Ergun Mengi
Ancak, son yıllarda toprağa verilen önem azaldı. Köyden kente göçler, sanayinin daha ön plana çıkarılması, bir bilgisayarın fiyatıyla, bilmem kaç ton buğday alınıyor diye yaratılan yanlış algılar toprağın ve tarımın önemini ikinci, hatta üçüncü plana attı. Varsa yoksa hizmet sektörü, ithalat, sanayi herkesin ilgi alanına girerken, karnımıza doyuran tarım ve toprak göz ardı edildi. Her şeyi ithal eder olduk.
Topraktan sadece çıkan ürüne baktık. Ağaçların çiçeklerine, meyvelerine, yapraklarına bakarken aslında o meyvelere, çiçeklere güzelliklere can veren toprağı ihmal ettik; Toprak varsa hayat var; unuttuk.
Toprağın kaç yılda oluştuğunu bilseydik belki daha çok severdik onu. Tarım yapılabilecek asgari 40-50 santimetrelik bir toprak için en az 20.000 yıl gerekir. Ama biz, onbinlerce yılda oluşan bu toprakların üstünü betonla kapladık, inşaat firmaları “hafriyatı nereye dökeceğiz” diye haykırdı, çünkü onların en önemli sorunu bu, yakın bir yere dökelim, Belediye yakın bir yer göstersin, Kumkapı sahili, Maltepe sahili gibi. Yoksa zaten kaçak yer bulup dökenler var.
Toprak kıymetli bir varlıktır, sağa sola atılamaz
Diğer taraftan kumlarımızın da kıymetini bilemedik. Bilmiyoruz ki, bu kumlar 4.5 milyar yıldır dünyamızın çalkalanması, yağmurlar, dalgalar, fırtınaların tesiriyle minicik hale gelmiş kaya parçalarıdır. Denizlerimizin ve sahillerimizin bu denli yıpratılması ne içindir? Doğayı sadece insanlara mı ait zannediyorsunuz?
Elinizdeki cep telefonu, bilgisayarla karnınızı doyuramazsınız.
Toprak hayattır, sahip çıkalım.