Dünyada 6-7.000 dil olduğu ve bunlardan 2.000 lisanın okunup yazıldığı bilinmektedir. Türk dili bu lisanların en eskillerinden birisidir. Kaşgarlı Mahmud tarafından 1077 yılında yayımlanan Dîvâni Lugati’t-Türk, Türk dilinin lehçelerine ve dilbilgisi kurallarına ait bilgilerin yanı sıra Türk kültürüne dair önemli bilgileri de içerir. Rus kimliğinin kabulü 16 yüzyılın ortalarındadır. Rusların gelişmesinde en önemli şahsiyet Çar I.Petro (1670-1725) ilk iş olarak alfabe reformu yapmıştır. Avrupa’daki Roma Egemenliğindeki resmi dil olan Latinceye ilk karşı çıkan Fransızca olmuştur. Joachim Du Bellay tarafından 1549 yılında yayımlanan “Defensee illustration de la Langue Française” (Fransızca Lisanının örneklerle savunulması) adlı bildiri günümüzün Fransızcasının doğumu olarak kabul edilebilir. İngilizce ilk sözlük 1604’te basılmıştır. Kısacası, tüm bu lisanların temeli Türkçe’den 500 yıl sonra atılmıştır.
Konfüçyus ''.... bir milleti, ülkeyi bölüp parçalamak isterseniz, öncelikle dillerini bozarak ise başlayın” demektedir. İşte bunun için, hiçbir şey dil kadar önemli değildir...''
Halkın yaşam tarzları, beklentileri değişiyor. Herkes yoğun çalışıyor, bir koşuşturma içinde hayatla mücadele ediyor, maalesef bu koşuşturma içindeki yurttaşımız ve tüm anayasal ve tüzel kurumlar Türkçemizin günden güne bozulduğunu görmekte, ancak bir umursamazlık ve hatta aymazlık içinde sadece izlemektedir. Sorun aslında bu kadar çok yoğun çalışmaktadır. Çünkü herkes çok yoğun çalışırsa, düşünen kimse kalmıyor.
Dilin en önemli özelliği konuşmak kadar okumak, anlamak ve yazmaktır. Ama okuma yazmanın başlangıç noktası olan “Alfabe” Latince AB anlamına gelen Alfa, Beth harflerinin okunuşlarının yan yana getirilmesiyle oluşmuştur. Biz de bunu Alfabe yerine “ABC” diye almalıydık Nitekim günümüzde bu kitaplarda Alfabe yerine ABC adını kullanan yazar ve basımevleri bulunmaktadır.
Gençlerin ve hatta genç kalanların, alışveriş merkezi (AVM) veya internet lisanı adı verilen değişik konuşma şekline girmesi Türkçe’de alarm zillerinin çalmasına neden olmuştur. Sokaktaki mağaza tabelalarından tutun da basit kuaför, doktor tabelalarına kadar bir İngilizce özentisi had safhadadır.
İnsanlarımız üzerlerinde ne anlama geldiğini bilmediği İngilizce yazılı gömlekleri (T-Shirt demeye dilim varmıyor) giymektedirler. Üzerinde FDNY (Fire Division New York - New York İtfaiye Teşkilatı) veya NYPD (New York Police Department- New York Polis Teşkilatı) yazılı tişörtü rahatlıkla giymektedir. Aynı kişi, üzerinde İETT (İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel) veya ASKİ (Ankara Su ve Kanalizasyon İdaresi) yazılı tişörtü giyer mi merak ediyorum.
Giyim-kıyafet şirketleri, öncelikle, kıyafetlerin ölçülerini Türkçe yapması lazım. Bugün Türkçeleri varken, yurttaşların X Small (XS), Small(S), Medium(M), Large (L), X Large (XL) kelimelerini kullanmakta ve hatta size’ı (bedeni) nedir diye sormaktadır. Bunların Türkçelerini Küçük (K), 2 Küçük (KK), Orta (O), Büyük(B), 2 Büyük (BB), 3 Büyük (BBB) şeklinde kullanıma sokmak, giyim firmalarının ve giyim ile ilgili Ticaret Odalarının, Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK) görevi olmalıdır. İhraç edilen ürünlerde, Norveç’in yaptığı gibi, etiket bilgisi Türkçe ve İngilizce birlikte yazılabilir.
