Ahmet Çağatay Bayraktar
1 Kasım 2023’te “MİT'in Cumhurbaşkanlığı'na sunduğu 'yargı raporu'nda neler var?" başlıklı yazısı sonrası hakkında başlatılan soruşturma kapsamında tutuklanan ve beş gün boyunca Sincan Hapishanesi’nde tutuklu kalan T24 yazarı Tolga Şardan’ın dava kapsamında ikinci duruşması bugün İstanbul Çağlayan Adliyesi 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
İlk duruşması 9 Temmuz’da görülen davanın ikinci duruşmasında İstanbul Barosu Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu, CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, MLSA Eş Direktörü Barış Altıntaş, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, T24 Genel Koordinatörü Sertuğ Çiçek, Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) Türkiye Temsilcisi Özgür Öğret, Çağdaş Gazeteciler Derneği Giresun Temsilcisi Saliha Yayla ve İstanbul Barosu temsilcileri Şardan’a destek için katılım gösterdi.
Şardan’ın toplamda 1 yıl 6 aydan 5 yıla kadar hapis istemiyle yargılandığı davanın ikinci duruşmasında savcı esas hakkındaki mütalaasını tekrar etti. Şardan’ın iddia konusu eylemini basın yoluyla işlemesi nedeniyle ek savunma için süre verilmesini talep etti.
Şardan geçmiş YSK kararlarını işaret etti
Şardan esas hakkındaki mütalaaya karşı yaptığı savunmanın başlangıcında gazeteci olduğunu anımsatarak, “40 yıla varan süredir güvenlik ve yargı gazeteciliği yapıyorum. Nitekim önünüzde yer alan dosyada da savunmamı yapmıştım. Kırk yıldır bu işlerin nasıl yapıldığını az çok bilirim. Dava konusunda ne Sayın Cumhurbaşkanı’nın ne Cumhurbaşkanlığı makamının ne de MİT Başkanlığı'nın tasarrufu oldu. Resen bir soruşturma söz konusu. Benim yargılanmaya başlandığım süreçten itibaren TSK iki kararname yayımlamıştır. Bu kararnamelerin içeriğine bakıldığında, MİT Başkanlığı'nın Sayın Cumhurbaşkanlığı'na vermiş olduğu raporla ilgili bilgilerin ne olduğunu gayet iyi görebilmekteyiz. MİT Başkanlığı Hukuk Müşavirliği'nin böyle bir rapor olmadığı şeklinde bir beyanı olmuştur. Ayrıca MİT Başkanlığı da resmi kanallardan böyle bir rapor sunmaz. 1988’de bir MİT raporu gündeme gelmişti. Bu rapora ilişkin Meclis soruşturması da dahil olmak üzere YSK kararnamelerine baktığımızda devletin tasarrufu bellidir” sözleriyle suçlamaları kabul etmediğini ifade etti.
“Şardan yazısında yargıya güvenin tekrar sağlanmasını hedefledi”
Şardan’ın avukatlarından Özlem Günel Tekşen, savunmaya "Ne müvekkilimin yaptığı ne bizim yaptığımız savunma dikkate alınmadan, iddianamenin hemen hemen aynısı, savunma makamı yokmuşcasına okundu” sözleriyle başladı. Tekşen davaya konu olan “devletin yargı organlarını alenen aşağılama” suçunun mesnetsiz olduğunu söyleyerek, davaya konu olan yazıdaki rapordan önce dönemin Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar’ın mektubunu hatırlattı:
“İsmail Uçar ve müvekkilimin yazdığı mektupta yargı kurumlarını aşağılama amacı yoktur. Aksine halkın nazarında güveni düşen yargıya güvenin geri getirilmesi temennisi vardır. Müvekkilim de gazetecilik mesleğinin temel sorumluluğu olan kamu görevi sıfatı ile yargıya güvenin tekrar sağlanması amacıyla bu haberi kaleme almıştır.”
Tekşen, bu durumun somut göstergesi olarak TÜİK’in 2009’dan beri yargıya güven endeksini yayınlamasını gösterdi.
Tekşen: Şardan’ın yargılanması yargının ikircikli yapısını gösteriyor
Şardan avukatlarından Gökhan Tekşen, MİT Hukuk Müşavirliği'nin belgenin mevcut olup olmadğına ilişkin olasılığının olmadığını belirterek mahkemenin bu durumu gözetmesini işaret etti. Davanın açıldığı süre içinde Anayasa Mahkemesinin İletişim Başkanlığına bağlı Dezenformasyonla Mücadele Merkezini (DMM) Anayasa’ya aykırı bulduğuna ilişkin kararı hatırlatan Tekşen, “Hiçbir kurumun hakikati tekeline alma yetkisi yoktur” sözlerini kullandı.
