Sivas'ta devrilen minibüsteki 14 tarım işçisi yaralandı Sivas'ta devrilen minibüsteki 14 tarım işçisi yaralandı
Cengiz Aldemir / Ankara 1987 İzmir doğumlu Tekin, Anadolu Üniversitesi Oyunculuk Bölümü mezunu. İstanbul Üniversitesi “Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü”nde yüksek lisans yapan Tekin, “Sanatta Yeterlik” eğitimimi Anadolu Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nde tamamladı. Beykent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Oyunculuk Bölümü’nde Doktor Öğretim Üyesi olan Tekin, on yıldır İstanbul’da özel tiyatrolarda çalışıyor, Tiyatro Dea’da “Gabriel’in Düşü” adlı oyunda oynuyor. Akademik kariyerinizde önce dramaturji sonra da oyunculuk üzerine çalıştınız. Bu alanlarda çalışmalar yapmanızın bir nedeni var mı? Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji yüksek lisansına İstanbul’ da oyunculuk yaparken başladım. Zaten lisansım oyunculuk üzerineydi. Konservatuardan yeni mezun olmuştum, birlikte tiyatro yaptığımız arkadaşlarımızla birlikte kendi tiyatromuzu yapmak gibi bir hayalimiz vardı. Bunun için oyunculuk eğitiminden fazlasına ihtiyaç duydum. O zamanlar akademisyen olmak gibi bir niyetim yoktu. Zaman geçtikçe böyle bir yola evrildi. Sanatta yeterliğe başvururken yavaş yavaş akademi düşünmeye başlamıştım. Akademide olacaksam oyunculuk alanında daha aktif olmak istiyordum. O yüzden sanatta yeterliğimi oyunculuk alanında yaptım. [caption id="attachment_349932" align="alignleft" width="293"] Örümcek Kadının Öpücüğü oyunundan[/caption] Ülkemizde tiyatro oyunları üzerine büyük ölçüde yazar sıkıntısı hissediliyor, bunun nedenini neye bağlıyorsunuz? Dramatik yazarlık mezunu biri bu soruya daha detaylı bir cevap verebilir belki ama kendi gözlemimden yola çıkarak birkaç şey söyleyebilirim. Bunun nedenlerinden biri tiyatromuzda eskiden beri var olan çeviri oyun oynamaya yönelik ilgi olabilir ki tiyatronun evrensel niteliğini düşünürsek bu oldukça anlaşılır bir durum. Cumhuriyet dönemi ile birlikte tiyatromuzun Batıyı model alması da bunda etkin bir rol oynamış, kendi özgün biçimlerimizi bulmamızı güçleştirmiş olabilir. Çok önemli, çok iyi yazarlarımız var tabi ki. Onları ayrı bir yere koyarak söylüyorum. Güncel olana yaklaşıp bugüne baktığımda, sıkıntının daha çok potansiyelin geliştirilmemesinden kaynaklandığını düşünüyorum. Çok güzel fikirler çok güzel hikâyeler var ama daha iyi işlenmesi için üstüne biraz daha çok çalışmak gerekiyor. Bunun için de daha çok alana, zamana ve mekâna ve işbirliğine ihtiyaç var en çok da eleştiri kültürünün gelişmesine. Türkiye’de tiyatro sanatına verilen değeri ne ile ölçerdiniz? Günden güne güçleşen hayat şartlarına ve ekonomik koşullara rağmen tutkuyla tiyatro alanında emek vermeyi sürdüren tüm meslektaşlarım ve bizi yalnız bırakmayan seyircilerimizle ölçmek isterim. Daha çok desteğe ve umuda ihtiyacımız var. Sanatı yetkin kılmak için neler yapılabilir? Anaokulundan başlayarak sanatın eğitimin bir parçası olması gerektiğini düşünüyorum. Böylelikle sanatın geliştirici ve dönüştürücü yanından faydalanabiliriz. Onun dışında sanatçıların yaşam koşullarının iyileştirilmesi gerekiyor. Yaşamsal kaygılar o kadar yüksek düzeyde ki sanatsal kaygıların önüne geçiyor. Hem sanatçıların koşullarını iyileştirmek hem de sanatı daha yetkin kılmak için sanatı ve sanatçıyı önemseyen kültür politikalarına ihtiyaç var. Özel tiyatrolarda çalışmış bir sanat emekçisi olarak özel tiyatroların bilet ücretleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Bugün herhangi bir kafedeki bir bardak kahvenin fiyatını düşünürsek bilet fiyatlarının o kadar yüksek olmadığını düşünüyorum. Yine de bu durum ekonomik koşullar dolayısıyla tiyatro ile seyircisi arasına bir engel koyuyor ve insanların tiyatroya gitmesini güçleştiriyor. Devletten yeterli desteği almadıkları sürece özel tiyatroların başka seçenekleri olmadığını görüyorum. Özel tiyatroların ayakta kalabilmek, oyun masraflarını, vergi giderlerini karşılayabilmek için bilet ücretlerini belli bir limitin üstünde tutması gerekiyor. Buna rağmen tiyatro sanatçıları hak ettikleri ücretleri kazanamıyorlar. On yıldır özel tiyatro yapıyorum ve hiçbir zaman bu işten öyle ya da böyle geçimimi sağlayabilecek kadar para kazanamadım. Bu yalnızca benim için değil bütün meslektaşlarımız ve tiyatro emekçileri için böyle. Maalesef, bu çarpık ekonomik düzende, fedakârlık yapması gerekenin tiyatrocular olduğu düşünülmeye devam ediyor. [caption id="attachment_349931" align="alignright" width="270"] Alacakaranlık Kuşağı