Diğer taraftan konut alanında yeni yapılan yerleşkelere verilen Mashattan, Windowist Tower, Selenium Retro9, Airlife City, Vantage Ümitköy, Parl Elegance Konutları gibi isimler aslında çok rahatsız edici. Nedir bu isimler, ne anlama geliyor, niçin bu isimler veriliyor hiç düşündünüz mü? Sadece isme bakıyor ve kullanmaya başlıyoruz, sorgulamıyoruz. Bu konutlara yerleşen vatandaşın yerleşkenin adını değiştirme şansı olmadığından, bu isimleri vermenin gerekçelerini konut şirketleri halka açıklamak zorundadır. Site ilanı var “Central Park”, herkese NewYork’daki merkezi büyük parkı anımsatıyor. Devlet görevlileri her şehre central park yapacağız diyorlar. Neden merkez, ana veya Türkçemizde merkezi anlamına gelen Sarı ve Altın kelimelerini kullanmayız.
Yine birçok konut ve araba şirketi, tanıtım yerine daha havalı geldiğini düşündükleri Fransızca “Lansman (Lancement)” kelimesini güncel hayatımıza sokmaya çalışmaları ve bu kelimenin üst düzey devlet görevlileri tarafından kullanılması ayrı bir üzüntü kaynağıdır.
Tehlike sadece Türkçe için değildir, tüm dillerde benzer sorunlar vardır. Küreselleşme çağında Türkçedeki bozulma kabul edilemez bir seviyeye gelmiştir. Maalesef kamu kurumları dahi isim, kısaltma ve tabelalarda bu yanlışlığa ortak olmaktadır. Bu böyle mi devam edecek? Her yeni teknolojik gelişme veya yeni oluşumlarda yer alan yabancı kelimeyi dilimize mi dolayacağız, yoksa onlara Türkçe karşılıklar mı bulacağız? “Biz karmaşık şeyleri basit gibi anlamak istiyoruz, bazen anlayamazsınız” (Prof.Dr.Cevdet Akçay). Anlamanız için önce kendi kelime haznemizi zenginleştirmemiz gerekir ki, ifade edebilelim, tarif edebilelim, anlatalım ve anlayalım.
Cumhuriyet döneminde, Türkçemize yeni kelimelerin katılması ve kelime haznesinin zenginleştirmesi çabaları sonucunda, muhteşem seçenekler bulunmuştur. Bu maksatla Mustafa Kemal Atatürk tarafından Türk Dil Kurumu, Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla 12
Temmuz 1932'de kurulmuştur. Atatürk 26 Eylül-5 Ekim 1932 tarihleri arasında Birinci Türk Dili Kurultayını Dolmabahçe Sarayı'nda icra ettirmiş ve kurultaylar her iki yılda bir 1932, 1934 ve 1936 yıllarında yapılmıştır. Cemiyetin adı 1936'daki kurultayda Türk Dil Kurumu (TDK) olarak değiştirilmiştir. Atatürk, vasiyetinde yer alan 6. Madde ile miras gelirlerini Türk Tarih ve Dil Kurumuna bırakmıştır.
TDK’nın devlet himayesindeki dernek statüsüne 1951 yılında son verilmiştir. Bu tarihten sonra TDK özerk bir statüye kavuşmuştur. Bu durum devletten destek almayı engellediyse de özerk yapı kabul edilebilir bir durum yaratmıştır. Ancak, 1982 Anayasası (134. Madde) ile TDK ve Türk Tarih Kurumu (TTK), Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu (AYK) adı altında kamu tüzel kişiliğine dönüştürülmüştür. Yeni dönemde AYK başkanı atama yoluyla göreve getirilmekte olup bu gelişme ile TDK özerk yapısını kaybederek giderek siyasileşmiştir.
TDK’nın kurulduğu yıllar ve takip eden Cumhuriyet döneminde, birçok yeni kelime Türkçemize kazandırılmıştır.
10 Nisan 1926 "İktisadi Müesseselerde Mecburi Türkçe Kullanılması Hakkında Kanun" T.B.M.M.'de kabul edildi.
Cankurtaran; Ambulans kelimesini almamışız, onun yerine “Can-Kurtaran” demişiz. Hoş şimdi hepsi Ambulans oldu. Gün-Aydın: ne güzel kelime, sabah ışığıyla aydınlanan yeni güne başlarken, “Günaydın” diye selamlaşmak.
Ayakkabı; “Potin” der Fransız ayağa giydiğimize, biz çarık deriz. Sonra iskarpin demişiz, sonra en güzel kelimeyi bulmuşuz. “Ayak-kabı”. Gözlük, Sözlük, taşıyan anlamına gelen Taşıt kelimesi muhteşem şekilde sözlüğümüze katılmıştır.