Cem Küçük’ün eylül ayı içinde TGRT Haber’de yayımlanan bir programda Kara Harp Okulu mezuniyetinde Teğmenlerin kılıçlı yeminine ilişkin, “"MİT'ten Erdoğan'a rapor gitti. Okuldaki bazı komutanların hükümet aleyhine faaliyet yürüttüğü tespit ediliyor. 300 kadar teğmen planlı bir şekilde bu işe katılıyor. 650 teğmen bu işe girmiyor” iddialarını anımsatan Tekşen, “Cem Küçük, MİT raporlarını ileri sürerek ifadeleri kullanırken suç unsuru görülmeyip Tolga Şardan’ın yargılanması yargının ikircikli yapısını göstermektedir. Biz de bu duruma karşı ses çıkarıyoruz. Suçun bir unsuru da 'halkı korku-panik yaratma saikiyle'... Böyle bir saik olmadığı çok açık. Bir korku, panik varsa halk arasında oluşmamıştır ama suça bulaşmış yargı mensupları arasında bir korku yarattığı aşikardır” dedi.
Tekşen, avukat Benan Molu tarafından hazırlanan uzman görüşünü dosyaya sunarak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) içtihatları yönünden suçun unsurlarının oluşmadığını ifade etti.
Savunma üzerine savcı, "suçların basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde, verilecek cezanın yarı oranına kadar artırılmasını" içeren TCK 218’i de önceki mütalaasına ekledi.
Mahkeme, uzman görüşünün de incelenmesini içeren ara kararını açıklayarak duruşmayı 22 Mayıs 2025 saat 14.45’e erteledi.
Altıntaş: Temel amaç korkutma ve sindirme
Duruşma sonrası 24 Saat Gazetesi’ne görüşlerini paylaşan MLSA Eş Direktörü Barış Altıntaş 217/A sayılı ‘Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma Suçu’ maddesinin yürürlüğe girmesinden bugünde en az 45 gazetecinin yargılandığını anımsatarak, “Adalet Komisyonu verilerine göre kanunun geçtiği 2 yıllık süre içinde 5 bin yurttaşa adli işlem başlatıldı. Bunların çoğunun da davaya dönüştüğünü biliyoruz. Gazetecileri konu alan davalara baktığımızda esas amacın korkutma ve sindirme olduğunu düşünüyorum. Eleştiri içeren ifadelerin bile dava konusu olması da bunun göstergesi. Bunu 6 Şubat deprem bölgesindeki usülsüzlükleri haber yapan gazetecilere dava açılmasında bile görebiliriz” dedi.
Önderoğlu: Gazeteciler keyfi prosedürlere maruz bırakılıyor
RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu Tolga Şardan’a açılan davanın “gazetecileri sindirme” çabası olarak nitelendirerek, “Bu gibi dava süreçleri gazetecilerin gündem oluşturma ve kamuoyunun dikkatini çekme çalışmalarını devre dışı bırakmaya yönelik işlev taşıyor. Avrupa Birliği, bu duruma karşı haber yapma ve habere erişme özgürlüğünü koruyan düzenlemeler yapmış durumda. Uluslararası camiada SLAPP davaları olarak adlandırılan bu süreçlerde gazetecilerein yargı prosedürlerine maruz bırakılması söz konusu. Kişilerin toplumsal katılımını engelleyen keyfi prosedürlerle büyük şirketlerin de gazetecilere dava açtığı görülebiliyor. Kamu otoriteleri de araştırmacı gazeteciliğe yönelik bu şekilde keyfi uygulamalar gerçekleştirebiliyor. Tolga Şardan’ın haber kaynaklarını açıklamaya itilmesi bir yana bu gibi sorunları gündeme getirmemesi hedefleniyor. RSF olarak birçok ülkede gördüğümüz bu uygulamalar Türkiye’de de mevcut. İsmail Saymaz, Fatih Altaylı’ya yönelik soruşturmalar, medya kurumlarına yönelik operasyonlar da bunu gösteriyor” ifadesini kullandı.
"Zorlama bir iddianame var"
Davaya Şardan’a destek için gelen isimlerin arasında CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu, “Tolga Şardan’ı gazeteciliğinin ilk yıllarından beri tanırım. Son derece titiz, dengeli ve doğru haberleriyle tanınan bir isimdir. Her doğruyu yazan isim gibi ikinci adresi de adliye oldu. Bu dava benim açımdan da bir akıl tutulmasıdır. Tolga Şardan bu davadan alnının akıyla beraat edecektir. Hukuki bir yanlışlık yapılırsa da kamuoyu vicdanında zaten kendisi aklanacaktır” yorumunda bulundu.
CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer ise Şardan’ın yaptığı haberin her bakımdan basın meslek ilkelerine uygun olduğunu, halkın haber alma özgürlüğüne hizmet ettiğini belirterek “Buradan suç çıkarmak boşunadır. Ortada zorlama bir iddianame var. Bu sürecin bir an önce takipsizlik veya beraatle sonuçlandırılması lazım” dedi.
Öğret: Bu dava 'Etki Ajanlığı Yasası'nın ayak sesleri
CPJ Türkiye temsilcisi Özgür Öğret iddianameye işaret ederek, “Aslında hiç açılmaması gereken bir dava. İddianame baştan reddedilmeliydi. Siyasi olduğu belli olan sebeplerle açıldı. Alınacak karar da muhtemeldir ki siyasi sebeplerle verilecek. Bu noktada endişeliyiz. Ancak gazetecinin kaynağını açıklamaya zorlanması başta olmak üzere davanın gazetecileri korkutmaya yönelik açıldığı da aşikar. Tam da dezenformasyon yasasının amacına hizmet edecek şekilde. Yasa geçmeden üç yıl önce dönemin TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Hakan Çavuşoğlu bize hiçbir gazetecinin bu yasadan dolayı tutuklanmayacağını hatta gazetecilerin bu sayede daha dikkatli haber yapacağını söylemişti. Şu anda ise Dezenformasyon Yasası’nın sonuçlarından birini görüyoruz. Bu dava Etki Ajanlığı tasarısının ayak sesleri. Basın özgürlüğünü daha da baskı altına alacak Etki Ajanlığı Yasası’nın geçmemesi için de çabamız sürüyor” sözlerini kullandı.
Şardan: Adaletin tecelli edeceğini düşünüyorum
Duruşma sonrası 24 Saat'e konuşan Tolga Şardan, “Tutuklandığım zaman da söylemiştim, ben ve benim gibi meslektaşlarım sadece gazetecilik yapıyoruz” sözleriyle amacının sadece halka doğru bilgiyi aktarmak olduğunu belirtti:
“Tek amacım kamu görevini doğru bir şekilde yerine getirmek. Ama bazen ‘yol kazaları’ olabiliyor. Şu anki süreci de ‘yol kazası’ olarak adlandırıyorum. Ama adalete güvenmek zorundayız. Her ne kadar yargıda yaşanan sorunları dile getirdiğim için yargılansam da her şeye rağmen adaletin tecelli edeceğini düşünüyorum. Beraat edebilirim, ceza alabilirim bunda bir sorun yok, dava sonucu yazılanların doğru olmadığı anlamını taşımıyor. Gerçeklerin üstünü de kapatmaz. Savunmamda da söyledim, bu olay olduktan sonra ilk çıkan 2024 HSK kararnamelerinde MİT’in hazırladığı değerlendirmelerin dikkate alındığını düşündüğüm işaretleri bir gazeteci olarak yazdım. Dolayısıyla burada MİT’in ‘Böyle bir şey yoktur’ şeklindeki açıklamasının benim için geçerliliği yoktur. Avukatlarım da bunun savunmasını yaptı. Amacımız mesleğin sorumluluklarını yerine getirmek.”
MİT Başkanlığı’nın herhangi bir kamu kurumu olmadığının altını çizen Şardan, “Bu durumun böyle olduğunu meslek yaşantım boyunca da farklı örneklerle gördüm. MİT Başkanlığı herhangi bir konuda verdiği raporları bildirmez. Avukatımın da söylediği gibi böyle bir görevi de yoktur” dedi.
Tekşen: Beraat verileceği inancındayız
Yazının yayımlandığı T24’ün genel koordinatörü Sertuğ Çiçek, “Tolga Şardan hiçbir suç işlemedi sadece işini yaptı. Gazetecilik suç değildir ama her zaman böyle riskleri barındıran da bir meslektir. Gazeteciliğin belki de keyifli yanı kamuoyu yararına birilerini ‘rahatsız etmek’, kamuoyu adına denetimi yapmaktır. Bazıları bu denetimden rahatsız olur ve ellerinde güçler varsa onlar da gazeteciyi rahatsız etmek isterler” sözlerini kullandı.
Duruşmayı değerlendiren Şardan’ın avukatlarından Gökhan Tekşen, “Bu celse, mahkemenin savunma makamının taleplerini değerlendirmek üzere gösterdiği tutum bizler açısından olumlu. Toplanacak olan deliller de göz önünde bulundurulduğunda hiç yargılanmaması gereken bir suçtan da beraat verileceği inancındayız. Celseyi bu anlamda olumlu görüyoruz. Basın özgürlüğü açısından tekrar etmemesi gerekse de ortada bir suçun olmadığı da gelecek duruşmada anlaşılacaktır” yorumunda bulundu.