oyunundan[/caption] Sizce ülke insanının yüzde kaçı tiyatro oyunlarından haberdar? Cevabı şehirden şehre semtten semte değişebilecek bir soru. Devlet Tiyatrosu ve Şehir Tiyatro’sunun her bölgede kemikleşmiş bir seyirci kitlesi olduğunu biliyorum. İstanbul’da özel tiyatroları takip eden azımsanamayacak sayıda nitelikli tiyatro seyircisi var. Tiyatro izleme alışkanlığı olmayan kişilerin tiyatro oyunlarına merakını ve ilgisini ise oyuncuların popüler mecralardaki ünleri ve görünürlükleri belirliyor. Bunun dışında kültürel olarak oyun izleme alışkanlığı olmadığı için tiyatroya hiç ilgi duymayan büyük bir kesim de var elbette ama tek bir oyun kişisel düzlemde bunu değiştirebilir. Neden olmasın? Kurumsal veya özel bir tiyatronun genel sanat yönetmeni olsanız değiştireceğiniz ilk olgu ne olurdu? Her şeyden önce liyakata dayalı bir yapı kurmak isterdim. Köşe başlarının tutulmadığı, genç sanatçılara fırsat veren, emeğe, yeteneğe, birikime değer veren, farklı sanatçılara, farklı bakış açılarına, farklı projelere alan açan bir tiyatro. Oyuncuların yeteneklerine, birikimlerine, role uygunluklarına göre seçildiği, dramaturg ve yazarlarla işbirliği içinde çalışan, yönetmenlerin projelerini sunabildiği dinamik bir tiyatro hayal ediyorum. Yaşadığımız coğrafyanın farklı dinamiklerini araştıran, farklı bileşenler arasındaki çatışma ve benzerlikleri yakalamaya çalışan, bunu yaparken küresel eğilimleri de dışlamayan, dünyadaki tiyatro olaylarını takip eden, risk alan öncü bir tiyatro anlayışı getirmek vizyonum olurdu. Geleneksel tiyatro anlayışımız günden güne yok oluyor eleştirilerine katılıyor musunuz? Tiyatro tarihimizde bir noktada bu bağın koptuğuna zayıfladığına ilişkin görüşlere katılıyorum ama bugün bence yeni biçimler yeni arayışlar güncel olandan olduğu kadar geleneksel olandan da besleniyor. Söz gelimi tek kişilik oyunlar ile birlikte anlatı geleneğinin yeniden önem kazandığını genel olarak da yapısını kurgusunu açık eden oyunların ve meydan sahnelerin çoğaldığını görüyoruz. Bu da çok doğal çünkü canlılığını korumak isteyen bir tiyatro, hayatın getirdiği değişimlere kayıtsız kalamayacağı gibi geçmişin birikimlerinden, geleneğin zenginliğinden de yararlanmak isteyecektir. [caption id="attachment_349933" align="aligncenter" width="1013"] Örümcek Kadının Öpücüğü oyunundan[/caption] Türk tiyatrosunun geleceğini nasıl görüyorsunuz? Zorluklara rağmen geçmişte olduğu gibi gelecekte de her zaman bir çıkış yolu bulacağına inanıyorum. Bu ülkede tiyatro yapan insanlar çok tutkulu, çok mücadeleci, çok üretken. Ama önceki sorulara verdiğim cevaplarda da belirttiğim gibi tiyatroların ve tiyatrocuların koşulların iyileştirilmesi lazım. Tiyatro insanlarının kendi içindeki dayanışması bu sorunların çözülmesine yetmiyor. O zaman biz de tiyatro insanları olarak kendimize bakıp niceliğin değil niteliğin önemli olduğu, eleştiri kültürünün geliştiği ve daha çok seyirciye ulaştığımız bir tiyatro iklimi yeşertebiliriz diye umuyorum. Özgün sanat konusunda görüşlerinizi paylaşabilir misiniz? Özgün sanat için özgün fikirlere ve farklı renkleri, zorlukları, çatışma ve çelişkileriyle kendi gerçekliğimizi özgürce ifade etmeye ihtiyacımız var. Sanat, her zaman zorlukların baskıların ve kısıtlamaların içinden kendini ifade etmenin bir yolunu bulmuş, en büyük sanat eserleri en zorlu dönemlerde ortaya çıkmıştır. Sanatçıların kendini gerçekleştirebilecekleri ve özgürce ifade edecekleri alanlara ihtiyacı var elbette ama sanatın başlı başına kendisinin de bu alanları yaratmanın yollarından biri olduğunu düşünüyorum. Yeter ki bizi çevreleyen atmosferi ve nerede durduğumuzu görmeye cesaret edelim.

Editör: Ahmet Ertüm