Toplumsal cinnet...
Yusuf KANLI
Akıl karı değil. Kafasında biraz beyin bulunan birisinin iki ekmek, bir paket sigara ve sair ihtiyaçlar için bir aydır süren izolasyon gayretlerine boş verip, bir birleri üzerine yığılmaları, kavga, dövüş ile marketlerde sıra kapmaya çalışmaları akıl ile izah edilebilmesi mümkün olamaz. Sonuç? Bir aydır uygulanan izolasyon ile COVİD-19 ile mücadelede sağlanan başarı tehlikeye atılmıştır.
Hani hep “Bu iki hafta önemli, evde kal” diye yalvarıyor ya yetkililer halka, o iki hafta herhalde daha bir süre gelmeyeceğine inanmış ki bazı arkadaşlar toplu bulaş yaratarak pik noktasını kendileri yaratmaya karar vermişler.
Yanlış. Kim emrettiği tartışmalı da olsa, yapılan iş yanlış. Gece 21:45’de 31 ilde sokağa çıkma kararı ilan edip 24:00’de uygulamaya sokmaya çalışır, üstelik kapsamı ve ilgili genelgeyi kararı açıkladıktan sonra efendice kamuoyuna bir saatten fazla bir süre sunmaz iseniz panin alış-verişini de tetiklersiniz. Tabii ki bir hafta sonu sürecek sokağa çıkma yasağına karşı her Türk ailesinin mutfağında, kilerinde yeterinden fazla gıda maddesi bulunduğuna herkes gibi ben de eminim. Ama, oluşan panik havasıyla içişleri bakanının da kabul ettiği gibi neredeyse 300,000 kişi marketlere hücuma geçmiş ise, durum vahimdir. En kısa anlatımıyla, Cuma akşamı yaşanan bir toplumsal cinnet olayıdır.
“Son bir dileğin var mı?” diye idam cezası mahkuma sormuşlar. “Ha bu bana ders olsun” demiş. Vaziyetimiz o kadar kötü değil. Bu bize ders olsun. Eğer bu hafta sonu da sokağa çıkma yasağı koymaya niyet var ise, belki akşam saat 22:00 beklenmeden duyurusu yapılır, benzer panik yaratılmaz.
Doğal olarak bu sokağa dökülen bu kitlenin “evde kal” kuralına önümüzdeki iki hafta uymasını beklemek çok akıllıca olmayacağından kuluçka sonrası dönem bitince verilen mücadeleye ne kadar büyük bir darbe vurduğunu hep beraber göreceğiz. Yazık oldu, yazık…
Akıncı ayıp ediyor
Doğrusu olan biteni öğrenince, “Mustafa Akıncı kendinden bekleneni yaptı” dedim. KKTC’de gerektiğinden çok fazla miktarda bulunan bir ilacın 2,000 tabletini Rum liderle müzakere ederek bağış yapılmasını sağlamış.
Hesaplamış bir milletvekili. Tanesi 17.5 liradan 2,000 paketin maliyetini. “Ben cebimden vereceğim 35,000 lirayı, Türkiye’den getirteceğim o miktardaki ilacı. Devletimi rezil etmenize müsaade etmeyeceğim” demiş. Helal olsun.
Bizim Mıstaa efendi hemen cevap vermiş. Tek başına yapmadığını, iki toplumdan üyelerden oluşan sağlık komitesinin Türk üyeleri de ona tavsiye etmişler… Zaman işbirliği zamanıymış, falan filan. Resmen, hıck mık ediyor muhterem. Bir genç doktor arkadaş da cevabı yapıştırmış, “Eğer tek başına yapmadıysan bu saçmalığı, Türk doktor üyeleri de o ikili komitenin sana öyle bir fikir vermişler ise, kov onları, halkı temsil edecek saygın adamları ata o görevlere…”
Aklın yolu bir. Anayasanın ırzına geçerek kanundışı bir şekilde Mıstaa efendinin cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturmasını altı ay uzatan meclis kararına evet diyen tüm partiler bu dönemde yaşanan ve yaşanacak tüm perişanlıkların da ortak müsebbibi sayılmalıdırlar.
40 ülkeye elinden gelen yardımı esirgemeyen ve ilk günden bu yana krizle ilgili olarak KKTC hükümetinin acil mücadele malzeme talebini yerini getiren Türkiye, tabii ki Kıbrıs Türk halkına yardıma devam edecektir. Evet Türkiye kendisi de çok ciddi bir süreçten geçmektedir. Ancak, Kıbrıs Türk halkını ne zaman yalnız bırakmıştır Ankara ki Akıncı efendi böyle işgüzarlıklara girmeyi kendinde hak görebilmektedir?
Bir süre önce mektup yazdıydı. Cevap alamadı. Doğal değil mi? Hem sabah akşam her türlü galiz ifadeyi kullanacaksın hem de “Buyur Mıstaa efendi” mi diyecek Türk hükümeti sana?
Ancak KKTC’de icranın başında bir hükümet vardır ve o hükümet de her seviyede Ankara ile görüşmekte, konuşmakta ve istediği desteği imkanlar dahilinde almaktadır, alacaktır. Belli ki bu durumu hazmetmek zor geliyor Rum lider Nikos Anastasiades’in kankası arkadaşımıza.