Uslu, “CHP yüzde 25’in üzerinde bir büyüklüğü nasıl yöneteceğini bilmiyor. Bildiği alışık olduğu 100 küsür belediyeyi yönetmekti ancak 400 belediyeyi yönetemiyor. Büyüme sancıları yaşanıyor. Ortaya çıkan yeni gelişmeler CHP’nin düz rota üzerinden kurumsal yetkinliğe ulaşmasına izin vermiyor. 1 yıllık genel başkana kurultay çağrısı yapılıyor. Yapabileceği en iyi şey ortak aklı çalıştırmak, karar alma süreçlerini stratejik olarak yapmak. Bu da CHP’nin kurumsal alışkanlıklarına uymuyor. CHP toplumsal muhalefetin tek umudu evet ama bu büyüklüğü yönetecek yetkinliğe ulaşması kısa sürelerde olmayacak gibi görünüyor” diye konuştu.

CHP zahmetsiz oy alıyor

Özpek ise CHP analizinde “Kartelden bahsediyorsak eğer herkesin kazandığı bir durumdan söz etmek lazım. CHP bu sistemin kazananı. Yaratıcı politika geliştirmeden her seçimde Erdoğan korkusu üzerinden sabit belli kesimlerin oyunu zahmetsiz alıyor. CHP yerel seçimlerden sonra yedi aydır ekonomiye dair bir proje yapmadı, ben rastlamadım. Dünyada insanlar artık siyasetin öznesi olmak istiyor ve bu kutuplaşmanın donuklaştırdığı siyaset insanların kendini temsil edilmediğini düşündükleri bir durum yaratıyor” sözlerine yer verdi.