Milletvekili; Parlamenter, yine bazıları bu yabancı kelimeyi alıp hemen kullandılar. Ama çok güzel kelimemiz var “Millet-vekili”, yani Cumhuriyet yönetiminde Milleti temsil eden, yani onun Meclisteki vekili, “Milletvekili”.
Atatürk tarafından yazılan geometri kitabıyla, Türkçemize, üçgen, kare, açı gibi geometri ifadeleri kazandırılmıştır .
Bu dönemde Türkçe’nin özleştirilmesi devlet politikası olarak görülmüş; “yabancı kelimelere Türkçe karşılık bulma” kampanyasında Bakanlıklar, Halkevleri seferber edilmiş; ajans, radyo ve gazeteler işbirliğine çağrılmış, okullarda okutulan ders kitaplarında “arı Türkçe” kullanılması istenmiş ve yeni kelimeler her gün gazetelerde yayınlanmıştır
İlerleyen yıllarda, zamanın etkili lisanı olan Fransızcadan birçok kelime sözlüğümüze girmiştir. Ancak yabancı sözcüğün tercüme edilerek karşılığı olan Türkçe kelimeyi sözlüğümüze dahil etmek yerine, özellikle tüketim malzemeleri, Fransızcada okunduğu şekliyle alınmıştır. Bazı kelimeleri, bundan sonra bu aynı hataları tekrarlamayalım diye, burada özetliyorum. Örneğin; Sutyen: (Kadınların kullandığı iç çamaşırı) Fransızca “destek” anlamına gelen “sutyen” kelimesi aynen okunduğu gibi Türkçemize sokulmuştur. Hâlbuki onu sutyen değil de Fransız’ın dediği gibi “destek” olarak adlandırabilirdik.
Gardırop: Elbise Dolabı demektir. Bu kelime “koruma” anlamına gelen “garde” ile “elbise“ anlamına gelen “robe’u” birleştirerek kullanan Fransızcadan aynen alınmıştır. Hâlbuki Fransızcası “Elbise koruyucu” olan bu kelimeyi biz de “elbise dolabı” olarak alabilirdik.
Döpiyes: Etek-ceket kadın elbisesi demektir. Bu da Fransızcadan alınmıştır. Fransız “iki” anlamına gelen “deux (dö)” ile “parça” anlamına gelen “piece” yi birleştirmiş ve kadınların kullandığı etek-ceket elbiseye “ikiparça-döpiyes” demiştir. Biz neden aynı elbiseye “iki-parça” adını vermemişiz de “Fransız’ın “döpiyes” ini almışız.
Nankör (Non-Coeur- Kalpsiz), Bonkör (Bon-Coeur- İyi Kalpli) kelimeleri de Fransızcadan Türkçemize girmiştir.
Vites: Fransızca “hız” anlamına gelen “vitesse” den gelmiştir. Biz Fransız’ın “hız” olarak adlandırdığı kola, tembellik yapıp, onun dediğini almışız. Direksiyon da aynı, istikamet demek, biz arabanın dümenine “istikamet” adını verememişiz.
Television; hem Fransızcasında hem de İngilizcesinde “Uzaktan Görüş” demektir. Almancaya ise, “Televizyon” olarak alınmamış, yerine “Uzaktan görüş-Farn-sehen” olarak dahil edilmiştir.
Ancak Kuruluş Dönemi sonrasında da, kısmen de olsa, çok güzel Türkçe kelimeler lisanımıza ilave edilmektedir. Örneğin: Otoyol (AutoBahn) Otoban yerine), Buzdolabı: Refrigerator veya Frijider kelimelerini almamışız. Üstelik bugünlerde “Soğutucu, dondurucu” kelimeleri kullanılmaktadır.
Bilgisayar; “Compütür” çıktı, bazıları aynen alıp kullanmaya kalktı. Bilgileri depolayan bu alete çok güzel bir isim bulduk; “Bilgi-sayar”. “Data” yerine “veri” kelimesi çok güzel uymuştur. “Print-out” yerine “çıktı” gibi.
“Digital” yerine tam anlamı ve tercümesi “sayısal” kullanıyoruz. Ama bazı kesim bunu “dijital” şeklinde kullanmayı tercih ediyor, Nedenini anlamakta zorluk çekiyorum.
YAZININ İKİNCİ BÖLÜMÜ YARIN...